Nadia Comaneci ile yarışa hazır mısınız!
Kapatın bütün Siyasal Bilgiler Fakültelerini, Fen-Edebiyat Fakültelerini, Enstitüleri...
Varmış bir bildikleri;
Hiç lüzum yokmuş hakikaten Türk Dil Kurumu’na, Türk Tarih Kurumu’na, TÜBİTAK’a, TÜBA’ya; boşuna masraf bu yoklukta... Başbakan’ın A 330’unun iç dekorasyonu yapılır o parayla!
***
Sadece Spor Akademileri kalsın... Ha bir de “tiz zamanda” Kur’an Kurslarının yerine Dans Kursları açıla...
Çaça olur, samba olur, dokuz sekizlik roman havası olur; aman ha repertuara Zeybek sokulmasın da!
Bu arada Danışman takımı da elden geçirilmeli mutlaka... O bilmem kaç doktoralılar “beyin göçü” hazırlıklarına başlasınlar... Yine “tiz zamanda” Asena’ya, Nuran Sultan’a filan haber salına, onlar belirleyecek Türkiye’nin “adımlarını” nasıl atması gerektiğini bundan sonra!
Koyarsın Hakan’ı da TBMM kadrosunun başına, Meclis bahçesinde düz koşuyla ısınmaya başlasınlar yeni duruma...
19 Mayıs nizamından pek haz etmiyor ama 550 kişiyi aynı anda “esnetmek” için katlanacaklar artık o kadarına!
Gözünüzün önünde canlandırsanıza:
Önde “hoca” ...
Elinde kızılcıktan yapılma bir sopa... Komut veriyor:
Bir sağa, bir sola... Bir öne, bir arkaya!..
Baston yutmuş gibi “dik” duranlar olursa indiriyor baldırlarına:
“Evladım kıvırsana” ...
***
Bak, bu eskiden “allı-yeşilli takalar”ın geçtiği Karadeniz’den “füzeler”in geçtiğini gördüğünde yapacağın hareket:
Çömel!
Bunu komşularımızı vurmaya gelen NATO heyetini karşılarken yapacaksın:
Çakı duruşu; bacaklar 45 derecelik açıyla gergin olarak yukarıya kaldırılacak, kollar dirsekten hafif bükülü, eller yere dayalı... Kalçandan başka desteğin olmayacak o anda!
Velev ki Obama, yahut halefleri-selefleri ülkemizi şereflendirdi; eskisi yenisi olmaz; Amerika Amerika’dır.
Derhal “diz üstü otur.”
Bacakların dizden bükülü olacak ama alt bacak ayak bileklerinin gergin olmasına özen göstermelisin ki bu pozisyonu uzun süre koruyabilesin!
Diyelim “halka inmeye” karar verdin. Çarşı-Pazar gezmeye çıktın... O da ne “İşimi, eşimi kaybettim” diye şikayete geldi esnafın biri... Yahut balkondan şöyle bir bakayım dedin “memleketimden insan manzaraları”na; kimi harç eylemi yapıyor sokakta, kimi grevde, kimi zam bekliyor; isyanda! Hemen “kartal duruşu”na geçmelisin.
Şehit haberi mi aldın;
O zaman anında “yan yatış”!
***
Velhasıl, siz ABD’ye ayar veriyor, İsrail’e posta koyuyor zannediyordunuz ya meğer Nadia Comaneci ile yarışmaya hazırlanıyormuş arkadaşlar...
“Planör duruşlu” bir devlet yaratacaklar; “ideolojisiz” ve fakat “esnek” ... Sonra da ilk uçurumdan aşağı salacaklar...
İlk Jimnastik Oyunları’nda...
Sabır taşı çatlarsa “Yok böyle bir dans”ta...
Nasılsa her akşam var bir kanalda!
El Fatiha!
NOT: Abdullah Gül’ün “İdeolojisiz anayasa” hedefi koyduğu konuşması ile bu öneriyi gündeme getiren TESEV raporunu karşılaştırmanızı öneririm; fark görebiliyor musunuz!
