Musalla Taşında Şiir, Buzul ile Kürtük
Bayburtlu Celâli'yi duymuşluğunuz var mı?
Bayburtlu değilseniz, yoktur ya da devede kulaktır bildiğiniz.
Celâli, Bayburt'un Tahsini köyündendir. Çobanlık etmiştir o köyde. Yokluklarla dolu bir yaşamı olmuştur.
Celâli'nin ününü artıransa ölen karısına yazdığı şiirdir. Bayburt yöresi halk edebiyatı araştırmalarının kaynak kişisi durumunda olan eski milletvekili rahmetli Ekrem Ocaklı'dan dinlediğim (Ocaklı, babamın halasının oğludur) bu şiirin öyküsünü paylaşmak istiyorum Yeniçağ okurlarıyla:
Yokluğu paylaştığı, derdini çok çeken karısının ölümü çok sarsmıştır Celâli'yi. Karısının tabutu musalla taşına konur, cenaze namazı kılınır, helallik alınır, Celali seslenir Hoca'ya:
-Hoca dur hele, sıra bende, karıma diyeceklerim var!
Hoca, başkası olsa tersler ama bilir Celali'yi, Sünür Köyü medreselerinde dini bilimleri tahsil ettiğini, bir gönül adamı olduğunu bilir, boynunu büker, "Peki" der.
Celâlî "Ağıt" adlı şu şiiri doğaçlama olarak orada söyler:
Ev bark etmek için tenli mereği (1)
Düzüp koşmak idin tepir (2) eleği
Şu kavdan yaptığın tecir tereği (3)
Divan-ı Bâri'ye (4) yadigâr götür
Elinde ördüğün çöpür ağını
Kâhan eylediğin (5) kelem (6) bağını
Şu kabal (7) biçtiğin sap orağını
Al ulu Tanrı'ya bergüzar götür
Yetim gömleğini diken iğneyi
Her gün yal verdiğin topal ineği
Ayran topladığın şu ak küleği (8)
Mahşer yığnağına sakla, sar götür
Üç kot arpa, beş kot çavdar ekerdik
Kesmik ekmeğine hasret çekerdik
Namertlere ağu merde şekerdik
Sözünü tekrar et iftihar götür
El'e kısmet balsa bize pay taştı
Yokluktan derdimiz deryalar aştı
Açlıkla uğraşmak hayli savaştı
Çektiğin mihnetten ah ü zâr (9) götür
Yetim kalmış idin emzik tavında
Gamınla kardeştin gençlik çağında
Bir gül yeşertmedin vuslat bağında
Gönül yaraların beraber götür
De ki Kadir Mevlâm bize ilişme
Dünyada sızıyan çıbanı deşme
Celâli Baba'dan sorma, söyleşme
Bu dertli çobandan selam var götür
1-Samanlık, 2-Odundan yapılmış tepsi, 3-Kap-kacak, 4-Tanrı katı, 5-Çapa yapmak, 6-Lahana, 7-Götürü alınıp biçilen tarla, 8-Kova, 9-Sesli ağlama
BUZUL İLE KÜRTÜK'ÜN ÖYKÜSÜ
"Buzul ile Kürtük"ün öyküsünü anlatayım, bu kış günlerinde ders olur umuduyla:
Dorukların süsüdür buzul… Yel kayadan aparamaz, kasırga buzuldan koparamaz… Yerlerin eteğini öper güneş, ışık ışık yalar gider, yayla yandım dedikçe su ikram eder…
Uçan, savrulan, yağan, yığılır kuytuya, çukur yerlere… Gündüz çalım atar kış güneşine, su olacakken gece yetişir. Ayazda buzlaşır, kürtük'tür artık…
Güvenir kürtük ayaza, ne var ki, bahara çıksa da, çıkamaz yaza. Şıpır şıpır can verir, su olur bir dereye, yeniden kürtükleşmek düşüyle…
Buzul hep dorukta, hep iktidardadır, yeter ki dağına böbürlenmesin. Yoksa gazaba gelir uyuyan volkan. Ferman verilir kızıl lavlara. Buzul su olur, sürülür nehirlere…
Sonunu artık Tanrı bilir. Yeniden buzul olmak da var, yalancı kış'ta kürtük olmak da… Tutuklanmak ya da tuzlu denizde…