NATO’nun narkozcusu
Gül “İstediğimizi aldık” diyor ama köşe yazarları hiç de onun gibi düşünmüyor. Dün gazetelerin gündeminde ilk sırada yer alan ‘füze kalkanı’ konusu, Türkiye’den bakınca, Lizbon’dan göründüğü gibi görünmüyor galiba
Uyu!.. Türk halkı uyu!..
Çok etkili bir narkoz oldu. Narkozlama görevini de Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e verdiler.
“İstediğimizi aldık” diyor.
Türkiye’nin dediği oldu.
Füze kalkanını yastık yaptılar; “uyu Türkiye halkı uyu pozisyonu” tamamlandı. Anadolu topraklarına İran’ın atacağı nükleer başlıklı füzeleri anında izleyecek radar sistemi (füze kalkanı) konulacak. Bizim topraklarımıza yerleştirilecek radarların mesajını Türkiye mi okuyacak?
Hayır.
Tetiği Türkiye mi tutacak?
Hayır.
Vur emrini Türkiye mi verecek?
Hayır.
Yetkiyi Türkiye mi kullanacak?
Hayır.
Bir Türk subayının komuta merkezinde bulunması; Türkiye’nin vur emri verme, tetiği çekme, yetkiyi kullanması için yeterli olacak mı?
Hayır.
Bu kadar “hayır”a rağmen Cumhurbaşkanı Gül, uçağına doldurup Lizbon’a götürdüğü gazetecilere; “İstediğimizi aldık. Türkiye’nin dediği oldu” diye yazmaları için bilgi verdi. Bizim Dışişleri Bakanı Davutoğlu da uyutma narkozunun dozunu biraz daha arttırarak; “Biz burada partner değiliz, NATO’nun sahibi biziz. Türkiye’siz NATO yok...” deyiverdi.
Uyu Türkiye uyu...
ABD baskısından mı korktunuz
İktidar över gazeteciler, çok cins!
Uçağa binice kendilerini unutuyorlar.
Şu çok basit soruyu sormuyorlar:
“Bizim topraklarımıza koymaya evet dediğimiz” füze kalkanı sistemini “NATO yani onun asıl patronu ABD, önce Polonya ile Çek Cumhuriyeti’ne koymak istedi. Polonya halkı isyan etti. Çek halkı da istemedi. Polonya halkı ile Çek halkının ”nükleer serpinti tehlikesi yüzünden“ topraklarına istemediği füze kalkanını siz Türkiye’ye yerleştirmeyi neden kabul ettiniz? Bu kalkan aslında İran’ın atacağı nükleer başlıklı füzeler karşısında İsrail’i korumak için yerleştiriliyor. Türkiye komşu ve sizin dindaş ülke kabul ettiğiniz İran ile durduk yerde düşman hale getiriliyor. Siz bunu bile bile, kabul ettiğinize göre ABD’nin baskısından mı korktunuz?”
Bu soruya cevap yok.
Yüksek derecede uyutma var.
Diyorlar ki, “imzalanan metinde NATO’nun komşumuz İran’ı düşman olarak gördüğü ifadesi yer almadı. Bu da Türkiye’nin dediğinin olduğu anlamına geliyor.”
İran bal gibi de hedef ülke
Çok değil üç hafta önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Londra’da “Yılın Devlet Adamı” ödülünü veren düşünce kuruluşu Chatham House’un Türkiye uzmanı Fadi Hukura dün bu konuda gerçeği söyledi:
“Türkiye’nin NATO belgelerinde İran’ın hedef ülke diye yazılmasına itirazı kabul edildi. Ancak birşey fark etmeyecek. Çünkü füze sistemi gerçekten İran’ın nükleer kabiliyetini hedef alıyor. Amerikan yönetimi bunu pek çok kez açıkça söyledi.”
İran’ın asıl düşmanı İsrail!
Türkiye, İsrail’in kalkanı oldu.
İstediğimiz bu muydu?
(...)
