Müjde... Fuhuş değil Balyoz...
Haysiyet cellâtlığı gırla gidiyor. Ellerindeki karayı her önüne gelene Allah’tan korkmadan çalanlar bu cinayetleri üstelik din adına yaptıklarını iddia ediyor. “Hedefe giden yolda her şeyin vacip olduğunu” öne sürenler Allah katında affedilmeyecek yegâne kusurun “kul hakkı” olduğunu unutuyor. Ya da iradelerini teslim ettikleri merkezden cennetin anahtarını aldıklarını zannedecek kadar sarhoşlar... Alamut Kalesi’ndeki Hasan Sabbah’ın fedailerine benzetiyorum bazılarını... Haşhaş içip cennette yaşadıklarını sanıyorlar. Ne kadar çok iftira atıp, ne kadar çok insanı zan altında bırakırsak cennette o kadar çok huri ile beraber olacağız hülyasına kapılmış olmalılar. Hasan Sabbah döneminden farkları hançer ile suikast yerine “İhbar Mektubu” yazmak. Ya da “Gizli Tanık” rolüne bürünmek... Askere düşmanlık yapayım derken düşmanın askeri olduklarının farkında bile değiller... Dedik ya “hipnoz” durumundalar. Öylesine kendilerinden geçmişler ki içtikleri esrarı Hasan Sabbah’ın nefesi yerine koyacak kadar da sarhoşlar... Oysa Cenab-ı Allah “Namaza yaklaşma” emrini elleri kara ve kafaları sarhoş olanlara veriyor. Hipnoz halinde, sarhoşken yani aklı başında değilken, elleri ve yüreği kirli iken namaz kılınmaz ki...
......
Su sıralar ev taşımakla meşgulüm.. Kitaplar, taşınırken başa bela oluyor. Hiç birine kıyamasam da elzem olanları koruyup, diğerlerini sevdiklerimle paylaşmak zorundayım. Oğlum Erdem Kutalmış’a ayırdıklarımın arasında “Alamut Kalesi ve Hasan Sabbah” la ilgili üç-beş cilt ile Alev Alatlı’nın külliyat... Kuantum fiziğinin felsefesini işlediği “Schrödinger’in Kedisi (Kabus ve Rüya)ya dikkat etmesini tembihledim. Yaşadığımız yüzyılın gerçek anlamdaki ” Derviş’i ya da Deli’si Nihat Genç’in 13 cildi de Erdem’in... Dostoyevski’den Tolstoy’a, Cengiz Dağcı, Aytmatov, Muhtar Sahanov, Ahmed Hamdi Tanpınar, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa, Türk ve Dünya Klasikleri de oğlumun heybesinde... Emine Işınsu, Necdet Sevinç, Ümit Özdağ, Özcan Yeniçeri, Emin Çölaşan, Vural Savaş, Arslan Bulut, Anıl Çeçen, Ferruh Sezgin, Bilal Şimşir, İlber Ortaylı, Necip Hamblemitoğlu, Orhan Türkdoğan, Mustafa Yıldırım, Namık Kemal Zeybek’le beraber başta Müyesser Yıldız olmak üzere Silivri ve Hasdal kitapları kızım Aybikehan’ın envanterine yazdım. Yakın siyasi tarih arşivleri her zamanki gibi ince Metin’in... Hafifleyeyim derken giderek ağırlaşıyor. Oysa yılların özlemi ile Enver Paşa’yı, Sultan Galiyev’i ve Avşaroğlu Alparslan Bey’in romanlarını yazacaktım. Manastır idadisindeki Mustafa ile Çanakkale’deki Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal’i, Ankara bozkırındaki Gazi’yi kaleme almayı düşlüyordum. “Darbe ve İnfaz” ile başlayıp “İsyan ve Hüzün” ile devam eden bizim “Yitik Kuşak” ın yaşanmış, yarım kalmış aşkları, isyanları ve ideallerinden oluşan dokuz cilt de yarım kaldı. Çünkü kucağımda milyon sayfayı geçen “Silivri” var... “Teğmen Çelebi” , “Digital Terör” adlı kitaplarımda belirttiğim gibi bir yazarın ömrünün yetemeyeceği davayı buldum. Yetmezmiş gibi sessiz-sedasız her gün itibar infazına uğrayan askerlerin İzmir’deki “fuhuş ve casusluk” olayı gelmeye başladı. Hayatımda örnek aldığım üç insandan babam hariç ikisi askeri mektep mezunudur. Mustafa Kemal ve Alparslan Türkeş... Hasbelkader ömrümün en güzel yedi yılını bu okullarda geçirdiğim için karacı, havacı ve denizci arasındaki farkı fark ederim. Tıpkı şu Balyoz davasında olduğu gibi İzmir’de adeta “intikam operasyonu”na dönüşen “fuhuş ve casusluk davası” nda yargılananların çoğu birbirini tanımaz. Ortak özellikleri “Anti-emperyalist” olmakla beraber NATO ve AB’ye iradelerini teslim etmemeleridir. Örneğin üç denizci, iki jandarma, bir havacı, dört karacı subay ünlü “Savarona baskını” nın failleridir. Hani “Savarona Yatında Fuhuş Operasyonu” vardı ya... Mahkeme kararı ile yapılan dinleme, ihbar ve istihbarat ile harekete geçen ekibin tamamı tutuklu... Yat limanı ihalesine girmesi istenmediği halde işini iyi yapan turizmci de yandaşlara pay dağıtmadığı için infaz edilenlerden. Apayrı bir yazı konusu olan Maltepe Askeri Lisesi’ndeki yasadışı yapılanmayı ortaya çıkaran emekli ve muvazzaflardan da sanki intikam alınıyor. Bu arada “Gemi Komutanı” neredeyse kalmayan denizcileri tek tek sayamıyorum. Ağustos ayındaki şurada denizci terfilerine dosya bulunamayacak.
Sözü uzatmadan yaşanmış bir olayla bağlayalım. Malumunuz.. Ümraniye-Balyoz, Poyrazköy, Andıç derken her gün askerler gözaltına alınıp tutuklanıyor. Şu an Hasdal’da yatanlardan birisi çağrılır... İfade vermeye giderken tedirgin gariban... Ne de olsa “fuhuş-casusluk vs” gibi yüz kızartıcı iddialara muhatap olmak var. Saatlerce süren sorgulama sonunda tutuklama kararı alınmadan önce hanımını arar “Müjde Hatun, fuhuş ve ajanlık değil, Balyoz’dan yargılanıyorum.. Balyoz’dan tutuklanıyorum...”
Bunu adı trajikomiklik ya da dram değil... Türkiye’nin ta kendisidir.