MHP’ye yakışmıyormuş!..
Yüreğinde gerçek aşkı hissetmeyenler için Sadi’nin, “Sinsilik ve aşıklık yan yana yürümez” sözünün anlamı olmayabilir. Simsarlığı sinsice yürütenler, her devir koluna girip yan yana yürüyecek birilerini bulabildikleri gibi, fasıl sofralarında meze olmakta da beis görmezler. Onlar için camii ile kilise havranın farkı olmadığı gibi, takke, takunya ile smokin, mokasen de detaydır. Rüzgâr nereden eserse oraya eğilir, ayçiçeği gibi güneşi takip etmeyi pusuladan sayarlar. Çuval ile donun farkı yoktur onlar için. Başlarına ha çuval geçirilmiş, ha don. Takke görevi yaptığına dair içtihat raporu yazmayı görevden sayarlar. Dünün önemi yoktur onlar için, bugüne dair sakal bıyık tıraşı yarına yatırımdır. Azarlanmak, fırça atılmak önemsenmenin göstergesi, halı gibi dövülmek sadakatin, kalitenin simgesidir.
Yukarıda meziyetlerini özetlemeye çalıştığım, liboş tayfasının takkelerinin yanında, fırdöndü devrimcilerine de devlet kesesinden dağıtılan ulufeler karşılığı, televizyon ekranlarında bolca rastlıyoruz. İşte onlardan biri, AKP ile BDP’nin ittifakı ile dayatılan anayasa paketini kabul etmediği için MHP’yi eleştirme, MHP’ye yol gösterme cüretkârlığına kalkışmış. “MHP’ye yakışmıyor” derken, ömrü boyunca MHP’nin yanından geçmediği gibi her fırsatta MHP düşmanlığı yaptığını milletin bilmediğini zannediyor. “Halktan yana bir parti” diye tanımladığı MHP’nin Abdullah Gül’e Çankaya yolunu açışı, başörtüsü yasağının kaldırılmasına destek örneklerini vererek, AKP’nin yargıyı kuşatmasına da payanda olmasını talep ediyor. CHP’ye iktidar yolu açmakla itham ediyor MHP’yi. Belli ki telaşa kapılmış. “Koru”ma içgüdüsüyle, “Yakışmıyor MHP’ye” diyerek AKP döneminde yaşadığı Lale Devrinin sona ermek üzere olduğu endişesiyle, “Size de eğilebilirim, sizin için de güzellemeler kaleme alabilirim, sizin iktidarınızda süpürmeyin beni deliğe” mealinde yakarışlar da var yazdıklarında. Ama beyhude çabalar bunlar. Gönül kırıklığıma, fikir ayrılıklarıma, eleştirilerime rağmen MHP yönetiminin, “MHP’ye yakışmıyor” diyen kişiye kapıyı göstereceğinden eminim. MHP’ye neyin yakışıp, yakışmadığını, yandaş medyanın kalemşoru değil, MHP’ye canını, malını, kanını, terini, emeğini verenler bilir.
Gelelim Hürriyet’in dünkü manşetine. Silivri’de devam etmekte olan Ümraniye davasının ünlü savcısı Zekeriya Öz’ün askerlik yapmadığına ilişkin rapor dosyaya konmuş. İnternet sitelerinde yorum rekoru kıran bu haberi okuyunca, aklıma talihsiz politikacı Bahattin Şeker geldi. 1991 yılında Bilecik’ten DYP milletvekili seçilen Şeker, 1995 seçimlerinde de yeniden seçilerek bu defa Gençlik ve Spor’dan sorumlu Devlet Bakanlığı koltuğuna oturmuştu. Dönemin genel başkanı Tansu Çiller’e yakınlığı ile tanınırdı. İktidardan düşünce genel başkan yardımcılığı yaptı. Başarılı bir iş adamı olan Şeker, partinin kasası olarak da tanınırdı. 1999 seçimleri öncesinde yeniden aday oldu. Ama bu defa askerlik yapmadığı raporu yüzünden, başı belaya girdi ve aday olamadı. Ama Şeker, siyasi hayatının sonunu getiren raporu iptal ettirip, askerliğini Doğu Anadolu bölgesinde tamamlayarak, itibarını kurtarmayı bildi. O dönemin gazetelerinde Bahattin Şeker’in asker olabilmek için sıkı rejim yaptığı, terhis edildiğinde verdiği kilolar da haber olarak arşivlere girdi. Günümüzde askerlik görevinden yırtmak için, yurt dışında paravan şirketlerde çalışıyor gibi yapmak, profesyonel sporcu lisansına sahip olmak gibi numaralar milletimizce asla tasvip görmediği gibi, bedelli askerlik kamu vicdanında yer alıyor.
Kendi adıma Zekeriya Öz’ün yerinde olsam, derhal askerlik şubesine başvurup, tıpkı Bahattin Şeker’in raporunu iptal ettirerek yaptığı gibi askerlik görevimi yerine getirirdim, vesselam...