Mevduatta risk var mı?
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), koronavirüs salgını nedeniyle kişilerin ve reel sektörün finansman koşullarını kolaylaştırmak amacıyla geçen sene Haziran ayında riskli kredilere uygulanan tedbirlerin durdurulması kararı almıştı. Bu kararı 31 Haziran 2021'e kadar uzattı. Kredilerin takibe düşme süresi 90 günden 180 güne çıkarıldı. Bu sürede riskli kredi oranını bilemeyeceğiz.
Ne var ki sermaye, riskin yüksek olduğunu hesap ediyor. Büyük tasarrufu olanlar, şimdilerde arsa ve arazi alıyor. Bunun sebebi güven sorunu ve bu nedenle TL ve döviz mevduatında yüksek risk algısıdır.
Geçen sene Haziran ayında; kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poor's, Türkiye bankalarındaki sorunlu kredi oranının 2021'de yüzde 20'yi aşacağı tahmininde bulunmuştu.
Önceki gün de İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, bankacılık sisteminde sorunlu kredi oranının yüzde 5'ler civarında, yakın izlemedeki kredilerin de yüzde 15'lerin üzerinde olduğunu açıkladı.
Eylül 2020'de kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Türkiye'nin kredi notunu indirmesinin ardından, 13 Türk bankasının kredi ve diğer notlarını da indirmişti.
Nereden bakarsak bakalım; Türkiye'de riskli krediler arttı. Bunun günahı hem bankaların hem de siyasi iktidarındır.
Bankalar spekülatif kâr peşinde, kartel oluşturdular. Bütün bankalar Merkez Bankası'nın banka ve kredi kartlarında tespit ettiği azami faiz üstünden faiz uyguluyor.
Merkez Bankası verilerine göre halen;
* İhtiyaç kredilerinde ağırlıklı ortalama faiz oranı; yüzde 23,60,
* Toplam TL üzerinden ortalama mevduat faiz oranı; yüzde 16,22,
* Bankaların kâr oranı; yüzde 68,7'dir.
TÜİK'in açıkladığı Ocak 2021 verilerine göre yıllık brüt mevduat TÜFE'ye göre indirgendiğinde reel faizi eksi 3,61 oldu.
Yüzde 68,7 kâr oranı fahiş değil mi? Bankacılık devlet imtiyazıdır. Milletin ortak kurumu olan devletin verdiği imtiyazı kullanıp halktan spekülatif kazanç elde etmek, piyasa ve rekabet düzenini bozmaz mı? Bütün bankalar yaklaşık aynı oranda faiz alıyorsa bunun adı kartelleşme değil mi? Bu şartlarda aç kalmamak için kredi alıp da ödemeyenlerin günahı var mı?
Çözüm olarak; Hükümetin kredilerde fahiş kârları önlemesi ve sınır getirmesi gerekir. Ama iktidar bunu yapmıyor.
Dahası bu gibi spekülatif piyasaların oluşmasının asıl sorumlusu siyasi iktidardır. Siyasi iktidar serbest piyasa ekonomisini, kendi düzenine göre yorumluyor. Seçim sırasında, pandemide bankaları kullanıyor. Söz gelimi bankaları kredi vermeye zorlamak için, aktif rasyosu uyguladı. Bankalar zora düşünce geri aldı. Bankalar da yüksek faizle denge sağlamaya çalıştılar.
Siyasi iktidar ne varsa özelleştirdi. Kamu bankalarını tutuyor. Çünkü onları seçimlerde ve TOKİ'nin biriken konut stoklarının satışında kredi depoları olarak kullanıyor.
Kur artışı döviz borçlarının maliyetini artırıyor. Bankaların döviz cinsi kredilerinde riski artırıyor. Bugün kurları tutmak için elimizde tek araç var; ''reel faiz''. Bugünkü şartlarda ülke riskini de katarsak, reel faizin en az 3 puan olması gerekiyordu. Ben de yazılarımda ve konuşmalarımda ''MB gösterge faizinin 2 yüzdelik puan artması ve 19 olması gerekiyor'' demiştim. Aklın yolu birdir. Merkez Bankası gösterge faizini yüzde 19 yaparak kur riskini erteledi. TL mevduatında olası paniği önledi.