Minare değil, İslâm yasağı!
Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlıklar için İsviçre arabuluculuk yapmıştı. İsviçre, bugün “Türkler, Ermenilere karşı soykırım yapmadı” görüşünü ifade etmenin resmen suç sayıldığı bir ülkedir. Özgürlükler ülkesi İsviçre (!) geçtiğimiz hafta içinde “minare yapımına yasak getirilmesi”ne ilişkin garip bir referandum yaparak minare yapımına yasak getirdi. İsviçre, iki dünya savaşında da tarafsız kalabilmiş küçük bir ülkedir. İsviçre soğuk savaş sırasında ideolojiler arasında da tarafsız kalmıştı. Ancak İsviçre dinler arasında tarafsız bir ülke değildir. Bayrağı bile haçtan ibarettir.
İslâm düşmanlığı!
Aslında “İslâmi Fobi” daha doğrusu İslâm’a düşmanlık sorunu İsviçre ya da Danimarka ile sınırlı değildir. Batı ülkelerinde İslâm düşmanlığı, içten içe domuz gribinden daha hızlı bir biçimde yayılıyor. Türkiye’deki basın İsviçre halkının kararına yalnızca “ırkçıların” sevindiğini yazıyor. Bu yargı yanlıştır. Nitekim bir çok ülke benzer türden bir referandum yapmak için şimdiden harekete geçmiştir. Hollanda’nın ‘Fitne’ci Özgürlük’partisi lideri minare yasağı için “Avrupa’nın İslâmlaştırılmasına ilk kez bir halk dur dedi” diye konuşmuştur.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere’nin, ülkede yaşayan masum genç Müslümanları “radikalizme karşı koruma amaçlı” olarak fişlediğini Guardian gazetesi yazdı. Gazeteye göre İngiltere yaşayan genç Müslümanların cinsel hayatından siyasi duruşuna kadar bütün yaşamı 100 yaşına gelinceye kadar fişleniyormuş. Almanya’da İslâm’a yönelik tavrı ise Türklerin muhatap olduğu yasaklama, sınırlanma ve dazlaklarca yakılma olaylarından ibaret değildir. Almanya Başbakanı Merkel, Köln’de yapılması planlanan cami projesiyle ilgili olarak bir süre önce şunları söylemişti: “Cami kubbelerinin bilinçli şekilde kilise kulelerinden daha yüksek yapılmamasına dikkat etmeliyiz. Hoşgörü hiçbir zaman boyun eğmek anlamına gelmemelidir”.
Aslında Batı ülkelerinin İslâm’la ilgili gerçek niyetleri 11 Eylül saldırılarının hemen arkasından nüksetmişti. Zamanın ABD Başkanı 11 Eylül saldırılarının ardından “Haçlı Seferi”nden söz etmişti. Bir süre sonra Danimarka’da İslâm’a ve peygamberine hakaret eden karikatürler yayınlandı. Danimarka’nın Başbakanı, İslâm’a hakaret içeren karikatürleri “demokrasi ve özgürlük” lerle ilişkilendirerek savundu. ABD ve AB ülkeleri de Danimarka’nın bu tutumunu destekledi.
Vatikan’ın rolü!
İslâm Dininin yayılmasını sınırlandırma ve Müslümanların imajını çirkinleştirme girişiminin altında Vatikan vardır. İslâm’ın bir “kılıç dini” olduğunu bizzat Papanın kendisi söylemişti. Gerçekte Matta İncilinin 34 ve 35. bab’ında Hz. İsa’ya atfen “Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına ayrılık sokmaya geldim. İnsanın düşmanları kendi ev halkı olacaktır” yazılıdır. Kaldı ki iki büyük dünya savaşını da dünyaya Hıristiyan ülkeler armağan etmiştir. Sömürgecilik, ırkçılık, faşistlik, nazistlik ve insan yakma gibi din ve ahlak dışı işleri de yine Hıristiyan ülkeler çıkartmıştır. Hiçbir Müslüman’ın aklına bütün bu olup bitene karşı Hıristiyanlığın insanlık dışı bir “kılıç dini” olduğu sonucunu çıkartmak ya da bu dini yasaklamak gelmemiştir. Onların geliyor.
İslâm aleyhtarı her türlü faaliyetin altında şu veya bu biçimde Vatikan vardır. Vatikan önce İslâm aleyhtarlığının alt yapısını oluşturuyor sonra da İslâm dünyasının tepkisinden çekinerek ılımlı bir tutum takındığını kanıtlamaya çalışıyor. Minare yasağında da durum aynıdır. Minarenin referandum konusu yapılması gerçekte İslâm dininin referandum konusu yapılmasıdır. Batı, gerçekte “Din ve inanç özgürlüğünden” Hıristiyanların özgürlüğünü anlamaktadır. Sonuç “AB”, “AB” diye sayıklayanlara hayırlı olsun!