Meydanı boş sananlara Sinan Meydan...
Kiminde kurtuluş savaşının kuyruk acısı, kiminde devrimlere algılayamamadan dolayı iflah olmaz bir dinci saplantı, kiminde kalıtımsal hainlik, kiminde eyyamcılığın at gözlüğü... Kimi zırcahil, milliyetin sosyolojik, etnolojik, tarihsel bir gerçeklik olduğundan bihaber. Çoğunun bilgisi kulaktan dolma, yüzeysel, yanlı, önyargılı, koşullanmışlıkla sakat.
Nesnel değiller bunlar, insaflı, özgür düşünceli hiç değiller. Yalancı bunlar, meydanı boş sanıp atıyorlar desteksiz, kuyruklu yalanları, buyruklu yalanları... Meydan okuyorlar akılları sıra cumhuriyete, cumhuriyet tarihine, cumhuriyeti var edenlere.
Ve bir Sinan Meydan geliyor, meydanı dar ediyor bunlara, yalanlarını çarpıyor yüzlerine. Neyle? İki ciltlik “Cumhuriyet Tarihi Yalanları” adlı eserle (İnkılap Kitabevi).
Alcott, “Umutla açılıp kazançla kapanan kitap iyi bir kitaptır” diyor, Sinan Meydan’ın bu kitabından ben kazançla çıktım, okuyanların da kazanacaklarına inanıyorum. Bu araştırma-inceleme türü yapıtta öyle çok bilgi, olgu, sav ve karşı sav var ki, hangisini buraya alsam öbürlerine haksızlık etmiş olurum. Okumak gerek tamamını.Yalnızca bir küçük ekleme yapmak istiyorum, “Çanakkale’de Atatürk, rütbesi küçük, önemsiz biriydi” diyenlerin arasına, Sinan Meydan, Mehmet Niyazi’yi almamış, oysa bu fikrin yerleşmesine en büyük katkıyı onun “Çanakkale Mahşeri” adlı romanı yapmıştır. Cumhuriyetin doğrularını meydana çıkardığınız için size teşekkür ediyorum Sinan Meydan.
Sami Gökmen’in Derin İzleri’ne düşmek
Sami Gökmen, Köy Enstitüsü kökenli bir aydın, önce ilkokul, sonra lise öğretmenliği yapıyor. Sonra TRT, orada benim de radyolarımızdan yıllarca zevkle dinlediğim “Ocak Başı”, “Tarla Dönüşü”, “Bu Yurdun Sesi” gibi programları hazırlamış. Bir Musa Emmi vardı bu programlarda, unutamam, hatta bir yazımda söz de etmiştim bu öğrenmeye açık ve âşık Anadolu Aksakalından.
Sami Gökmen’in yolu sonra siyasete düşüyor. 1977-1980 arasında CHP’den Muğla milletvekilliği yapıyor. 1980 darbesinden sonra tutuklu kalıyor bir süre. Siyaseti bırakmıyor sonraki yıllarda, turizme başlıyor.
Sami Gökmen, yaşadıklarını yazmış, Gürer Yayınları tarafından “Derin İzler” adıyla yayımlanmış bu anılar. Siyasal tarihimize, devrim tarihimize, kalkınma ve eğitim tarihimize tanıklıklarını; doğru kurgu ve akıcı bir biçemle dökmüş yazıya. Mizahi olayları yakalamaktaki ustalığı ve kaleminin mizaha yatkınlığı da Gökmen’in ayrı bir ustalığı ve yeteneği.
Nazım Hikmet “Duyduğum zevklerin en doyulmazıdır/yıldızlı cenup denizlerinin alevinde sabahlar gibi/sevilen bir kitap başında sabahlamak”der. Bu kitabın başında sabahlayabilirsiniz.
Birkaç başlık sunayım:
-Sami Gökmen, Adil Ural adlı arkadaşıyla söz birliği ediyor, doğacak çocuklarına Bilgehan ve Kutluhan adlarını koyuyorlar. Nedeni, o soylu ve yüce Türk kağanlarına duyulan hayranlık ve özlem. (Çocuklarına bu adları koyamayan, Müslüman değildi diye Bilge Kağan’dan söz etmekten korkan naylon milliyetçilere duyururum).
-Sami Gökmen’in şiir ve türkü sevdasını ise çok sevdim, bağrıma bastım.
Uzun ömürler, uğurlar diliyorum bu değerli aydına.