Medyada casus avı
WikiLeaks skandalıyla yine gündeme gelen ajan gazeteci konusunu ele alan Rıza Zelyut, Behiç Kılıç’ın yazdığı isimleri işaret ederek Gazeteciler Cemiyeti’ne seslendi: Türk basını saygınlık istiyorsa bunları silkeleyip atmalıdır
Sadece gazeteciler değil, Türkiye’de bilim adamı veya fikir adamı havalarında dolaşan bazılarının da ABD tarafına casusluk yaptığı tahmin ediliyor. İşin içine; özel destekle parlatılan bazı edebiyatçıları da sokabilirsiniz... Bu isimlerin; Amerika veya Avrupa kökenli vakıflar yahut sivil toplum kuruluşları aracılığı ile ajanlaştırıldığı sanılıyor. Örneğin; Soros Vakfı’nın, Türkiye’de bazı yazarları, akademisyenleri ve gazetecileri; sivil casus gibi kullandığı uzun zamandır yazılıp çiziliyor.
Fransa ve Almanya da bunlardan
yararlanıyor. Bir okurum uyarıp aktardı: NTV’de Ruşen Çakır’ın programında
konuşan Nazlı Ilıcak; ’Fransa elçiliğine davet edildim, orada gidip bildiklerimi söyledim; ne var bunda?’ diyor.
Aynı programda Hürriyet’ten Sedat
Ergin de ’Diplomasi muhabiri’olarak
bildiklerini yabancı yetkililerle paylaştığını itiraf ediyor.
Fehmi Koru’ya ajan suçlaması
Sayın Çölaşan, ’Daha fazlasını da biliyorum!’iması ile yazdığı yazıda; Fehmi Koru’yu hem MİT adına hem de Hafız Esad zamanında Suriye istihbaratı El Muhaberat adına bilgi toplamakla suçladı. Çölaşan’ın, 7 Aralık’taki yazısının başlığı her şeyi özetlemeye yetiyordu: ’FEHMİ NE İŞİN VARDI SURİYE’DE KİMİN AJANI İDİN’Fehmi Koru’yu casuslukla suçlayan sadece Emin Çölaşan değil; Cumhuriyet’ten Hikmet Çetinkaya da, geçmişte, ’İlişkiler zincirine baktığımızda..... Koru’nun CIA ajanı olduğu yolunda dedikodular ağırlık kazanıyor.’ diye yazmış. Elbette ki Fehmi Koru’nun İngiltere’de eğitim görmesi yüzünden onun İngiliz Gizli Servisi ile de bağlantısı olabileceğini düşünenler bulunuyor.
Özal’ın PKK ulakları
Köşesinde bile Amerikalılara akıl verdiğini anıştıran gazeteci Cengiz Çandar’ı da unutmamak gerekiyor. Bu vatandaşın Turgut Özal’dan Abdullah Öcalan’a haber götürüp getirdiğini de tahmin etmekteyim. Bu iddiamın iki dayanağı var. Birincisi Abdullah Öcalan’ın 1996’da Avrupa’da yayımlanan anılarında söylediği o söz: Öcalan; Turgut Özal’ın kendisine bir gazeteci ile haber yolladını ve ’Söyleyin ona, yaptığı her şey de yanlış değil!’diyerek bir tür moral verdiğini açıklıyor.
Ayrıca; Roj TV’de yıllar önce izlediğim bir haberde; Cengiz Çandar’ı gördüm. Bay Çandar; yanındaki Talabani ile
birlikte; Bekaa Vadisi’nde sandalyede oturup basına açıklama yapan Abdullah Öcalan’ın arkasında idiler. İkisi de sanki Öcalan’ın hizmetindeymiş gibi bir hava veriyorlardı. ABD’li diplomatlarla görüşmeyi ve bu arada bildiklerini aktarmayı marifet sanan gazetecilerin arasına Hasan Cemal’i de katmak mümkündür.
