“Muhteşem yardım” reyting saltanatını yıkamadı
21. yüzyıldayız... 11. yüzyıldan beri bir Türkmen şehri olan Van’a sahip çıkmayı “gerekçelendirmeye çalışmak” ayıp geldi! Bize ait olan vatan toprağına bağlılığımızı ispat durumuna düşürülmüş olmayı hakaret saydım kendime, mensup olduğum millete!
Hele o tavan yapan insan sevgilisi koronun “hepimiz biriz” nakaratı yok mu, bitirdi beni! Kardeşim biz zaten hep birdik de, siz değil miydiniz “millet”i, “36 parçalı yap-boz”a dönüştürmeye çalışan?
Velhasıl işin rengi böyle bozbulanık bir hal alınca kalemim yazmaya gitmedi. Ta ki...
Haydi fitne demeyelim de en iyi niyetli tabirle “algıda seçicilik” mağduru bir grup arkadaşın seriye bağladığı “Yoksa sen de oh olsun mu diyorsun” mesajlarına kadar. “Oh”tan ziyade “ah” diyorum, “vah” diyorum aslında. Çünkü o derin “kırılma”yı Van’dan çok önce yaşadık, “duygu katmanları yer değiştiren” bir toplumsal enkaza dönüştük.
Kaç gündür gazetelere, televizyonlara yansıyan fotoğraflara bakıp “yok canım” diyorsunuz siz şimdi değil mi!
Haklısınız, yardım kolisi bantlayan sosyetik güzeller, filmlerinin ilk gişe hasılatlarını deprem bölgesine bağışlayan sinemacılar, tiyatrocular, şarkıcılar, zam alabilmek için Genel Kurul sıralarında sabahladıkları maaşlarının birinden vazgeçen cömert! milletvekilleri, sabahlara kadar arı gibi çalışan gönüllüler... Hepsi muhteşemdi; ama Kanuni ile Hürrem kadar değil!
Dünkü “reyting yarışı”nı “Muhteşem tek yürek” değil, “Muhteşem Yüzyıl” kazandı.
Buyrun size 26 Ekim 2011’in kendinizden utanmanızı gerektiren reyting tablosu. Tüm izleyici kesimlerini kapsayan “total”de: 1. Muhteşem Yüzyıl, 2. Kuzey Güney, 3. Muhteşem Yüzyıl Özet
Kanal D’nin “Van İçin Tek Yürek” yayını 27., Fox TV’nin “Van İçin Tek Yürek” yayını ise ancak 86. olabilmiş bu listede.
Haydi bu liste nitelikten çok niceliğin sureti. De... Yurdumun en kültürlü kesiminin beğenilerini ölçen A/B Grubu’ndaki sonuçlar da farklı değilki: 1. Muhteşem Yüzyıl , 2. Muhteşem Yüzyıl Özet, 3. Kuzey Güney...
En çok izlenen “Van İçin Tek Yürek” yayını Kanal D’nin ki; ancak 21. sıradan dahil olabilmiş rekabete. “Esra Erol’da Evlen Benimle”nin bile gerisinde. Asıl bombaya bakın: hümanist insanımızın günlerdir “ırkçılık” yapıyor diye yerden yere vurduğu Müge Anlı’nın programı “Tek Yürek” yayınının 4 sıra üzerinde. ATV’nin “Van için Tek Yürek” yayını 41., Star’ınki 46., Fox’unki ise 67. sırada!
Şimdi... “Neden yazmıyorsun” diye öküz altında buzağı arayan arkadaşım:
Bu soruyu sormaya hakkın var mı bir bak bakalım aynaya!
“Çalıkuşu ruhu”dur o...
Cumhuriyet, işte bu kızları yetiştirdiği için başardı.
Altmışüç öğretmenin fotoğrafını alın, önünüze koyun.
Ne görüyorsunuz?
Modern cumhuriyet nesillerinin harikulade fotoğraflarını. Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği çocukları...
Sonra gözlerinizi kapatın.
Bir an için, birkaç saniye için, kendinizi onların yerine koyun. Oraya gider miydiniz?..
(...)
Gittiğiniz yerin doğru dürüst bir lojmanı bile yok.
Sosyal hayat desen, neredeyse sıfır.
Son 25 yıldır, kim bilir kaç delikanlı, kaç genç öğretmen, gidip de gelememiş. Haftada bir, kaçırılan öğretmen haberleri dinliyorsunuz. Okul binası derseniz, duvarını kendiniz boyayacak, sobasını kendiniz yakacaksınız...
Güzel bir kızsınız, hayatınızın baharındasınız; doğduğunuz mahallelerde, okuduğunuz okullarda bıraktığınız arkadaşlarınız hafta sonları, öğleden sonraları buluşuyor eğleniyor...
