Milat, PKK’nın listeden çıkarılması mı?
Siz bu yazıyı okurken, Amerikalı seçmen, sandık başında olacak. Hani sultanın özendiği, başkanlık sistemi var ya, onunla ilgili dar bölge seçim kuralı işliyor ülkede. Ülkenin Millet Meclisi olan, Temsilciler Meclisi’nin tamamı seçime giriyor. Amerika’da milletvekili seçimleri iki yılda bir yapılıyor. Bu seçimde ayrıca senatonun da üçte biri yenilenecek. Dikkatinizi çekerse, iki parlamentolu bir seçim sistemi ve adayları da, partilerin genel merkezi veya başkanları değil, seçmen belirliyor. Anlayacağınız padişahlık sistemimize ters. Veliahtlar ve kutucular aday olamaz. Amerikalılar bu işi düzgün yapıyor. Sonra tartışırız.
Gelelim esas konuya. Dış politika palavralarını bırakalım. Ortalık toz duman. Ne siz, ne ben, ne de ülkeyi yönetenler, yaptıklarını biliyor. Anlamamamız için, dümen üzerine, dümen. İş başındakiler, sadece talimatları yerine getiriyor. Aslında, kafamı kurcalayan ve kafanızda olduğundan emin olup, itiraf edemediğinizi sanırım biliyorum. Elimizdeki mal bu, bundan da ancak AKP çıkar. Atalarımız uğraşmış, didinmiş ama zor gelmiş çıkmamış. Kafamda sürekli, bozulma ne zaman başladı sorusu.
Bozulmaya başlangıç, yani milat arıyorum. Zamane gençleri hatırlamaz, belki tarihi, kesin saptayamam ama ilk belirtiler üç aşağı beş yukarı belli. Acaba Fazıl Say haksız mı? Güzelim Türk müziğini, halk türkülerini falan bırakıp, Hint, Arap karması arabeskin çıkışı olabilir mi acaba? Mesela, zamanın Tercüman gazetesi sahibi, merhum Kemal Ilıcak’ın, gazete satmak için halka uçak vererek, köşeyi dönme kampanyaları düzenlemesi milat olmasın? Veya erkek popo sallamaz diye yetiştirilen bizlerin, zenneler gibi hep birlikte, yeni dalga, Tarkan ile birlikte, kalça sallamaya başlamamız mı başlangıç?
Bilemiyorum. Bildiğim tek şey, Türk ulusunun huyu suyu, karakteri ve vatan sevgisini değiştiren, genetik değişikliği. Adama kızmıştı herkes, ama o dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un iddiası doğru muydu? Tarihler ve olaya karışan kişileri, bir de şimdiki bilgilerle inceleyin. O zaman, Adnan Hoca’nın müridi, Oktar Babuna için, ABD’ye yollanan kan ve ilik örnekleri ne oldu? Mesela Türklük, 2000 yılı sonrası, Batı uygarlığı yerine, neden Araplaşmayı ve şarklılığı seçti? Son yılların değişimi, artık gizli saklı değil. Bakın erkeklere. Tüm Batılı erkekler, sinekkaydı tıraş olurken, Türk erkekleri, IŞİD militanı gibi geziyor.
Türkiye’den gelenleri, bu sakalla gören Batılıların bakışlarını biz fark ediyoruz. Ama onlar, bu bakışın düşmanlık değil, hayranlık olduğu kanısında. Bir ara da, ayak numaralarının iki katı uzunluğunda, sosis gibi ayakkabılar giyiyorlardı. Zaten servi boylu olan erkeklerimiz, aynen L harfi gibiydi. 1980 darbesi ile asker ve komuta kademesindeki terfi geleneği yok edildi. Sonra olanları biliyorsunuz. Kasaptaki ete soğan doğramayanlar, cezaevinden bağırıp dışarıda susanlar. Basın magazinleştirilip, patronlar ellerindeki kuvveti ticari amaçları için kullandı.
Tüm olanların farkındaydık. Farkındaydık ama bugün yaptığımız gibi sallamadık, umursamadık. Bize dokunmayan yılan bin yıl yaşasın dedik. Oysa o yılanın bize de dokunacağını biliyorduk. Ama öylesine millet ruhumuzu kaybetmiştik ki kılımızı bile kımıldatmadık. Bayrak indirildiğinde sustuk, Atatürk heykelleri söküldüğünde sustuk. Şimdi de ülke parçalanıyor ve susuyoruz. Hani milletin hiçbir şeyine karışmayanlar vardı ya. Şimdilerde kafeterya terasında sigara içenleri fırçalıyor. Ne zaman patronları fırçalasa, o da milleti fırçalıyor. Bakalım sırada ne var.
Gelelim güncel kafa karıştırmacılara. Mesela, ABD’nin sesi VOA’de yayınlanan bir mülakat, dikkat çekici. Konuşmacıyı yıllardır tanırım. Bir zamanlar, Türk Enstitüsü’nden verilen para kesilince, aniden Kürtçü olan, Tennessee Teknik Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nden Michael Gunter. Önemli olan, onun değişken görüş ve sözleri değil, bu sözlerin zamanlaması. Şimdilerde, sazanların tepkisini ölçmek için, PKK’nın terör listesinden çıkarılması konusunda, yayınlar yapılıyor. Londra, Berlin çıkışlı haberler gırla gidiyor. Bizim Kürtçü yazarlar da başladılar uçmaya. Bu konuda, Alman ve İngilizler de hem fikir. Askeri ihaleler şantajı ile hazır gitmişken, neden Fransa’da Hollande’nin bu konuda fikrini almadı. Dedim ya, her halde bugünlerde Kobani’ye gidiyorum diye kaçan, peşmergelerin peşindeler.
Bir düşünün bugün yazdıklarımı. Yoksa ben de kaçırıyor muyum dersiniz?