Mısır’ın tetiklediği Orta Doğu!
Mısır’da yaşananların, 7 Temmuz’daki yazımızda belirttiğimiz gibi, çok yanlı ve karmakarışık “flu” görünüm arz ettiği kesinlikle ortaya çıkmış bulunuyor.
Ne yazık ki; Mısır durulmuyor.
Aksine, bitip tükenmeyen “kargaşaların” hatta kanlı çatışmaların Mısır’ın başını bırakmayacağı anlaşılıyor.
Öte yandan; Mısır ihtilalinin, bütün Orta Doğu’yu tetiklediği de fark ediliyor.
Özellikle, İsrail’in “rahat nefes” aldığı ve yine saldırganlığına başladığı gözlerden kaçmıyor.
Gazze’yi daha doğrusu Filistin topraklarını kaşla göz arasında bombalayan İsrail’in bir Suriye üssünü vurması da, asıl niyetini ortaya çıkarıyor.
Bu arada, İsrail’in “büyük tehlike” saydığı İran’a karşı iştahının yeniden kabardığının sinyalleri veriliyor.
Nitekim; İsrail Başbakanı, İran’ın nükleer silah üretmeye çok yaklaştığını belirterek, gerilimi tırmandıracak açıklamalar yapıyor.
Benjamin Netanyahu, İran’ı bir kez daha tehdit ederken İran’ın nükleer programına karşı İsrail’in ABD kadar beklemeye niyeti olmadığını çekinmeden belirtiyor:
“Bizim saatlerimiz ABD’ninkinden daha hızlı çalışıyor, İran’a biz daha yakınız ve açık hedefiz! Amerikalıları beklemeden İran’a müdahale için harekete geçebiliriz.”
Mısır ihtilalinin belki de, en önemli yanı ABD’nin “teşbih” yerinde ise “Orta Doğu ülkelerinin sakalını eline geçirmiş bulunuyor.”
Gerçekten de, küresel güçlerin özellikle ABD ve İngiltere’nin oyunu, muhataplarına çok pahalıya mal oluyor.
Aslında, ABD’nin Orta Doğu’dan beklentisi ve istemi, enerji kaynakları ve enerji yollarının güveni ile özetleniyor.
Şöyle bir bakıldığında, madde madde bazı kritik hususlar kendini gösteriyor;
1- İsrail’in ulusal güvenliğinin sağlanması gündemden düşmüyor.
2- ABD’nin, başta petrol olmak üzere Orta Doğu’daki çıkarlarını korumaya devam edeceği zaten öteden beri biliniyor.
3- Kuzey Irak’taki gelişmeler Kürt-Arap savaşına giderse, bölgedeki bütün dengeler bozulacağından. Kuzey Irak’ın ana devletten bağımsızlığı geçici olarak engelleniyor.
4- İran’da İslami otoriteye karşı gelişmeler gözlemleniyor.
5- Çin’in İran petrolüne ve Rusya doğal gazına bağımlılığının azaltılması için ABD, Çin’e yeni desteklerini tam olarak açıklamıyor.
6- Rusya’nın Suriye’ye üstlenmesi ve bundan böyle Doğu Akdeniz’de “sürekli olarak varım” demesi, ABD ve AB’nin bölgedeki hegemonyası için en büyük tehdit olarak değerlendiriliyor.
7- ABD, şimdilik “teorik” olsa da, Türkiye’de başkanlık sistemini desteklemeye devam ediyor.
ABD, tek adamı ikna etmenin daha kolay olduğunu biliyor.
Ancak bu tek adamın; Siyonizm ve İsrail’e karşı olmaması isteniyor.
ABD’nin kafasındaki isimlerin başında Abdullah Gül’ün yanı sıra “başka” şahsiyetler olduğu sanılıyor.
Hatta, sürpriz bir isim için “temel” hazırlıklara girişildiği bilgileri sızıyor.
8- Mısır’daki ihtilalden önce, hayal kırıklığına uğrayan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry; bölgede silahlı radikal Müslüman güçlerin yerleşmesini kesinlikle istemiyor.
9- Şayet PKK dağılıp Türkiye’den ayrılırsa, onu toparlayıp radikal İslami güçlere karşı savaştırmak ABD planında yer alıyor.
10- Orta Doğu yeniden ve sürekli ısındırılmak isteniyor.
Gerçi; dış politikada çoğu vakit, küresel güçlerin oyunlarını erken teşhis, bir ülkeyi büyük belalardan kurtarmaya yetiyor.
Bu nedenlerle; Orta Doğu ülkelerinin her şeyden önce, kendi iç çatışmalarını bir yana bırakıp, başlarına çöreklenen ABD patronluğunu ve İsrail taşeronlu belalardan önce korumaları ve uzun vade de olsa da kurtulmaları gerekiyor.
Söz gelimi; Türkiye, bölge liderliği veya İslam ülkeleri önderliği gibi zor ideallerinden veya düşüncelerinden bir an önce uzaklaşması icap ediyor.
Bu arada, arası bozulan komşuları İran ve Irak gibi ülkelerle normal ilişkileri kurması Türkiye’nin önde gelen dış politika hedefleri olduğu artık kabul ediliyor.
Türkiye’nin belki de en büyük ve sürpriz girişimi; Suriye ile olan karmakarışık ve tehlikeli ilişkileri hemen “yoluna koyması” olarak değerlendiriliyor.