Nasıl bir çözüm?
“Anavatan Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer ile Ankara’da bir araya geldi. Görüşmede Downer, müzakerelerin Ekim ayı başında başlaması ve birkaç ay içinde sonuçlanması yönündeki beklentisini dile getirirken, Bakan Davutoğlu, görüşmelerin bir an önce başlaması gerektiğini ve 50. yılına gelen bir sorunun daha fazla çözümsüz kalamayacağını vurguladı.”
Habere bayıldım; ama içeriğine inandım dersem yalan olur. Kıbrıs sorununu maalesef çözmek isteyen yoktur. KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş sorunu anlaşmayla çözmek uğruna ömrünü harcamıştır. Denktaş, Rum’un ve emperyalizmin Kıbrıs’ta bizim kabul edebileceğimiz adil ve sürdürülebilir bir anlaşmaya razı olmayacaklarını bile bile yıllarca boşu boşuna müzakere etti durdu. Sonuç alınamayacak bir sürecin içinde bile bile adeta figüran olmanın kendisine verdiği rahatsızlığı Cumhurbaşkanı Denktaş özel görüşmelerimizde benimle defalarca paylaşmıştır. “O zaman siz de müzakerelere gitmeyin” dediğim her defasında ise bana, biraz da duygusallaşarak “Anavatan Türkiye’nin çıkarları masaya oturmamızı ve bu tiyatroda bize biçilen rolü başarıyla oynamamızı gerektiriyor” demişti.
Denktaş’ın Türkiye sevgisi, bayrak, vatan sevgisi tartışılamaz. Yaşasaydı Anavatan Türkiye için, Büyük Türk Milleti için gereken ne varsa yine yapardı. Nafile müzakerelere bu yüzden devam etmiştir.
Anavatan Türkiye, Kıbrıs anlaşmazlığının sona erdirilmesi için elinden geleni yapmış ve yapmaktadır. Hatırlanacağı üzere, AKP İktidarı Kıbrıs Türkünün geleceği için çok tehlikeli olmasına rağmen Annan Planı’na evet denilmesini istemiş ve bu doğrultuda Kıbrıs Türkünün geleceğini riske atmıştı.
Annan Planı’na Rum tarafı da evet deseydi, bugün,Türk askeri adadan ayrılmış olacaktı. KKTC topraklarını vatan yapan, Anadolu’dan adaya gelmiş binlerce kardeşimiz, Türkiye’ye geri dönmüş olacaklardı. Yaşanması muhtemel toplumlararası sürtüşme neticesinde, 1963-74 arasındaki gibi, kim bilir kaç masum kardeşimizi kaybetmiş olacaktık. Sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” şu anda yaşadığı ekonomik iflasın bedelini biz Kıbrıs Türkleri de çekiyor olacaktık. AB’ye üye olmanın Ruma faydası dokunmadığı gibi zararlarına biz Kıbrıs Türkleri de katlanıyor olacaktık. 2004’te kaçtığı iddia edilen AB treninin içinde olmamanın ne kadar da iyi bir seçim olduğu, şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Sayın Denktaş’ı bu nedenle suçlayanların vicdanları acaba rahat mıdır? Bundan sonraki çözüm bellidir. Devletimiz KKTC’nin içinde olmayacağı hiçbir anlaşma kabul edilmemelidir.
“Federasyon” maskaralığını artık Kıbrıs Türküne kimse yutturamaz.
Bu nedenle, Anastasiadis’in, çözüm çabalarının yeniden başlaması arifesinde, doğal gaz konusunda, “Kıbrıslı Türkler, ayrılık eğilimindeyken veya iki devlette ısrar ederken menfaat bekleyemezler. Önemli ölçüde yardımcı olacak şey, Kıbrıs sorununun çözümüdür” mesajı verirken hâlâ daha Kıbrıs Türkünün ekonomik çıkarı uğruna egemenliğinden, devletinden vazgeçeceğini düşünmesi oldukça anlamsız ve yersizdir.
Anastasiadis’in Cumhurbaşkanı Eroğlu’na geçtiğimiz hafta gönderdiği mektupta “Boğucu ve suni takvimlerden uzak, müzakere zemininin BM kararları, 1977-79 Doruk Anlaşmaları, 9 Temmuz 2006 Anlaşması olacağı ve AB içerisinde işleyebilecek bir devlet ortaya çıkması. Dahası AB’nin müzakere prosedürüne temsilci ataması ve çözümün Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek temsiliyet ve tek vatandaşlıkla federal devlete dönüşümü şeklinde olması” konularında hâlâ daha işi yokuşa sürüyor olması çözümün önündeki en büyük engeldir.
Anavatan Türkiye artık Rum tarafının öne sürdüğü şartlarda çözüme ulaşılamayacağını ve Kıbrıs Türkünün çoktan hakettiği çözüm şeklinden -iki devletli çözümden- başka seçeneğin bundan böyle masada olmayacağını açıklamalıdır. Tek gerçek çözüm yolu budur.