Sizse... Oradasınız.
(...)
Öyleyse niye gider bu genç kızlar. Ta oralara gitmeye, hangi duygu, hangi tutku ikna eder?
Biraz düşünürseniz, biraz gerilere giderseniz, biraz Cumhuriyet tarihi okumuşsanız...
Ve biraz da bu devletin kuruluş temellerindeki o olağanüstü harcı biliyorsanız, hemen bulursunuz.
“Çalıkuşu ruhudur” o genç kızları ta oralara götüren; vatan diye bildikleri, Misak-ı Milli diye belledikleri bu topraklara öğretme, çağdaş dünyaya hazırlama tutkusuyla götüren.
(...)
Cumhuriyet, işte bu kızlarını, bu delikanlılarını yetiştirdiği için başarmıştır...
Kim ne derse desin, hangi karanlık ruh iftira atarsa atsın, Cumhuriyet nesilleri bu meşaleyi taşımaktadır.
Ertuğrul Özkök / Hürriyet
Marmara depreminde konulan “deprem vergisi” hâlâ vatandaşlardan kesiliyor... O para AKP’ye 12 milyar TL olarak devredildi... Şu ana kadar toplanan para 49 milyar TL...
Para ortada yok... Nereye gittiğini bilirsiniz...
Deprem parası depreme denk gelmedi...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
BDP nerede
...Bölgenin en örgütlü gücü olan BDP’nin deprem yardım faaliyetlerinde ortalıkta gözükmemesine ne diyeceğiz?
Siyasi bir eylem söz konusu olduğunda kendilerini en öne atan milletvekilleri nerede? Öcalan için dev yürüyüşler düzenleyen BDP örgütleri nerede?
On binleri meydanlarda toplama gücüne sahip BDP önderleri nerede? Devletten bağımsız onca işi başaran bu parti, devletten bağımsız bir yardım kampanyasının öncülüğünü yapamaz mıydı?
Ahmet Hakan / Hürriyet
Rejideki ses sustursada sen sor “Ne oldu yarabbim o paralar?..”
Eğer 1 dakikalık video kaydını çok dikkatli dinlerseniz, 36’ncı, 47’nci ve 56’ncı saniyelerde rejinin sesini duyabilirsiniz.
Önce rejinin sesini, sonra da bu sesle panik olan spikerin sesini:
“Evet, Ahmet Bey...”
“Evet, Sayın Ercan...”
“Evet, Sayın Ercan çok teşekkür ederiz verdiğiniz bilgiler için.”
Ve yayın sona erer.
***
TRT Haber’deki yayın sona ermeden önce jeofizik mühendisi Prof. Ahmet Ercan deprem vergileriyle ilgili konuşmaktaydı:
“99 depreminden sonra Sayın Ecevit tarafından geçici olarak konulan deprem vergisi Sayın Erdoğan döneminde sabitlenmişti. Şu anda kasada deprem vergisi olarak toplanmış 50 milyon dolar civarında para olması lazım.”
***
Niye bu kadar insan öldü? Niye bu kadar insan enkaz altında?
Cevap veriyorsunuz: Çünkü binalar çürüktü. Çünkü deprem bölgesinde depreme dayanıklı olarak inşa edilmemişti.
E, o zaman hemen bir daha soruyorsunuz: Niye yapılmadı? Sırf bunun için ciddi bir maddi kaynak da ayrılmıştı, her vatandaş buna katkıda bulunmuştu.
E, n’oldu yarabbim o paralar?
***
Fakat işte tam o anda rejinin sesini duydunuz, yarışma bitti.
Böyle soruları soramazsınız.
Çünkü diyecekler ki... Biz büyük bir devletiz, Ortadoğu’da esip gürlüyoruz, Somali’yi kalkındırdık, kalkındıracağız. Tek başımıza bir doğal afetin mi altından kalkamayacağız?
Kalkarız da, Van Valisi ve Belediye Başkanı ilk kez dün gece Mehmet Ali Birand’ın programında bir araya geldi. Kimsenin birbirinden haberi yok. Evet, altından kalkarız da çadır yok memlekette kışa uygun. Niye çadır yok?
Ah ya, yine soru sorduk... Hop, yine rejinin sesi!
***
Devletin verdiği bilgileri, uyguladığı yöntemleri sorgulamak sadece gazetecilerin değil, tüm vatandaşların hakkıdır. Sese kapılıp feragat etmeyelim.
