Nafile isyan provaları
Yedi düvelin yerli işbirlikçilerle de bir araya gelip yıkmak için çullandığı Türkiye’de bütün olumsuz koşullara rağmen takkeler bir bir düşüp keller ortaya çıkıyor. 1992 yılından itibaren uygulamaya konan psikolojik harekâtın ağır faturasına rağmen uyanışın giderek artması en büyük kazanım.
“Tabuları yıkmak, ezber bozmak” adı altında memleketimizin tartışılmazlarını belden aşağı vurarak yıpratmaya, tartışmaya açmakla başlayan harekâtın mesafe alması doğrusu endişelendiriyor bizi. Ancak ihanetin perde arkasını fark eden milletimiz ihmal ettiği, unuttuğu değerlere bu sayede daha fazla sarılır oldu.
AB’ye girmekle cebindeki paranın artacağını, bavulunu alıp Eyfel Kulesi altında limon satabileceğini sanan vatandaş ilerleme raporlarının açıklanmasıyla kazın ayağının hiç de böyle olmadığını anlamış durumda. Sömürge valisi edalarıyla geldikleri ülkemizde kırmızı halılar serilerek karşılanan komiserlerin insan hakları, demokrasi gibi süslü laflarını artık kimse yemiyor. Yemediği gibi söz konusu şahısların küçümser edalarla vermeye çalıştıkları talimatlara isyan ediyor.
Emperyalistlerin “Türk ordusunun etkinliğine son verin” sözlerini “biz askerimizi kışlasında severiz” cümlesiyle tebdil edenler ordunun günün birinde mutlaka işe yarayacağını dünyadaki gelişmeleri izledikçe algılamış durumda.
Gazinin mareşal üniformalı resminden rahatsız olan siyasilere “Atatürk’ün fotoğraflarını indirin” diyen AB komiserlerine inat Türk milleti ziyaretini ihmal ettiği Anıtkabir’e adeta akın ediyor. Düğün geleneklerinde, askere ve hacca uğurlamada, resmi bayramlarda asılan bayrak, terör ve emperyalist girişimlere karşı günlük hayatımıza girdi.
Kimilerinin “bölünme sendromu” diye tanımladığı bölücülük faaliyetleri karşısında şimdilik topyekün tepki gösterilmesi de kaygıyla izlenen terör olaylarına kaşı ciddi bilinçlenme mevcut. Etnik kökeni ne olursa olsun millet üniter yapının korunması konusunda her zamankinden duyarlı hale geldi. Nitekim tam 6 yıldır siyasi sebepler yüzünden tavır sergileyemeyen Başbakan Erdoğan “Tek devlet, tek bayrak, tek vatan kavramlarını kabul etmeyen çeker gider” diye milletin biriken öfkesini yansıtmak zorunda kaldı. Erdoğan kendisinin şahsında Türk devletine meydan okunmasına razı olmayacağını beyan ederken güvenlik güçlerinin ellerinin bağlı kalmasına daha ne kadar göz yumacak onu da bekleyip göreceğiz.
Yayımlandığı günden bu yana Türk milletine kurulmak istenen tezgâhları ortaya çıkaran Yeniçağ’ın ilk defa gündeme getirdiği Mustafa filminin foyası çıktı. Atatürk’ü tartışmaya açarak milletimizin ortak değerlerini ortadan kaldırmaya yönelik tezgâhın farkına varanlar artık seslerini yükseltebiliyorlar. Can Dündar’ın her yaptığı belgeselin iyi olduğunu peşinen kabul edenler bile bir taraftan yıpratma politikasını, diğer taraftan da rant sağlama gayretlerini tespit ederek bunun “Atatürk’e kurulmuş pusu” olduğunu ilan ettiler.
Gelelim nafile kalkışmalara isyan provalarına. Diyarbakır, Van ve Iğdır’daki olayları televizyondan seyredenlerin dişlerini gıcırdatarak öfkelendiğini biliyorum. Polise, askere taş atıp paçavraları sallayanların pervasızlığı karşısında kanınızın donduğunun farkındayım. Toplumun büyük bölümünün böylesi gösteriler karşısında radikal önlemler alınarak faillerin en ağır cezalara çarptırılmasını istediğinin bilincindeyim. “Ah keşke orada olsam da...” deyip isyan eden vatandaşlarımızın kafalarından neler geçtiğine tercüman olabilirim, ama sağduyuyu elden bırakmamak şart.
Toplumun büyük çoğunluğu o tabloları gördükçe bilinçleniyor. Üstelik söz konusu yerlerde her şeyden habersiz üç otuz kuruşa kullanılan çocuklara acıyor. Asıl onları meydana sürükleyenlerin yakalanmasını, göz yuman ailelerin cezalandırılmasını istiyor.
En az sizin kadar öfkeliyim a dostlar. Ama aynı oranda da müfteriyim. Diyarbakır’da devlete meydan okurcasına askeri tahrik edercesine kolordu karargâhının karşısında çadır kuran bölücülerin haline bakın. Nüfusu milyona dayanan Diyarbakır’da halk, tehdit ile esnafa kepenk kapattırıp baskı ile sandıkta oy kullandıran terör örgütüne ve oturma eylemlerine katılan milletvekillerine, belediye başkanlarına rağmen eyleme katılmadı. Belediyelerin maaşlı personeli örgütün milislerinin toplamı 1500’ü (yazı ile bin beş yüzü) geçemedi yani. Van’da taş atanların sayısı 200 ila 300 arası. Hakkari’deki tacizcilerin toplamı ise 50-60. Bunlar mı İmralı’dan talimat alıp devleti bölecek? Bir avuç çapulcu mu isyan ederek milleti sindirecek?
Tehdit ve baskılara rağmen gösterilerde figüran olmaya razı olmayan bölgedeki vatandaşları tebrik ediyor. Nafile kalkışmaların asla sonuç alamayacağını hatırlatmak istiyorum.