* Necati Doğru / Sözcü
++++++
Tetikte kimin parmağı olacak
Lizbon’dan gelen haber mutlu bir tonda aktarılıyor:
“Füze kalkanı konusunda anlaşmaya varıldı.”
Bizim kamuoyunu sakinleştirmek için hükümet kimi şartlar öne
sürmüştü.
Mesela antlaşmada “İran” adından söz edilmemesini istemiştik.
Bu isteğimiz kabul edilmiş!..
Ne var ki, minare kılıfına sığmıyor.
Associated Press Ajansı dün kalkanın İran’a karşı kurulduğunu açık açık bildirmekteydi...
CHP Milletvekili Onur Öymen
diyor ki:
“Esas sorulması gereken bu sistemin kullanılmasında Türkiye’nin rolünün ne olacağıdır. Tetikte kimin parmağı olacaktır? Ülkemizi hedefleyen bir saldırı halinde bu sistemin kullanılacağının garantisi var mıdır?
Türkiye sistemin kullanılmasının kendi güvenliği açısından büyük
sakınca doğuracağı durumlarda
bunu engelleyebilecek güce sahip
olacak mıdır?”
CHP direksiyonu AKP’ye bıraktı
Onur Öymen bu soruları kendi adına soruyor ama CHP sormuyor. CHP yönetimi bu konularla ilgisiz. Nedense önemli tüm
konularda direksiyonu AKP’ye bırakmış
durumdalar.
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Türkiye İsrail’e kurban ve kalkan oldu
Haydi gözünüz aydın benim sevgili Müslüman kardeşlerim. İsrail’e kalkan olduğunuz için kendinizi sanıyorum mutlu hissediyorsunuzdur.
Hani meşhur van münit çeken başbakanımız var ya... İşte Sayın Erdoğan’ın bu kutlu iktidarı döneminde; bundan sonra kimse İsrail’i füze ile tehdit edemeyecek. Nereden çıkarıyorsunuz diye sormayın... Türkiye’ye kurulacak füze kalkanı İsrail’e atılabilecek bir İran füzesini havada imha etmek için getiriliyor ülkemize...
Lizbon göz boyamaydı
Sistemin komutası ABD’de olacak. Üstüne üstlük kalkan adı altında ülkemize yerleştirilecek Amerikan füzeleri, Almanya’daki Amerikan üssünden idare edilecek. Yani; biz, bir çöplük gibi kullanılacağız.
Siz, hükümetin bu konuda pazarlık yaptığını mı sanıyorsunuz?
Amerikan tarafı, Dışişleri Bakanımız Davutoğlu’nun bu füze kalkanı projesine evet dediğini çoktan açıkladı.
Lizbon görüşmeleri, tamamen göz
boyama. Millet, Başbakan Erdoğan’a kızmasın diye oraya AKP Cumhurbaşkanı Gül’ü gönderdiler. Başbakan Erdoğan’ın, pazarlık yapıyoruz, şartlarımız var havası da sadece içerideki biz saf seçmenleri kandırmaya yönelik. Gazeteler de Lizbon teslimiyetini zafer gibi göstererek işin üstünü örtmek peşindeler.
