Mustafa
Cumhuriyetimizin 85. yılında vaziyetimizin her haliyle parlak olmadığı ortada. Büyük reklam kampanyalarıyla tanıtılan Mustafa filmi de vizyona girdi. Geçtiğimiz hafta Yeniçağ’ın ortaya çıkardığı haberde “ünlü gazeteci, belgeselci” Can Dündar’ın Mustafa adlı filminin 1944 yılında Rakım Çalapala’nın aynı adlı kitabından apartıldığına dikkat çekilmişti. Dündar’ın daha babasının aklında olmadığı yıllarda ilk baskısı yapıldığını köşesinde yazan Sadık Özcan, Mustafa adlı kitabın 1944’ten itibaren 25 baskı yaptığını ifade etmişti.
Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan filmin galası sırasında NTV canlı yayın yaptı. Atatürkümüzün manevi kızı Ülkü Adatepe filmin ilk bölümlerini beğenmekle beraber Gazi’nin sürekli içki içen, hep yalnız adam ve sinirli halinin gerçek olmadığı ve bunun derhal düzeltilmesi için uyarıda bulundu.
Kimi televole sakinleri gözyaşlarını tutamadıklarını söyleyerek sanat harikasından bahsettiler. İki gündür Vatan gazetesi de Turkcell’in sponsorluktan çekilmesini eleştirip filmin reklamını manşetten yapmaya devam ediyor. Gala gecesi Can Dündar’ı tebrik edip filme övgüler dizen Güneri Civaoğlu dünkü Milliyet’te, “Atatürk’ün Kürtlere yerel özerklik verilmelidir söylemi de polemiklere neden olacaktır. Belki kullanılacaktır.
Oysa o günün koşullarında söylenmiş sözleri değişmez bir kalıp olarak görmek hata olur. Buna karşılık Atatürk’ün daha o zamanlar Kürt kökenli yurttaşlarımız için nasıl geniş bir açıyla sorunu gördüğünün de kanıtıdır” diyor. Bir nevi filmdeki o sahneyi tevil etme ihtiyacı hissediyor.
Okurlarım mutlaka hatırlayacaklardır. Kurtlar Vadisi Irak filmine ciddi bir tavır takınmıştım. Başımıza geçirilen çuvalın intikamını sanal ortamda almaya kalkışırken Irak’taki işgale dini inançlar gereği direnmenin günah sayıldığı sahneleri de eleştirmiştik. Filmin yapımcıları bizi Basın Konseyi’ne kadar şikâyet ettiler. Amerikan destekli söz konusu film gişe rekorları kırmasına rağmen izleyici geç de olsa işin altında psikolojik propaganda olduğunu fark etmişti. Defalarca yazdığım halde Hollywood’daki film sektörünün Pentagon’a bağlı psikolojik harp dairesinin devamı olduğunu yeniden hatırlatıyorum.
Mustafa filmini eleştirirken kimse yanlış anlamasın. Canım memleketimde kimi yorgun demokratların, kimi onmaz muhaliflerin her şeye karşı olma alışkanlıklarıyla okumadığı kitap, seyretmediği filmle ilgili yorum yapma kolaylığına hiç başvurmadım. Günler öncesinden kızım Aybuke Han ve oğlum Erdem Kutalmış öğretmenlerinin Mustafa filmini seyredin ödevinden bahsederek sinema bileti bulmam için adeta yalvarmışlardı.
Bu devirde çocuk yetiştirmek zor. İçimi kemiren şüphenin sesini dinleyerek çocuklardan önce filmi seyredip düşüncelerimi aktardıktan sonra biletlerini vermek amacıyla sabahın köründe torpilli bir koltuk bulup Dündar’ın belgeselini izledim. Keçiboynuzundaki şeker misali duygulu sahneleri verilen emeği inkâr edecek değilim. Ancak 10 gram şeker için 10 kilo odun yemeye de hiç niyetim yok.
Ömrünün 55 yılını belge toplayarak geçirip sonunda şu Çılgın Türkler gibi muhteşem eser yazan Turgut Özakman dururken, fikir çizgisinde sürekli zikzaklar olan sosyalist düşüncenin etkisiyle zaman zaman demokrasi adına bölücülüğe prim dağıtan Can Dündar’ın Atatürk’ü anlatmasını reva görmediğimi belirtmeliyim.
Son söz olarak Mustafa filminin ilk olmasına rağmen bundan sonrakiler için örnek teşkil etmesi gerektiğine inanıyorum. Umarım daha sonra gerçek Mustafa’yı çekebilecek bir heyet oluşur.