Mısır’ın yanı sıra Suriye trajedisi!
Türkiye’nin dış politikası da kesinlikle rayından çıkmış bulunuyor. Ne yazık ki, günlük tavırlar, zikzaklar, çelişkiler ve özellikle çifte standartlar Türk dış politikasını adeta kemiriyor.
Libya gafletinden sonra, içine düşülen Kuzey Irak tuzağı ve Suriye girdabı Türk dış politikasının “iflas” yolunda olduğunu gösteriyor.
Bırakın her şeyi, Suriyeli sığınmacıların durumu bile büyük sorunlar yaratırken endişeyle izleniyor.
1 Ekim 2012’de yani 10 ay önce gazeteniz Yeniçağ’da “Suriye ve sığınmacılar sorunu!” başlığı altında yayınlanan yazımızdan uzun bir bölüm alarak, gerçeklerin nasıl değişmediğini ve nasıl seyir aldığını, “ibreti alem” için, yeniden dile getirmek gerekiyor:
“Arap Baharı” safsatasıyla birlikte, tehlikelerine bir bir dikkatleri çektiğimiz “bunalım” gün be gün daha da derinleşiyor. Özellikle Suriye ile olan gerginliğimizin boyutları, her an daha hassas hale geliyor.
Her şeyi bir yana bırakalım, sayıları 150 bini bulmak üzere olan sığınmacıların durumu bile başımızı şimdiden ağrıtmaya yetiyor.
Nitekim, mayın tarlasında ölen mültecilerden tutun da “askeri kamp” iddialarına kadar bir çok gelişme Türkiye’ye hem fatura ediliyor hem de huzurunu bozuyor. Üstelik, daha kış gelmeden bazı sığınmacı kamplarından hastalık haberleri çıkmış bulunuyor.
Bu tür tehlikeli haberlerin doğru olmadığını temenni etmekle beraber, “uyarı “olarak yayılması bile Türkiye’ye büyük zararlar verebiliyor.
Bu tür haberlerin derhal yalanlanmasının yanı sıra, önlemlerin alınmasına ivedilik kazandırıyor.
Aslında, Suriye’deki iç çatışmanın daha aylarca sürebileceği sanılıyor.
Yani hem “mülteci dalgaları” hem “çeşitli suçlamalar” veya “iddialar” Türkiye’yi bekliyor. En önemlisi, Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürt oluşumunun alacağı mesafe, bu arada PKK’ya sağlanacak gücün, karşımıza çıkışının hesap edilmesi gerekiyor. Nereden bakılırsa bakılsın, sanki Türkiye’nin tehlikeli bir tuzağa düşürüldüğü görülüyor.
Her an, umulmadık beklenmedik gelişmeler karşımıza çıkıyor. Hükümetin bel bağladığı “tampon bölge” yine kabul edilmediğine göre ve Birleşmiş Milletler’de bile Suriye’deki olayların “insani” değil “politik” bulunması Türkiye’nin çok acil bir şekilde yeni bir plan üretmesini icap ettiriyor.
Öte yandan, ABD’nin şimdilik Suriye planını ertelemesi ve Türkiye’nin boşlukta bırakıldığı haber ve yorumları medya da yer alıyor.
Unutulmamalıdır ki, ABD için, koşulara göre, daima dengeler değişe biliyor.
ABD’nin kesin kararı, seçimlerden sonra bekleniyorsa da Suriye’de oluşan ve içinde El Kaide’nin de bulunduğu güçler bütün hesapları karıştırıyor.
Kaldı ki, ülkemiz “mezhep” konumu itibarıyla da çok hassas bir durum arz ediyor.
El Kaide’nin şimdi Sünnilerin, azınlık Alevilere
yönelik tepkilerini istismar ederek Suriye’nin mezhep gerilimlerinden yararlanmayı umduğu tahmin ediliyor.
Suriye kargaşasına, El Kaide’nin bulaşmak istemesi, tansiyonun ve ortamın ne kadar gergin olduğunu adeta “ihtar” ediyor.
Özellikle, Türkiye’nin, her ne pahasına olursa olsun, üzerine giydirilen elbiseyi bir an önce çıkarmanın yollarını bulması beklentisi, büyük halk kitlelerini yakından ilgilendiriyor.
Unutulmamalıdır ki, Suriye’nin yıkımı halinde, İran’ın devreye getirileceği senaryolarının başrollerinde de Türkiye oynuyor.”
10 ayda,150 bin sığınmacının 600 bini aşmasının yanı sıra Türkiye’ye gelip çeşitli şehirlere yerleşen Suriyelilerin toplamı 750 bini aştığı öne sürülüyor.
Tabii ki, ülkesinde iç savaş olan, bombalar ve kurşunlar altında kalan bütün sığınmacıları kabul etmek her şeyden önce insani bir görev olarak niteleniyor.
Üstelik, uluslararası anlaşmalar, sığınmacıları kabul etme yükümlülüğünü getiriyor.
Ne var ki, bazı Suriyelilerin, “başımıza bela olduğu” gerçeği de karşımıza çıkıyor.
Bu arada, çoğu atlı kaçakçıların bazı köylülerimizle askerlerimizi karşı karşı getirmesi trajedisi de yaşanıyor.
Mısır’daki ihtilal, katliam ve çatışmalardan sonra, Suriye daha önem kazanıyor.
Mısır’a odaklanırken Suriye politikasından da kurtulmak icap ediyor.