“Mezhep kavgaları” tehdidi!
Belki de, “Mezhep kavgaları” insanoğlunun dolayısıyla ülkelerin en korktuğu, en çekindiği faciaların başında geliyor.
Gerçekten de, ABD’deki Kızılderili kıyımı, İspanya’daki iç savaş, İrlanda ve Fransa gibi ülkelerdeki, “Mezhep kavgaları”nı hatırlamak bile insanı ürkütüyor.
Öte yandan, bir “Kerbela faciası” asırlardır unutulmuyor.
Emevi baskısı, Şii şiddeti halen zaman zaman yaşanıyor.
Denilebilir ki, ülkeleri temelinden sarsan ve çok uzun bir süreci kapsayan “Mezhep kavgaları” çoğu vakit sınırları da taşıyor.
Ve ne yazık ki, ülkeleri bir birine vurduruyor, topraklarda bölünmeler görülüyor.
Bu yüzden Batı daima; yaraları kaşıyor ve “Mezhep kavgaları”nı kışkırtıyor.
Orta Doğu’da; İran, Irak, Suriye, Bahreyn, Lübnan, Katar hatta Türkiye’de “Mezhep kavgaları” çıkartılmak isteniyor.
Nitekim; bazı ülkelerde de, kışkırtmalar başarılı oluyor.
Bir yandan, ülkelerin içinde, diğer yanda ülkeler arası “Mezhep kavgaları” sık sık gündemi işgal ediyor.
Bir bakıma, şu meşhur ve meşum “Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi” (GBOP) kafaları ve hedef aldığı ülkeleri karıştırmaya devam ediyor.
Her ne kadar, GBOP’un sürecinde, ABD orijinli diğer projelerin kaderi yani başarısızlık yatıyorsa da, ne yazık ki, bazı ülkelerde hükmünü icra ediyor.
...Ve ne yazık ki, gezegenimizdeki bu trajik süreç, gözlerin önünden acı acı geçerken, belleklerde burukluk ve ürkeklik yaratıyor.
“Medeniyet dediğin canavar”, özellikle Müslüman ülkelerin üzerinde tahribatını yaparken, yüzlerce masum insanın canının ve malının yok oluşu belleklerden silinmiyor.
Aslında, yıllar önce Afganistan’da “çekilen pim”in tahribatı, ülke ülke, günümüze kadar yayılıyor.
Irak’ın Kuveyt’i işgali, Körfez Savaşı, ABD’nin müdahalesi, Saddam’ın ortadan kaldırılışı, zincirin halkalarını oluşturuyor.
Bu arada, İsrail’i kollamak için Filistin’i tanımama hatta onu paramparça etme gayretleri gözler önünden geçiyor.
Böylece, “Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi” denilen “derin” planın şifrelerinin kendiliğinden çözülme dönemleri ister istemez yaşanıyor.
Ancak, “bahar” diye anılan günleri kapkara tanımlamak icap ediyor.
Sözde “demokrasi” teraneleri, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmiyor.
Madalyonun bir tarafına, “bahar” paftası ışınlanırken arka tarafına ekonomik krizler yapışıyor.
Öte yandan, ABD’nin içine düştüğü ilk krizin nedenini, Afganistan ve Irak’taki askeri harcamalara bağlayanlar hâlâ ortada bulunuyor.
Belki de, fatura bu yüzden Müslüman ülkelere kesiliyor.
Yani, zaten temelinde Orta Doğu’daki zengin enerji kaynaklarını ve yollarını güven altına almak görüşü yatan (GBOP) bir başka işlevde kendini gösteriyor.
Kısacası, madalyonun yüzündeki parıltılar arkasına pek yansımıyor.
Özellikle, dış politikadaki tutarsızlıklar ülkeyi âdeta sarsıyor.
“Arap Baharı”nın kayıtsız şartsız taraftarı olan Türkiye’nin aslında, beklenmedik ve hatta tehlikeli sayılabilecek girişimlerinin, başını daha çok ağrıtacağının sinyalleri alınıyor.
En azından, artık herkes; ABD’nin İslam alemi için, Türkiye’ye “Ilımlı İslam” rejimini model olarak dayattığının farkına varıyor.
Hatta, Türkiye’nin bu proje için sosyal, politik, ekonomik ve askeri alanları oluşturması isteniyor ve ısrarla bekleniyor. Aslında, çeşitli alanlarda, İslam ülkeleri birbirine zıt özellikler sergiliyor.
Sonuç olarak, zaten “Arap Baharı”nı Tunus, Libya, Mısır ve Suriye gibi ülkelere, “demokratik rejim” getirme bahanesiyle ve gerekçesiyle ortaya atanların, kesinlikle başarılı bir netice alamadıkları açıkça görülüyor.
Libya’da yaşananlar, Mısır’daki ihtilal ve sonrası, Tunus’taki ayaklanmalar nihayet Suriye’deki kanlı çatışmalar ABD’nin bir eseri olarak şimdiden tarihe geçiyor.
Ayrıca, çok tehlikeli bir “Mezhep kavgaları” rüzgârlarının da estirilme gayretleri bölgeyi tedirgin ediyor.
Zaten, “meşum” projenin en tehlikeli ve en gizli gayesi, İslam alemine “fitne” sokarak eski “Mezhep kavgaları”nın altından ateşi eksik etmemek ve yeni “Mezhep kavgaları”nı kışkırtmak ve çıkartmak olduğu artık anlaşılıyor.