Yaşasın sansür! İffet varken kim bakar Sebahat’a...
Eğri oturup doğru konuşalım;
İffet varken, Fatmagül varken, Hürrem dururken kim izleyecekti ki zaten Leyla Zana’yı, Ayşenur Bahçekapılı’yı, Sebahat Tuncel’i...
Bengi Yıldız gelseydi, “dedikodu” kontenjanından belki az biraz reyting alırdı da...
Kuzey dururken, Pargalı dururken istediği kadar “Milano milletvekili” olsun kim izleyecekti Sırrı Sakık’ı!
Bu yazının amacı, “ne de iyi oldu, sansürleyen ellerine kurban” demek değil tabii... Ama “TBMM TV” sansürü, yalnızca bu iktidarın “kafa yapısı” nı tasdik etti. Malumu ilan etti. Zaten bildiğimiz “faşist rejim”i belgeledi...
İşin “gizlemek” kısmına gelince... O iş biraz zor bu iletişim çağında... Sen kameraları kapatsan ne olacak, her milletvekili tam teşekküllü medya devi aynı zamanda...
Önceki gün mesela;
Erdoğan’ın saçlarını boyadığı gibi...
Kato Dağı’ndan iki şehit haberinin geldiği anlarda BDP’lilerle aynı sıraları paylaşmanın “Türk Milleti’nin vekili” olanlara ne hissettirdiği gibi...
Cumhurbaşkanı “sivil anayasa” derken, gözlerin bir anda nasıl “Evren’in avukatı İyimaya”ya çevrildiği gibi...
Ohoooo...
TBMM TV’yi 24 saat izlesem öğrenemeyeceğim bir dolu ayrıntıdan haberdar oldum MHP Milletvekili Lütfü Türkkan’ın tweet’leri sayesinde...
Özetle sansür çabası “beyhude”, yeter ki “uyanık” olmaya niyet etsin millet bir kere...
TBMM Başkanlığı’na “uzlaşma”yla aday gösterilen, “uzlaşmacı kişiliği” konusunda partiler arası uzlaşma sağlanan Cemil Çiçek, Leyla Zana’nın “bilinçaltını dışa vurarak” Türk Milleti yerine Türkiye Milleti diye ettiği yemini kabul etti. Bu konuda da evvelce varılmış bir “uzlaşma”mı vardı acaba
İstenmeyen ideoloji ‘Atatürkçülük’
Gül, “Yeni anayasa hiçbir özel fikrin, partinin, ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımamalıdır. Taşıması gereken tek mühür milletimizin mührü olmalıdır” sözleriyle “ideolojisiz anayasa” tarifi yaptı.
Kimi kesimlerin “1982 Anayasası’nda onlarca kez Atatürkçülük yazıyor. Bunlar çıkarılmalıdır” taleplerini yüksek sesle dile getirdiği şu günlerde, Gül’ün Meclis’te kurulacak komisyona verdiği “ideolojisiz anayasa” reçetesi izaha muhtaçtır.
Cumhurbaşkanı’nın bu talebiyle nasıl bir anayasa istediğini kamuoyuna daha net ifadelerle anlatmasında yarar var.
Utku Çakırözer / Cumhuriyet
İleri demokrasi tatilden döndü
Oh; çok şükür, Meclis açıldı, “ileri demokrasi” mizin tatili bitti...
İyi de Meclis tatildeyken onca kanunu kim çıkardı?
Hükümet...
Peki; demokrasilerde hükümet, Meclis’in yetkisini üzerine alıp, kanun çıkarabilir mi?
Demokrasilerde çıkaramaz...
Ama “ileri vitese takılmış demokrasiler” de çıkarabilir!
Bunun için önce Meclis’ten hükümete Kanun Hükmünde Kararname Çıkarma Yetkisi Veren Kanun çıkarılır...
Bunun ucu da “genel vekaletname” gibi açık bırakılır...
