Mübarek’in ardındaki Firavunlar!

İhtilalle devrildikten sonra, kafes içinde yargılanan eski Cumhurbaşkanının yeni devrimin havası içinde serbest bırakılmasıyla, Mısır’da “son Firavun” un Hüsnü Mübarek olmadığı adeta ortaya çıkmış bulunuyor.
Gerçekten de, Mübarek’in şimdi evinde gözetim altında tutulması, yeni ihtilalin çok derinlerde gezindiğine dair ipuçları veriyor.
Anlaşılan odur ki, zengin ve gizemli bir tarihe sahip olan Mısır’ı daha çok, “şok” olaylar bekliyor. Oysa, her şeyden önce Mısır’ın büyük bir Arap devleti olduğunu ve kuruluşunun milattan önce 5 binli yıllara dayandığını hatırlatmak gerekiyor.
Yani Mısır’da çoğu zaman Firavunların hakim olduğu ortaya çıkıyor. Ne var ki, 30 yıl ülkeyi “demir yumruk”la yöneten Mübarek’in “Son Firavun” olmadığı da ortaya çıkmış bulunuyor.
Hatırlanacağı üzere, Hüsnü Mübarek, askerleri tarafından öldürülen Enver Sedat’ın yerine yönetime adeta el koymuştu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde İngiliz kontrolüne geçen Mısır’da, sırasıyla Teyfik Paşa, Abbas Hilmi Paşa, Hüseyin Kamil Paşa ve Ahmet Fuat Paşa başa geçiyordu. Fuat Paşa Osmanlı’dan tamamen ayrılarak “melik” unvanını alırken 1936 da ölümü üzerine oğlu Faruk yönetimi alıyordu. Zaman içinde iç isyanlar dış borçlar, Süveyş Kanalı ve çeşitli savaşlar Mısır’a ağır siyasi ve ekonomik külfetler getiriyordu. 1952’de askeri ihtilalle Kral Faruk yurt dışına çıkarılıyordu.
Bu sırada ihtilali gerçekleştiren General Necip, hem destek hem de bilgi almak üzere çok etkilendiğini beyan ettiği Mustafa Kemal’in ülkesi Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçiliği’ne ziyarette bulunuyordu. Fakat, Sefiremizin Kral Faruk ve Saray’a olan akrabalığı ve yakınlığı, bu ziyareti menfi şekilde akim bırakıyor. Bir yıl sonra, Cumhuriyet kurulurken General Necip de Cumhurbaşkanı oluyordu. 1956’da Sudan da askeri ihtilal sonucu bu ülke Mısır’dan ayrılıyordu. İki yıl sonra da Necip askeri yönetime son vermek üzere iken Nasır tarafından tutuklanıyordu.
Nasır, sosyalizmi Mısır’a getirirken ülkesini Batı dünyasından kopararak Rusya’nın kucağına düşürüyordu.
General Nasır, Süveyş Kanalı’nı millileştirince, İngiltere, Fransa ve İsrail, Mısır’a saldırmış, fakat ABD ve Rusya’nın ikazları ile saldırı durmuştu. İsrail sınırına ve Akabe Körfezi’ne BM gücü yerleştirilmişti.
Nasır, 1967’de bu kuvvetleri geri çekiyor, Kanal’ı İsrail gemilerine kapatıyordu. Bunun üzerine İsrail, Mısır’a taarruz ederek, Mısır Hava Kuvvetleri’ne çok ağır kayıp verdiriyordu. Altı gün süren savaştan sonra, İsrail, Sina bölgesini işgal ediyordu. 1970’de Nasır’ın ölümü üzerine, Enver Sedat Başkan oluyordu. Mısır, 1973’de İsrail’e taarruz ediyordu. 1975 ve 1977 müzakereleri sonunda Camp David zirvesi gerçekleşmişti. Buna göre İsrail, Sina’dan çekilirken Mısır, Süveyş Kanalı’nı İsrail gemilerine açmayı kabul ediyordu.
Sedat döneminde Mısır, Rus tesirinden ve sosyalizmden ayrılıyordu. İsrail’le barış yaparak, ABD’ye yanaşıyordu.
Fakat, Arap dünyasındaki liderliği sarsılırken ve ordu desteği zayıflatıyordu.
Enver Sedat, 6 Ocak 1981’de bir geçit törenini izlerken askerleri tarafından hayatına son veriliyordu. Yanı başında yardımcısı Hüsnü Mübarek bulunuyordu.
Sedat’ın yerine eski Hava Kuvvetleri Komutanı Hüsnü Mübarek geçiyordu. Halk, büyük umut bağladığı Mübarek’ten artık bıkmıştı.
Öte yandan, Mübarek, ABD’nin Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’ni desteklemiyor, İsrail’e karşı da “değişken” politikalar uyguluyordu.
Mübarek’in ülke dışına, servet transfer ettiği söylentileri artık “kaçınılmaz” sonu getiriyordu.
Ne var ki; bir taşla üç kuş vurulurken, bir kargaşanın da kendiliğinden oluştuğu sanılıyor.
ABD, denilebilir ki, halkın şiddetli isteğiyle ve ordunun yardımıyla Mübarek’i uzaklaştırırken, yeni bir Firavun’la karşılaşabileceği, 15 Şubat 2011’de Yeniçağ’da yayınlanan yazımızda, tarafımızdan bile öne sürülüyordu.
Mursi’nin indirilip yerine Sisi’nin getirilmesi ve Mübarek’in serbest bırakılması, Mısır’da daha çok Firavunların başa geçebileceğinin işaretlerini veriyor.

Yazarın Diğer Yazıları