Menderes'i kim astı?

Merhum Menderes'in her ölüm yıldönümünde aynı hikâye servis edilir: Menderes'in idamında Türkeş'in rolü ne?

Herkes bal gibi bilir ki Türkeş bu darbenin en önemli isimlerinden biridir. Aynı kişiler şunu da bilir ki Türkeş bu idamdan çok önce 13 arkadaşı ile birlikte MBK'den tard edilmiş ve Hindistan'da sürgündedir.

Türkeş'in Hindistan'a sürgüne gönderilişi 13 Kasım 1960, Menderes ve arkadaşlarının idamı ise 17 Eylül 1961'dir.

Ve yine herkes bilir ki Gürsel'e idamların gerçekleştirilmemesi için mektup yazmıştır. Unutanlara hatırlatalım. 7 Eylül 1961 tarihli mektupta özellikle şu üç hususun altını çiziyor merhum:

"- İdam cezalarının infazı, 13 Kasım'dan beri atılan çok hatalı adımlar dolayısıyla memlekette meydana gelmiş olan huzursuzluğu daha çok arttıracaktır.

- Ölüm cezalarının infazı, yurt dışında ve milletimiz ve devletimiz aleyhinde tepkilere yol açacaktır.

- Yukarıda sıralanan mahzurlarına karşılık, cezaların infazı ile memlekete sağlanacak hiçbir fayda yoktur. Esasen siyasî suçlardan dolayı ölüm cezaları verilmesi, bugünün insanlık duygularına uymamaktadır."

Peki bütün bunlar bilinmiyor mu? Tabii ki biliniyor.

Bütün bunlar bilinmesine rağmen, her 27 Mayıs programında Türkeş'in resmi ve meşhur konuşması eşliğinde yapılan sunumların anlamı ne?

Tabii ki darbeyi Türkeş'in yaptığı algısını yaratmak. İtiraf etmek gerekirse bunda başarılı oldular. Yeni nesle 27 Mayıs ile ilgili bir isim soracak olursanız "Türkeş" isminden başka isim vermeyeceklerdir.

Bu "başarı" İslamcı ve liberal çevrelerin "ittifakı" ile ortaya çıkmıştır. Türkeş'in Menderes'in idamından suçlu olması için darbeye katılması yeterli olmuştur.

Halbûki Türkeş'in darbe hususunda Menderes'i uyardığı, Menderes'in Ethem Menderes tarafından yanıltıldığı için uyarıyı dikkate almadığı ve nihayet Türkeş'in darbenin "CHP tarafına kaymaması" için 27 Mayıs cuntasında yer aldığı yıllardır yazılan, söylenen şeyler.

14'lerin hatıratlarında da bu hususlar zikrediliyor.

Ayrıca Menderes'in idamına karşı tek somut girişimin Türkeş'in Cumhurbaşkanı Gürsel'e mektupları olduğu gerçeği de ortada.

Peki öyleyse neden?

Amaç siyasi muarızı bu tür algı operasyonları ile devre dışı bırakmak. Bunda başarılı da oldular. Türkeş siyasi hayatı boyunca bu iddialarla meşgul olmak zorunda kaldı.

Türkeş 27 Mayıs'tan gerekli dersi çıkardığını "En kötü demokrasi en iyi darbe idaresinden daha evladır.'' sözü ve Türk siyasetinde üstlendiği "uzlaştırmacı" kişiliği ile gösterdi.

Peki ya diğer taraflar bir ders çıkarttı mı?

***

Yıllar önce 27 Mayıs'a dair yazdığım bir yazıda, Menderes döneminde Milliyetçi-Muhafazakâr çevrelerin başına gelenlerden yola çıkarak İslamcıların Menderes sevdasından şu gerekçelerle işkillenmiştim:

"Menderes'le ilgili ilk "ümidin" ve "hayal kırıklığının", onu "beklenen kahraman" zanneden kesimden gelmesi bir tenakuz mu?

1952'de Menderes'in "beklenen kahraman" olabileceğini haykıran Necip Fazıl'ın Malatya hadiseleri sonunda cezaevine atılması ilk şoktur...

... Osman Yüksel dönemin pek de "göze çarpmayan" özelliğini kelepçeli bileklerini gazetecilere uzatarak haykırır: "bu kelepçeler Menderes'in demokrasi fabrikasında imal edildi!"

... aynı "mücadele" çerçevesinde Necip Fazıl 1957'de tekrar hapse atılır. Osman Yüksel'in cezaevi kapılarında attığı "açılın Osman geliyor!" nidası ise artık "atasözü" gibi olmuştur.

... DP'den kopan Osman Bölükbaşı ve Millet Partisi mensupları da muzdariptir Menderes demokrasisinden...

Menderes demokrasisinin 1960'ta geldiği noktayı Necip Fazıl'ın darbe haberini aldığı andaki tepkisi çok güzel gözler önüne sermektedir: "İlk ağızda bu işi Adnan Menderes'in bir tertibi ve "Hükümet içinde hükümet" numarası sandım."

Necip Fazıl'ı bu düşünceye sevk eden saik neydi?.."

İslamcı arkadaşlar bu sevdada samimilerse bu konulara da girmeliler. Fakat gariptir DP dönemi konuşulurken bu mevzulara girilmez.

Eğer bir dönemi konuşacaksak her yönüyle konuşmamız lâzım. Günahları ve sevapları ile.

Bu konuşmalardaki tek "dogmamız", siyasi faturanın sadece millet tarafından kesilebileceği olmalı...

Yazarın Diğer Yazıları