Müzakerelerdeki kısır döngü ve çözümsüzlük kaderimiz midir?
Sürdürülmekte olan müzakerelerde 'Kıbrıs Sorunu'na' adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunacağına inanmamaktayım. Bu düşüncem yeni değildir. KKTC'nin, başta kurucu Cumhurbaşkanımız rahmetli Rauf Denktaş dahil, 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'nun görev dönemlerinde sorunun çözümü konusunda aynı düşünceyi hep taşıdım. Şimdi Kıbrıs sorununu çözeceği iddiasıyla oy verenlerin yüzde altmışının oyunu alan ve çözüme tamamen kilitlenmiş olan 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın devam ettiği görüşmelerden de bir sonuç alınamayacağına inanmaktayım. Anlaşıldığı üzere KKTC'nin başında kim olursa olsun çözüme bir türlü ulaşmak mümkün olamamıştır. Sorunun çözümü için gerekli inanç ve samimiyet her zaman Türk tarafında olmuştur. Türk tarafı Kıbrıs sorununun çözüme ulaşması için, daha yakın zamanda, canına, malına, namusuna kastetmiş bir halkla, Rumlarla, birleşmeyi bile göze almış, Annan Planı'na evet demiştir.
Nitekim sorunun çözümlenememesinin tek nedeni Rum-Yunan ikilisinin bilinen hedefleridir. Rum, adayı Yunan yapıp Yunanistan'la birleştirmek istemektedir. Rum'a göre Enosis er veya geç muhakkak gerçekleşecektir. Sabırla doğru zaman için çalışılmaktadır. Rum pes etmeyecek, hedefinden vazgeçmeyecektir. Rum fanatikler Megali İdea ülküsü için gerekirse can vermeye hazırdır. Rum Ulusal Meclisi'nin aldığı Enosis kararı hâlâ daha geçerlidir. Rum tarafı yakın tarihimizde yaşanmış olumsuzluklardan gerekli dersi çıkarmamıştır.
Açıklamalar yanıltmasın
Rum liderliği Türklerden gasp edilen hakları geri vermemekte ısrarlıdır. Hiçbir Rum lider, anlaşma ve çözüm niyetinde olmamıştır. Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'ni bir Rum devletine çeviren Rumlar, üyesi oldukları Avrupa Birliği'ni (AB) kullanarak kendi lehlerine olabilecek bir çözümün yollarını aramaktadır. Rum'un acelesi yoktur. 1963'te başlayan olaylardan hemen sonra başlayan görüşmelerde, yani 52 yıldır çözüm bulunamamasının tek nedeni, vurgulamaya çalıştığım üzere, Rum tarafının uzlaşmazlığı ve Enosis'e kilitlenmiş olmasıdır. Rum'un Enosis tutkusu adayı kan gölüne çevirmiş, cennet ada cehenneme dönüşmüştür.
Önceki gün liderler arasında gerçekleşen 9. görüşme sonrasında yapılan açıklamalar kimseyi yanıltmamalıdır. Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis açıklamasında, kararlılıklarının, her iki tarafça kabul edilebilen bir anlaşmaya en kısa zamanda varmak için iyi niyetle ve yoğun bir şekilde çalışmak yönünde olduğunu ifade etmiştir.
Müzakerelerde belirli bir gelişmenin olduğu, ancak üzerinde uzlaşılamayan birçok konunun varlığı bilinmektedir. Özellikle toprak, mülkiyet, güvenlik, garantiler, güç ve yönetim konularında sıkıntılar devam etmektedir. Bu konularda taraflar arasında uçurum vardır. Rum tarafının uzlaşmaz tutumu, bu yöndeki açıklamaları müzakere sürecindeki gerçek niyetlerini göstermektedir.
Geçtiğimiz Pazar günü, çözüm için iyi niyetle çalıştığını her fırsatta vurgulayan faşist EOKA'cı Anastasiadis, Karpaz kökenli Rumların "Karpaz yarımadasını talep" için Larnaka'da düzenlediği mitingde yaptığı konuşmada "mücadelemiz yalnız Karpaz veya Mağusa için değil, her karış toprağımız için" ifadesini kullanarak düşmanca ve saldırgan tutumunu tekrarlamaktan çekinmemiştir.
Samimiyetten yoksunlar
Anastasiadis, AB üyeliğinin "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulmasından beri belki en önemli başarı olduğu" görüşünü de ortaya koymuş, "Çünkü Avrupa ilke ve değerleri temelinde, insan hakları ve müktesebat temelinde konuşabiliyoruz" diyerek AB'yi neden müzakerelere direkt olarak müdahil etmeye çalıştığını bir kez daha vurgulamıştır. Anastasiadis'in AB'yi kullanarak iki bölgeli-iki toplumlu federal yapıyı sulandırma gayretlerini tekrarlaması ne ilktir ne de son olacaktır.
Rum, müzakere yapar gibi görünmekte ve masada oturmaktadır. Mevcut süreç, çözümün önünü açmayacak ve bir kez daha 'son fırsat'! heba edilecektir. Ucu açık, hiçbir takvime bağlanmayan müzakere süreçleri sorunun çözümüne engeldir. Rum liderliği çözüm için her türlü iyi niyet ve samimiyetten yoksundur. Müzakerelerdeki kısır döngü ve çözümsüzlük kaderimiz midir? Emperyalizm destekli Rumların sahnelediği kepazelikte, şer oyununda, rol almaya devam etmek zorunda mıyız? Bu maskaralığı sonlandıracak kadar gücümüz yok mudur? Onurlu olanı yapmak, müzakereleri kesip, devletimiz KKTC'nin tanınması için gerekeni yapmak, o kadar zor mudur?