Mevlana Haftası ve Bahçeli (22 Aralık 2012)

Televizyonda akşam haberlerini seyrediyorum. Haberlerde sıra Mevlana’nın ölüm yıldönümü münasebeti ile düzenlenen Şeb-i Arus törenlerine geliyor. Bilindiği üzere Şeb-i Arus törenlerine sadece biz değil, yıllardır bütün dünya ilgi gösteriyor. Ve pek tabiî ki, siyasi parti genel başkanlarımız da bu törene geçmişte olduğu gibi bugün de kayıtsız kalmıyor. Başbakan Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu orada, bir tek Bahçeli yok. Tıpkı Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine her defasında Başbakan ve Kılıçdaroğlu katılıp konuşmalar yaparken, katılmadığı gibi. Belli ki, bu tür faaliyetlere katılmama konusunda son derece prensipli!
Çünkü Sayın Devlet Bahçeli’nin çok daha büyük işleri var... 1923 rakamını makam aracı için tescil ettirmek! Sayın Bahçeli’nin cumhuriyetimizin kuruluş tarihini araç plakasına tescil ettirerek cumhuriyete bağlılık ve sadakatini de bu vesile ile bir kere daha tescil etmiş oldu. İktidar olmak için yapılması gereken bir plaka tescil işi kalmıştı, çok şükür o da halledilmiş oldu. Ne diyelim MHP iktidarı için geri sayım başlamıştır! Milletimize, Türk dünyasına ve bütün insanlığa hayırlı olsun.

***

Sayın Bahçeli tabiatı icabı fazla konuşmayan, öyle sık sık halkın arasına çıkıp karışmayı sevmeyen ve makam odasında vakit geçirmekten keyif alan bir genel başkan. Neredeyse tek faaliyet alanı salı günleri gerçekleşen grup toplantıları. Üç-beş kişi Devlet Bey’e ‘Sayın Genel Başkanım, salı günleri grup toplantısında konuşma yapmasanız aslında partimiz bu durumdan daha kârlı çıkar’dese çok kolay ikna olur diye tahmin ediyorum.
Devlet Bahçeli bu durağanlığı ve temkinli hali o kadar benimsemiş ki, bu hâlin bütün teşkilatlara sirayet edebilmesi için olsa gerek, tuttu bir de genelge yayınladı... Genelgeye göre, parti teşkilatlarının sünnet düğünlerinden televizyon programlarına, seminerlerden basın açıklamalarına kadar her türlü etkinliği tertip etmesi ya da bu organizasyonlara katılıp fikir beyan etmesi parti genel merkezinin iznine tabi oldu. Zaten bütün faaliyet sahası sadece yazılı beyanat vermeyle sınırlı olan bir teşkilat yapısı vardı ortada, bundan sonra teşkilatlarda o bile olmayacak anlaşılan. Birimlerine güvenmeyen bir anlayış hakim olduğu için bütün yetkileri merkezde toplayan totaliter zihniyetten medet umuluyor.

***

Sayın Başbakan Ankara’nın orta yerinde âdeta PKK kampına dönüşmüş ODTÜ’ye gideceğini inat ve ısrarla belirtiyor ve gidiyor. Sayın Bahçeli de PKK’lıların kuşatması altındaki okullarına gitmek isteyen ülkücü gençlere neredeyse okulunuzu bırakın diyecek. Anayasal teminat altındaki okuma hürriyeti engellenen vatansever öğrencilerin hakkını hukukunu kanuni zeminde savunun diyenlere ise adete provokatör gözüyle bakıyor. Bu anlaşılmaz tutumu kamuoyu yorumlamakta ve anlamakta zorlanıyor. Türk milliyetçilerinin siyaseten başarılı olamamasının başlıca nedenlerinden birisi, maalesef bu profilde bir lider modeline sahip olması. Partiyi iktidara yürütecek projeler üzerinde çalışmak yerine, bütün mesai ve gayret parti içi iktidarın korunmasına harcanıyor. Maksat bu olunca, etrafında buna uygun kadroları istihdam ediyor. Hayatın ve siyasetin herhangi bir sahasında hiç bir uzmanlığı bulunmayan kişiler, parti içi muhalefete galebe çalacak hünere sahipseler yönetimde değerlendiriliyorlar. Bugüne kadar seçilen kurmay tipine bakılırsa bu gerçek görülecektir.
Dün parti içi muhalefetin üzerine salmak üzere Bülent Didinmez değerlendirilmişti. Bülent Didinmez tedavülden kalkınca Semih Yalçın’ı bu amaçla istihdam etti. Sonra Semih Yalçın’ı gönderip, yerine Şefkat Çetin’i getirdi. Hâsılı kelam, muhalefetle uğraşacak kapıkulu, sürüsüne bereket. Biri gidiyor, sırada bekleyen bir başkası gidenin yerini anında dolduruyor. Kapıkulluğuna bu kadar gönüllü bu kadar insan varken de Sayın Bahçeli fazla zahmet çekmiyor. Ama olan iktidarın on yıldır uzağında kalan ve görünür vadede ümitlenemeyen milliyetçilere oluyor.
Değil Mevlana, değil Kutlu Doğum Haftası, hiç bir sosyal etkinliğin içinde yer almayan, halkın içine karışmayan bir anlayışla bu gelinen nokta hiç de sürpriz değil tabii ki. Ne de olsa hedef tutturulmuş, daha fazlasına gerek kalmamıştır!

Yazarın Diğer Yazıları