Nadas...
Üreten insanlar, insanı tüketen İstanbul’dan -hızla- uzaklaşıyorlar. Gazeteciler, yazarlar, sanatçılar “bu işin merkezi İstanbul” tabusunu yıktılar, “bu işin merkezi bizim kalbimiz, zihnimiz” deyip kendilerini duyabilecekleri yerlere -isabetli- bir göç hareketi başlattılar.
Mustafa Yıldızdoğan da aklını, fikrini, duygusunu korumak için “can havliyle” kendisini İstanbul’dan atanlardan. Uzun süredir Konya’da. Son karşılaşmamızda “ayaklarım toprağa değiyor, bahçeyle uğraşıyorum, domates ekiyorum, eşimle-çocuklarımla ‘konuşabiliyorum’, hayatı onlarla gerçekten ‘paylaşabiliyorum’ öyle mutluyum ki” diye anlatmıştı hayatının bu yeni dönemini.
“Doğa” nın hikmeti; üzerine bir bilgelik çökmüş gibiydi. Dinginliği, telaşsızlığı, huzuru -enerji diyorlar ya o işte- bizi bile etkilemiş, o birkaç saatlik gündem dışı sohbette arınmış, hafiflemiş hissetmiştik kendimizi. Terapi gibiydi (Evet, evet bu bir en kısa zamanda yine tekrarlayalım mesajıdır aynı zamanda!)
***
Yıldızdoğan, o karşılaşmamızda “40 güne çıkar” dediği albümünü göndermiş;
Nadas.
Kaç gündür dinliyorum tam da öyle, adı gibi... Hava almak, nefes almak yaramış; nadasa bırakılmış toprak gibi fışkırmış içinden Mustafa Yıldızdoğan’ın da cevheri...
Konuşurken “aşk şarkıları yaptım” demişti;
“İçimden geldiği gibi, sansürsüz...”
Ama işte “memleket” olunca insanın karasevdası, yarin saçından, gözünden, teninden gayrısı için de vuruyor sazına.
***
“Yalan üstüne yalanlar
Ayyuka çıkmış yalanlar
Allah ile aldatanlar
Nasıl olsa ben deliyim
Hep kendini övenlere
Kul hakkını yiyenlere
Hala Allah diyenlere
Nasıl olsa ben deliyim
Kulak tıkayın alime
Sükût eğleyin zalime
Dalga geçin şu halime
Nasıl olsa ben deliyim...
Karşı çıkan haindir hep
Her suça bulunur sebep
Bu ne ahlak bu ne edep
Nasıl olsa ben deliyim...”
Nasıl?
Tam da “çağın” özeti değil mi!
Ki zaten “Çağımızın Karacaoğlan’ı” Yıldızdoğan’ın namı.
Sözlere bakın nasıl sade, nasıl yalın:
“Bu goncalar gül bizim
Esen rüzgar yel bizim
Kavga kargaşa değil
Bu vatan bu dil bizim”
Bakın nasıl Karacaoğlan’ın “halk ağzı” gibi dolambaçsız:
“Seni düşüne düşüne
Düştüm hayalin peşine
Boşverdim dünya işine
Bana sen gerek
Yine aklıma düştün zehir zemberek”
***
Her dinlediğimde değişiyor Nadas’ın “en” i; değişmeyen her seferinde “Aman” ın yüreğimi delişi:
Gökbayrağım üzgün şimdi
Bu topraklar kızgın şimdi
Türkmenimin sesi çıkmaz
Konuşanlar kuzgun şimdi!
***
Bu albümde Yıldızdoğan’ın değişmeyen yegane tarafı; önceliğini “umut” la tamamlaması:
Yürek yüreğe verince dağlar düz olur
Sabır bilen gönüllere kışlar yaz olur
Büyük aşkın derdi büyük, yarda naz olur
Umutların eksilmesin başaracağız
Bugünler zor çetin ama atlatacağız
Sabır denen o taşları çatlatacağız!
“Hadi inşallah” tan başka ne denir buna...
***
Eline, koluna, sözüne, sazına sağlık Mustafa Yıldızdoğan;
“Nadas” tan sonra pek bereketli olmuş yüreğinin hasadı...