Tekrar ediyorum: Başbakan Erdoğan, İsrail cumhurbaşkanına van münit diye hava atması da Mavi Marmara gemisine baskından sonraki kayıkçı kavgası da işte İsrail’e kurban, pardon kalkan edilen Türkiye gerçeğini saklamak içindi.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Tam bir çelişkiler yumağı
NATO artık ülkeler ittifakı olmaktan çıktı ve bir çelişkiler yumağına dönüştü. Eski düşmanı Rusya artık işbirliği yaptığı bir ülke, eskiden karşı safta olanlar yanında, ancak düşmanının kim olduğu, tehdidin nereden geleceği bilinmiyor. İran NATO’yu bir tehdit olarak görmediğini söylerken bazı Avrupa ülkelerinin ve Çin’in desteğini almış olabilir. Türkiye’nin kararsızlığı bu gücün ABD karşısında denge sağlayacak kadar güçlü olduğunu düşünmesinden kaynaklanıyor olabilir. Yani ABD artık tek güç değildir ve dünya tek kutuplu olmaktan çıkmış sayılmaktadır. NATO zirvesi dünya ölçeğinde büyük bir dönüşümün başlangıcı sayılabilir. Geçmişte bir savunma örgütü maskesi altında ABD’nin Batı Avrupa üzerindeki egemenliğini sağlayan NATO bu rolünü kaybedecek ve yeni ittifakların yolunu açacaktır. Yeni dengede üç nirengi noktasından söz edilebilir. Bunların ABD, Rusya ve Çin olduğu söylenebilir. Bazı AB ülkelerinin Rusya’ya, Ortadoğu’da azalan ABD etkisinin yerini doldurmak isteyenlerin, Çin’e yaklaşacakları ve ABD’nin kalanlarla yetineceği anlaşılmaktadır. (...) Kilit ülke konumunda olmak tüm ihtimaller için yararlı olmak anlamına gelir. Türkiye yeni dengenin oluşmasında belirleyici konumdadır.
Ancak bu rolü oynamanın temel şartı ülke içinde tam anlamıyla egemen olmak, bu güçlerden herhangi birinin yapacağı operasyonları etkisiz kılacak kadar güçlü olmaktır. Şu anda herkese mavi boncuk dağıtan konumundayız. Taraflardan biri gelişmeleri aleyhine yorumlarsa problemlerle karşılaşabiliriz. Çünkü dünya üzerindeki dengeler idealler yönünde değil hesaplar üzerinden kurulmaktadır.
* Mahir Kaynak / Star
Son derece olumlu olan bu manzara gerçek olabilir mi? Herkesin birbiriyle dost olduğu, sadece bazı devlet dışı terör eylemlerinin sorun yarattığı bir dünyada mı yaşıyoruz?
++++++
Tam kadro satılık olmayı başardılar
... “Döneklik” her zaman kazançlı, ancak anlayana onur kırıcıdır. Dün ak dediğine bugün kara diyen, yerli ve yabancılardan önlerine akıtılan paracıkların yüzünü görünce 180 derece dönüveren dönekler, bugün bizim medyamızda da bol kepçe var. Bunların çoğu geçmişte hızlı solcu, Marksist ve Maocu idi. Yellendikleri zaman solculuk, devrimcilik ve hatta darbecilik adına mangalda kül bırakmazlardı! Şimdi bunların çoğu köşe yazarı ve ekran yorumcusu oldu. Hep birlikte, koro halinde AKP’ye ve Tayyip’e yağ çekip övgüler düzüyorlar. Tam kadro satılık ve liboş olmayı başardılar. (...) Şimdi üzerlerinde kocaman bir DÖNEK damgası taşıyan bu yalaka gazetecilerin geçmişte tuzağına düşen nice gencecik insanlarımız öldürüldü, cezaevlerinde yattı, sürüldü, işkenceler gördü. O dönemlerin şimdi yaşlanan onurlu gençleri ise kendilerini satmadılar ve çoğu kendi köşesine çekildi...
* Emin Çölaşan / Sözcü
++++++
Kriterleriniz arasında neden ‘üniter devlet’ yok!
CHP Genel Sekreteri Prof. Dr. Süheyl Batum isyan ediyor... Çünkü BDP’nin CHP’ye yaptığı seçim ittifakı çağrısına verdiği yanıtın yanlış anlaşıldığını, hatta çarpıtıldığını düşünüyor...
Bu yüzden üşenmemiş, Facebook’taki sayfasına uzun bir açıklama koymuş... Özetle şöyle diyor:
BDP Başkanı Demirtaş, ’CHP ile ittifak yapalım’ demiş. Bayramlaşma ziyareti sırasında bir gazeteci, ’BDP ile ittifak yapacak mısınız?’ diye sordu. Kesinlikle biliyoruz ki, ’Biz BDP ile yan yana bile gelmeyiz’ dediğimiz takdirde, ’açılıma karşı CHP’, ya da ’Kürt düşmanı CHP’ biçiminde vereceklerdi. Bunun üzerine biz de ’Demokrasiye, laik devlete, bağımsızlığa, sosyal devlet ilkelerine, gerçek anlamda hukukun üstünlüğüne inanan bunları savunan her partiyle görüşebiliriz’ dedik. İçinde ne ittifak var, ne de BDP ile ittifak var...