Böylece hükümet, Meclis’ten altı ayda çıkaramayacağı bir kanunu, KHK olarak bir günde Resmi Gazete’de yayımlatıp yürürlüğe sokar...
Gerçi Meclis’in yetkisini gasp etmiş olur ama...
Alan razı, veren razı olunca; sorun çıkmaz; KHK çıkar!
Peki; tüm yetkiler hükümete verildiğine, Meclis’tekilerin de sabahlara kadar çalışıp yasa çıkarmakla falan uğraşmaya niyetleri olmadığına göre; ne yapacak dün açılan Meclis? Anayasamızı ilerletecek!
Meclis Başkanı açış konuşmasında söyledi zaten, “En önemli görevimiz bu, millet bizden bunu bekliyor” diye...
Ben şahidiyim Başkan’ın; sokaklarda bir tane bile insan yoktu... Herkes televizyonun karşısına oturmuş, Meclis’ten anayasayı değiştirmesini bekliyordu!
Ne güzel, bütün partilerin temsilcileri Meclis kürsüsüne çıkıp nutuk atacak yine...
Onlar nutuk atarken, diğer partilerin milletvekilleri huzur ve barış havası bozulmasın, kavga gürültü çıkmasın diye lobiye çıkıp maç seyredecek... Oylama zamanı geldiğinde ise karşı tarafın ne dediğini bile bilmeden, avuçlarına yazılmış olan o tek kelimeye bakıp, “Evet” ya da “Hayır” diyecek...
İleri vitesle geriye gitmeyi başaran Meclis’imizin bu yıl bir görevi daha var; onu da dün Çiçek Başkan söyledi:
“Meclis İç Tüzüğü’nü değiştirmek...”
Ha işte; olay budur!
Koy tüzüğe bir madde, milletvekilleri bir tek “Evet” ya da “Hayır” demek için onca yolu aşıp, sabahlara kadar o soğuk binada çalışmak zorunda kalmasınlar mesela...
***
İçim kıpır kıpır, yerimde duramıyorum sevinçten...
Benim de üç dört arkadaşım var artık Meclis’te... Bu ne demek?
Beleş vekil yemeği demek!
Nasıl olsa vekil yemeği sudan ucuz, hem işleri, güçleri de kalmadı; tüm yetki hükümette... Boş boş oturacaklarına ısmarlayıversinler bir yemek!
Bayılıyorum ileri demokrasiye...
Mustafa Mutlu / Vatan
‘Açılış’tan...
Arkadaşımız Fahrettin Fidan da yeni çalışma dönemine başladı! İşte ilk günden tuttuğu “açılış” notları.
- Yaz tatilinde yapılan tadilattan sonra yeni Meclis pırıl pırıl olmuş. Özellikle de parkeler...
Adeta bal dök yala...
Ben döktüm, tam yalayacağım... Baktım biri benden hızlı davranmış, yere kapaklanmış, bizim ballı parkeyi şapur şupur yalamakta. “N’oluyo bilader?” dedim,
“N’apim kardeş, huy işte, yalanacak bir şey görünce dayanamıyorum” dedi.
Yeni dönem milletvekiliymiş. ;
Melih Aşık / Milliyet
Gün omurgalının günü değil
Hayvanlar aleminin en tiksindiğim üyesi sırtlanlardır. Ki vahşi doğayı severim! Ama sırtlan farklıdır. Diğer hayvanlara benzemez. Kendine has, adice bir oyun düzeni vardır. Sırtlan hep bel altı çalışır, korkaktır ama zalimdir. Yaralıya saldırır, yavruya saldırır. Aslanın tökezlemesini bekler hamle yapmak için. Yan yan yürür, gözünün içine bakmaz. Arkadan saldırmayı tercih eder.
Aynen bugün ‘gazeteciyim’ diyebilen ama benim için sadece ne idüğü belirsizler takımından ibaret olanlar gibi.
Tuğçe Tatari / Akşam