Ezgi Başaran / Radikal
Vekil yaparken düşünecektin bunları
7 kat depremle çökmüş. Enkaza dönüşmüş. Malzemesine bakıyorlar; kumundan çalınmış, demirinden çalınmış, işçiliğinden çalınmış, mühendisliğinden çalınmış, denetiminden çalınmış, planından çalınmış, projesinden çalınmış, imar ve iskan izninden de çalınmış.
Hırsız kim? Bu 7 katlı binanın yapılmasına hangi belediye yönetimi izin verdi? Bütün parmaklar;iki dönem belediye başkanlığı yaptıktan sonra efsane projeci Başbakan’ın partisinden Van milletvekili seçileni işaret ediyor. Van’ın iki dönem üst üste belediye başkanlığını yapmış şimdi de AKP Van milletvekili olan kişiyi, seçim listesine kim koymuş olabilir!
Necati Doğru / Sözcü
İbrahim Şahin döneminde sürgün üzerine sürgün yiyen Haber-Sen Ankara Şube Başkanı Osman Köse TRT Genel Müdürlüğü’ne aday olmuş. Kötü yönetim muhabiri Genel Müdür yapar belki...
Yazı aynı da, yazan 10 yılda bir değişti
Hasan Cemal 24 Temmuz 1985 tarihli yazısını “bakın hâlâ geçerli” övüncüyle! dün yeniden yayımladı.
Yazanlar hâlâ geçerli de, o satırları yazan Hasan Cemal ile bugünkü Hasan Cemal aynı değil ki!
Her 10 yılda bir “Kimse kızmasın ama ben yine döndüm” edebiyatı parçalayan birinin 26 yıllık yazıyı referans göstermesi ne yaman çelişki...
Farz edin “yas”tayız; Cumhuriyet’i kutlayamayız!
Bizim hükümetler hiç mi “ulusal yas” ilan etmez? Eder elbette... Ama “ölenler” Türk olmadığı zaman!
Yunanistan’ın Mora Yarımadası’nda çıkan yangında 42 kişi öldü; Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas 25 Ağustos 2007’de ulusal yas ilan etti.
***
Aşırı sağcı Avusturyalı lider Jörg Haider’in 10 Ekim 2008 gecesi bir trafik kazası sonucu hayatını yitirmesiyle ülke genelinde yas ilan edildi.
***
Türk Hava Yolları’na ait yolcu uçağı 25 Şubat 2009’da Amsterdam Schiphol Havaalanı’na inerken yere çakıldı. Hollanda Hükümeti, ölen 70 vatandaşı için ulusal yas ilan etti.
***
Almanya Hükümeti, Tim K. adlı Alman’ın; Winnenden kentinde bulunan Albertville Lisesi’nde 15 kişiyi öldürmesi nedeniyle 13 Mart 2009’da yas ilan etti.
***
Polonya’nın güneyindeki bir kömür madeninde 20 Eylül 2009’da meydana gelen grizu patlaması sonucu ölen 13 işçi için Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski tarafından ulusal yas ilan edildi.
***
Volga Nehri’nde 11 Temmuz 2011’de bir turist gemisi battı, 125 kişi öldü; Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev ulusal yas ilan etti.
***
Peki; bizim hükümetler hiç mi “ulusal yas” ilan etmez?
Eder elbette...
Ama “ölenler” Türk olmadığı zaman!
Örneğin İran İslam Devrimi’nin Ruhani Lideri Ayetullah Humeyni ölünce, Türk Hükümeti 3 Haziran 1989’da ulusal yas ilan etti ve bayrakları yarıya indirtti.
...Papa II. Jean Paul de, 2 Nisan 2005 günü son yolculuğuna Türkiye’de yarıya indirilen bayraklarla uğurlandı.
...Amerika’daki İkiz Kuleler’e yapılan saldırılarda ilan ettiğimiz ulusal yası da unutmayalım. 13 Eylül günü tüm Türkiye’de bayraklar yine yarıya inmişti!
Ve... Bir örnek daha:
Resmi olmayan rakamlara göre yaklaşık 40 bin kişinin öldüğü Gölcük ve Adapazarı depremlerinde bir gün bile ulusal yas ilan etmeyen Türk Hükümeti, bu yıl Japonya’da meydana gelen deprem ve tsunamide hayatını kaybeden Japonlar için 21 Mart’ta bayrakları yarıya indirdi ve ulusal yas ilan etti!
***
Bizi yönetenlerin hakkını yemeyelim:
Tamam; kendi ulusal felaketlerimizde yas ilan etmeyip, başkalarının yasını bize tutturuyorlar ama... Özellikle son birkaç yıldır “ilan edilmeyen yas”ı gerekçe göstererek, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını iptal etmeyi asla ihmal etmiyorlar!..
Mustafa Mutlu / Vatan