Mor sinekler...
Cumartesi günü evimizde uzanmış televizyon seyrederken Genelkurmay’dan şöyle bir açıklama geldi: “Bölücü terör örgütü mensubu silahlı üç terörist tarafından; 25 Ekim 2014 günü saat 16.00’da, Hakkâri İli Yüksekova İlçe Merkezinde düzenlenen silahlı saldırı sonucu, bir Uzman Jandarma Çavuş ve iki Jandarma Er şehit olmuştur. Şehitlerimize Allah’tan rahmet...”
İsim yok, ayrıntı yok. Kısa ve net: Şehit.
Binlerce benzeri gibi...
Bu açıklamanın yapıldığı saatlerde birilerini “rutin” bir telaş sarmıştı. Televizyonlara, twitter’a koşuşturma başlamıştı bile.
Vatandaş ağlarken ve kahrolurken ellerinde akıllı telefonlar twit geçmekle meşguldü: Hedef çözüm süreci.
Emniyet ve Jandarma henüz şehitleri hastaneye taşırken o birileri, ilişkilerini kullanarak kapılandıkları televizyon kanallarında yorum yapıyordu: Saldırıları PKK ve Öcalan’a ihale etmek, çözüm sürecini bitirmek demektir, komplo var; Eylemler PKK’nın değil...
Ankara ve İstanbul stüdyolarında, Nişantaşı kafeleri ve Boğaz’daki balıkçılarda CSI dedektiflerini aratmayan “entel-dantel-yandaş” yorumcu meseleyi hemen çözmüştü; komplo, hedef Öcalan ve dolayısıyla “çözüm süreci”.
Memleket şehitlerine ağlamakla meşgulken polisiye zekâları ile Amanvermez Avni’ye rahmet okutan o birileri meseleyi çoktan “Paralel” e bağlamıştı bile.
Millet, Yüksekova Cengiz Topel Caddesi’nde yere yaralı düşen o çocuğu sırtlayıp ambulansa yetiştirmeye taşıyanları dualarla seyrederken, o pek şerefli birileri çoktan telefona sarılmış konuşacak kanal aramaya başlamıştı.
O kaldırımda bir ananın oğlu, bir kadının eşi, bir çocuğun babasının mübarek başından akan kanlara gözlerimiz sabitlenmişken haysiyetini birilerinin cebine sıkıştırmış o birileri çoktan ikinci kanalın yolunu tutmuştu bile...
Vatan, evladına ağlamaya fırsat bulmadan daha, birileri o evlatların mübarek bedenlerini amaçlarına vasıta etmeye başlamıştı bile...
* * *
Bu düzene karşı yazılacak her yazı lanetlenecektir, kutsal “çözüm süreci” ne halel getireceği için.
Bu düzene karşı yazılanları okuyanlar hemen kamera karşısına çıkıp “kandan beslenenler” teranesini düzecektir.
Verilen onca tavize rağmen, “çözüm süreci ’taviz verme’değil halkımız arasında ’birlik’tesis etme sürecidir” mavalını okuyacaklardır.
Milletin gözünün önünde, masaya oturup memleketin geleceğini pazarlık konusu ettiklerini “görmediklerini, duymadıklarını ve bilmediklerini” iddia edeceklerdir, tüm utanmazlıklarıyla...
Utanmayacaklardır elbette, teröriste sokakta “infaz” cesareti veren “duble yol” u inşa ettikleri için.
Çünkü, onlar sizden iyi bilir ki “utanç” melekesini hatırladıkları anda uğruna bir ülkenin geleceğini heba etmeyi göze aldıkları “süreç” bitecektir.
İşte o yüzden utanmadan “analar ağlamıyor” dan “az ağlıyor” aşamasına geçmiştir açıklamalar, twitler.
Hazindir fakat gerçek budur; bütün bu hengâmede şehit bir ayrıntıdır...
Bütün açıklamalar, endişeler “yeni şehitler verilmesin” e dair değil, “çözüm sürecine bir şey olmasın” a dairdir.
Böyleleri bana şairin,
“Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan /
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan”
dizelerindeki “mor sinekleri” hatırlatır...
* * *
Her şehit haberi akla önce genç bir hayat getirir; en azından benim için. Sonra onun bıraktıklarını. Şehadet tabii ki “ulvi” bir makamdır ama şehit, bir ananın kuzusudur nihayette, bir güzelin sevdiceği, bir yavrunun kahramanı...
Herkes, hepimiz bu şehadet haberlerinden memlekete dair bir sonuç çıkartırız lâkin şehidin yakını için bireysel bir sonuç da vardır çıkacak.
O sonuç kabre toprak atarken kendini göstermeye başlar, “telkin” anında hissettirir, herkes çekilip tek başına kaldığında tüm çıplaklığıyla karşısına dikilir...
Bizler acele ile “güya” onun kanının hesabını sorma telaşına düşmüşken şehidin evini unuturuz.
Şehitlik zor iştir vesselam. Hayatta iken vatan için kanını dökmesi gerektir, ölümü ile birilerinin amacına “kalkan” olması...
Allah şehitlerle ilgili hükmünü verdi, ne mutlu onlara...
Şüphesiz şehitlerin kanı üzerinden kendisine gelecek tesis edenlere de hükmünü icra edecektir.
Hangi taraftan olursa olsun...