Munzur'daki Zorbaz
Zorbaz, Osmanlı’nın nâçar kaldığı yerde, nagâh açılan perde, elinin altında bir altın fırsat, ordunun iç ve dış olgular ve zorluklar nedeniyle gidemediği yere, idamdan döndürülerek gönderilen bir dev, özel yetiştirilmiş bir Enderunlu. Osmanlı’nın nâçar kaldığı yer Dersim, Munzur; o metin ve çetin coğrafya. O coğrafyaya bir de aşiret ve dinsel yapıyı ekleyiniz, ortaya bir bela çıkar ki en püsküllüsü. Aşiretle asayiş at başı burada. Aşiret az ileri gitse, asayiş bozuluyor, zulüm kol gezmeye başlıyor.
Çarlık Rusyası iyi biliyor Dersim’i, Ermenistan tuzağına yardımcı olsun diye fesatlıklara başlıyor oralarda..
Zorbaz, gidecek o doğduğu topraklara, Munzur’a tünemiş ne kadar hınzır varsa hakkından gelecek. Zorbaz ne mi? Zorbaz bugünün deyimiyle bir rambo, bir dövüş sanatçısı.
Zorbaz’ı tarihsel kaynaklardan arayıp bulan, kurgulayan ve bir roman kahramanı haline getirense, Necati Gültepe. “Munzur’daki Zorbaz” adlı bu roman, Ötüken Yayınevince Haziran 2012’de yayımlanmış.
Yazar, o yörenin insanı, bir Erzincanlı. Yöreyi, mağaralarının derinliklerindeki gizli geçitlerine dek biliyor. Töreleri, alışkanlıkları, olurları, olmazları, tepkileri, dinsel ritüelleri ve etnik dokuyu da bir tamam biliyor. Osmanlı arşivleri içinde pişmenin yanı sıra, tarihi meslek, meram ve merak edinmiş olmanın getirdiği kazanım ve kolaylıkları da buna eklediğimizde, roman için zengin bir ham ve yardımcı madde çıkıyor ortaya. Gerisi mamul için edebî ustalık. O da var bu yazarımızda, daha önceki kitaplarıyla da kanıtlamış bunu.
Zorbaz karakteri olağanüstü, diğer tiplerse, olmaları gereken yer ve konumdalar, hepsinden bir yaşam ve tarih hissesi kapmak mümkün. Romanın kurgusu, sıkıcı ve sığca değil, kaptırıcı, sürükleyici; ilgiyle, kaygıyla, heyecanla, hayıfla, yer yer sevinçle ve baştan sona dek merakla okunuyor. Okunurken dokunuyor sinirlerinize, duygularınıza, milli duygularınıza, erdem ve değerlerinize.
Ve aşk... Kerem ile Aslı gibi, oğlan Türk, kız Ermeni... Zorbaz Mihrali ile Sarin aşkı.. Ne ki, Mihrali zorlu yiğit, Kerem gibi yansa da sevdiğini kaptırmıyor, alıyor en sonunda.
Munzur’daki Zorbaz, dert ve ders dolu bir kitap. O günün dert mikropları, soyaçekim yoluyla her türlü geleneksel ilaca karşı bağışıklık kazanmış olarak bugün de varlar. Ders almamışsanız, başınıza dert almaya devam edersiniz. Terör, bozgunculuk, etnik, dinsel ve mezhepsel kargaşa gibi olaylarla mücadele mi, müzakere mi, mücadele içinde müzakere mi? Sorularını sorup tartışanlar bu kitaba baksınlar, modeli, hem de ideal modeli bulacaklardır. Yani, tüm fetbaz, düzenbaz, hilebaz ve hokkabazlara karşı Zorbaz.
Bu romanda bir Âlim Hoca var, yazar onu şöyle tanıtıyor: “İstanbul’un ulu medreselerinde talim etmiş, ilim irfan sahibi, Bayburt mekânlı, Bayındır boyundan, her cümlesinde muhakkak bir küfür sözcüğü bulunan, babasını iplemez, deli lakabını hak etmiş bir adem”. Hemşerim benim. Din adına sahtekârlık edenlere basıyor kalayı. Öyle kanım ısındı ki, Yazara bunun için de ayrıca teşekkür etmem gerek.
Necip Fazıl’ın söylentilere ve dinsel saplantılara dayanarak yazdıklarını okuyup Dersim hakkında ahkâm kesenler, Gültepe’nin bu eserini okurlarsa, at gözlüklerini atacaklardır yüzlerinden, geniş açılı objektife kavuşacaklardır, kaçırmamalıdırlar bu fırsatı.