Peki; ben neden mi kuşkuya düştüm?
Hemen söyleyeyim: Size “BDP ile işbirliği” soruluyor, siz yanıt olarak, “Demokrasiye, laik devlete, bağımsızlığa, sosyal devlet ilkelerine, gerçek anlamda hukukun üstünlüğüne inanan bunları savunan her partiyle görüşebiliriz” diyorsunuz...
Acaba BDP, görüşebileceğiniz partileri belirlemek için sıraladığınız kıstasların hangisine uymuyor?
Demokrasiye inanmıyor mu?
Laik devlet ilkesine bağlı değil mi?
Türkiye’nin bağımsız olmamasını mı savunuyor?
Sosyal devletten yana değil mi?
Peki; bu partinin CHP’ye asıl ters gelen düşüncesi ne?
“Üniter devlet yapısına karşı olması...”
O zaman neden sıraladığınız “işbirliği için görüşme kriterleri” arasında, “üniter devlet” yok?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Soru: Kılıçdaroğlu’nun lider olduktan sonraki kimi icraatları bize neyi öğretti?
Yanıt: Baykal’ın neden ve kimler tarafından bertaraf edildiğini...
* Haldun Ertem
++++++
Silivri’nin onarılmaz vicdan yarası
(...) Genel bir haksızlık... Toplumsal bir adaletsizlik... Makineli tüfek ateşi gibi, hedef gözetmeden yapılan toplu tutuklamalar, infazlar... Kısacası toplumsal felaketler... Bütün toplumu rahatsız eder... Kamuoyu vicdanını zedeler.
Ama siz bunu bir de bu toplumsal felaketlerden bireysel ve ailesel olarak mağdur olanlara sorun!
Onların hayatları kararır... Kimisinin tüm hayatı söner: İntihar edenler... Ölenler... Öldürülenler... Dağılan aileler... Yok olan entelektüel ve manevi birikimler... Maddi ve manevi zararlar... Unutulmaz, onulmaz yaralar açar. Bu yaralar zamanla iyileşmez... Toplum bunları unutmaz... Her toplumsal felaket yeni felaketlere çanak tutar... Her haksızlık, adaletsizlik, yeni haksızlık ve adaletsizliklerin gerekçesi olarak kötüye kullanılabilir... Her felaket, eski farklılıkların keskinleşmesine...
Yeni kamplaşmalara...Yol açar.
Menderes ve arkadaşları ile Gezmiş ve arkadaşlarının asılmalarını unutmayalım... Bu infazların açtıkları yaralar bugün hâlâ kanamaktadır.
* * *
Silivri’deki bayram acısı sadece bugünün acısı değildir... Sadece Silivri’de yaşanan bir acı da değildir... Toplumun derinliklerine nüfuz eden... Kamuoyu vicdanında onarılmaz yaralar açan... Hukuk ve siyaset tarihine geçen... Geleceğe kök salan... Bir fenomendir.
* Emre Kongar / Cumhuriyet
++++++
MİNİ YORUM
Araziye uymak...
Kılıçdaroğlu’nun Güney Doğu gezisi Atatürk’ten sonra neden olmadığını göstermesi açısından hayli faydalı oldu. Araziden istediği verimi alabilmek için oraya emek veren eken, besleyen Atatürk’ün yerini “araziye uyan” siyasetçi tipinin almasıymış demek ki bütün mesele...
Ulu Önder’i gelinle damadın kafasından yeşil dolarlar yağdırılışını alkışlarken düşünsenize;
olmuyor değil mi!
Sen nur içinde yat, CHP’nin varlığı da aşiretlerin varlığına armağan olsun bu arada!