Milliyetçilik nedir, ne değildir?
Nereden nerelere geldik. Daha dün kadar yakın bir zaman diliminde Milliyetçi olmak ile vebalı olmak eşdeğerdi. Şimdi ise herkes Milliyetçi olma derdinde.
Onları görünce insanın kendine bakıp “Atsız da kimmiş ki, bunların yanında!” diyesi geliyor. Daha düne kadar Milliyetçiliğe en hafifi “ayaklar altına almak” olan hakaretleri saydıranlar, Milliyetçileri “küfür içinde olmakla” itham edenler bugünlerde nasıl da Milliyetçi oldular.
“İnsan değişir” diyeceksiniz. Doğrudur, değişir. İnsan yeni şeyler de öğrenebilir. Lakin yeni öğrendiği şeyi doğru öğrenmeli insan. “Evet bu sabah Milliyetçi olmaya karar verdim!” deyip, “Siz ne bilirsiniz, Milliyetçilik şudur” dememeli. Önce biraz öğrenmeli, değil mi?
Bahçeli’nin “Fındık Kurdu” tabiri yukarıda tarif ettiğim “nevzuhur” Milliyetçilere “cuk” diye oturuyor...
3 Mayıs’ı andığımız şu günlerde de görüldüğü gibi Milliyetçiliğin en büyük problemi, fikir adamından siyasetçisine, camideki imamdan sokaktaki bi-mekâna kadar herkesin kendince ihtisas sahibi olduğu bir alan olması.
Türkiye, siyasetçinin fikir adamının üzerinde pozisyon aldığı ve her ne hikmetse fikri sınırları fikir adamından ziyade politikacının belirlediği bir ülke. Yani ideoloji bir yerde politik pragmatizmin kurbanı oluyor. Amerikan tarzı siyaseti Türkiye’ye getiren İslamcı pragmatizm dün sövdüğü Milliyetçiliği her seçim arifesinde keşfeder biz de bunu tartışır dururuz: Asıl Milliyetçilik ne?
Yıllarca bizi meşgul ettikleri “Milliyetçilik adamı dinden eder mi?” veya “sandala kimi alırsın, Müslüman’ı mı Türk’ü mü” tartışmalarına benziyor bu.
Seçim meydanlarında Milliyetçi olduğunu hatırlayanların temel argümanı şu: “Siz laf yapıyorsunuz halbuki biz ekonomiyi büyütüyoruz, İHA yapıyoruz; esas milliyetçilik budur.”
Tabii ki değildir.
Milliyetçilik öncelikle bir mensubiyet şuurudur. Mensubu bulunduğun Milletin sadece bugününü değil geleceğini de düşünme hâlidir.
Sadece maddesini değil manasını da idrak etme şuurudur.
Evet. Milliyetçilik insansız hava aracı yapanları vatana hizmet edenler sınıfına koymaktır lâkin koskoca bir devleti bir komisyoncunun elinde oyuncak edenleri de görme ferasetine sahip olma hâlidir. Ülkenin cari açığını kapattığını iddia edenlere plâket değil, ağzının payını vermektir Milliyetçilik.
Doğru. Milliyetçilik anaları ağlatmamaktır lâkin o anaları ağlatanlarla tezgâh olmak hiç değildir.
Milliyetçilik hırsızlığa “bahane” üretmek değil kul hakkını gözetmektir.
Terörist paçavralarını seyrederken Türk bayraklarını toplatmak değildir Milliyetçilik...
Milletin bilmem neresine ne yapanları ödüllendirmek midir Milliyetçilik?
Sadece çoluğu-çocuğu, hısımı-akrabayı, dostu-ehibbayı zenginleştirmek için değil topyekun milleti zenginleştirmek için (ki biz buna sosyal adalet diyoruz) çalışmaktır Milliyetçilik.
Fırat’ın kenarında kaybolan oğlağı mideye indirmek değil, bulup sahibine teslim etmektir Milliyetçilik.
Yoksa şehit kemikleri üzerine panoramik müze yapmaya kalkmak mıdır, Milliyetçilik?
Netice-i kelam Milliyetçilik, adam olmaktır evvel emirde de nihayette de...
Bu vesile ile Atsız, Başbuğ Türkeş ve arkadaşlarını rahmetle anıyorum.
***
Milliyetçilik seçim meydanlarında iktidar, en azından “fikren” ...
Baksanıza Başbakan bir taraftan, Cumhurbaşkanı diğer taraftan MHP politikalarını savunur oldu.
Son örneğini ağzımız açık dinledik. Bakınız Cumhurbaşkanına, “Kürt sorunu yoktur” ile başlıyor, “Kürtlerin sorunları vardır” ile devam ediyor. Milliyetçiler ve MHP yıllardır ne diyordu?
“Milletin belli bir kesimine mahsus sorun olmaz, hepimizin karşı karşıya olduğu sorunlar var. Bunu belli bir etnisiteye indirgemek yanlıştır” demiyor muydu?
Beni ziyadesiyle güldüren ise “Kürtlerin temsilcisi biziz diyorlar. Hadi canım, temsilcisiysen arka sokakları temizle!” açıklaması.
Madem bunlar Kürtlerin temsilcisi değillerdi (ki MHP yıllardır bu eşkıya iş birlikçilerinin Kürtleri temsil etmediğini her platformda dillendiriyordu) adama “yıllardır ’çözüm süreci’adı altında bu insanlarla neden pazarlık ediyordunuz” diye sormazlar mı?