Cumartesi günü tecrübeli gazeteci Behiç Kılıç, Yeniçağ’daki köşesinde bu konuya değinip bazı isimlerden söz ediyor. Onun listesinde de Çandar’ın adı geçiyor. ABD tarafına bir tür bilgi aktardığı iddia edilen isimler arasında başkaları da var: Star’dan Nuh Yılmaz; Sabah’tan Ömer Taşpınar, Aslı Aydıntaşbaş, ayrıca İsmet İmset...
Behiç Kılıç; adını yazmasa da bile yaptığı tanımlama ile Akşam yazarı Nagehan Alçı’yı da Ermenistan ile ilişkilendiriyor. Bir zamanlar İlnur Çevik de vardı. Bu gazeteci de Kuzey Irak’a gitmiş; oradaki Kürt bölgesinde kurulacak radyo istasyonunun yapım işini almıştı. Bir de operasyon gazetesi Taraf’taki Yasemin Çongar var ki onun CIA ile ilişkisi üzerine çok şey yazılıp çizildi.
* * *
Türk basını eğer saygınlık kazanmak istiyorsa bu postmodern casusları silkeleyip atmalıdır. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başta olmak üzere basın meslek örgütlerini, sivil casus gibi çalışan bu gazetecilere karşı tavır almaya çağırıyorum.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Genç siviller rahat
Genç Siviller hareketini biliyorsunuz..
Converse giyen gençlerin hareketini.. Hani otelin camından yürüyüş yapan avukatlara hitaben Darbeci Baro Taksim’e Hoşgeldin yazılı pankart açmışlardı ya.. İşte onlar..
’Genç subaylar rahatsız’ anlayışının alternatifiydi..
Genç siviller rahatsız..
En son neler yapmışlar diye baktım.. Julian Assange ve sitesi Wikileaks’e özgürlük diye İsveç konsolosluğunun önünde eylem yapmışlar.. Taksim’deki kafede Waka-ı Wikiwikiye partisi düzenlemişler..
İTÜ’lü öğrencilerin Başbakan aleyhine pankart açtıkları için 15 ay hapis cezası almasına karşı çıkmışlar, bildiri yayınlamışlar.. Gelelim öğrencilerin dövülmesi hadisesine..
Aaaaa.. Genç Siviller ortada yok.. Nerede bunlar.. Çıtlarını çıkarmadılar.. Ya toplu halde tatile çıktılar.. Ya dükkânı kapattılar.. Ya da polis copundan
rahatsız değiller.. Normal karşılıyorlar..
Anlaşılan o ki.. Genç siviller rahat!..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
++++++
Şeyh Said’le Seyit Rıza melek mi
Sabah, internet sitesinde yayımladığı haberle güya Ahmet Kaya’yı aklayacak: “Geceyi organize eden dernek yöneticileri de Abdullah Öcalan’ın fotoğrafının olmadığını söyledi. Görüntülerden de anlaşılacağı gibi sadece sahnede Şeyh Said ve Seyit Rıza’nın fotoğrafı asılı olduğu görülüyor. Dernek yöneticileri de bunların dışında başka bir fotoğrafın olmadığını söyledi.” Berlin’deki PKK konseri aslında PKK konseri değilmiş; çünkü Öcalan’ın değil Şeyh Sait’le, Seyid Rıza’nın posteri varmış Kaya’nın arkasında(!) Öcalan’a neden tepkimiz bizim; gözünün üstünde kaşı var diye mi? Öcalan, terörist olduğundan, vatan toprağına kast ettiğinden, bölücülük yaptığından dolayı “yan yana gelinemez” bir figürse bizim için; Pardon da; Şeyh Said ne? Seyid Rıza ne? Sanırsın memleketin gurur vesikaları! Ha Öcalan, ha işbirlikçi hain Şeyh Said, ha bir başka işbirlikçi; devlete karşı ayaklanan Seyid Rıza... Üç bölücüyle toplu resim vermedi de, iki bölücüyle özel pozu tercih etti diye almışlamamız mı gerekiyor yani şimdi Ahmet Kaya’yı!
++++++
Iğdırlıya Çin işkencesi yapsan daha iyi
Tel Aviv’in göbeğine Nazi Enstitüsü kurmak gibi... Auschwitz’e Hitler heykeli dikmek gibi... Hiroşima’ya Amerikan Özgürlük Heykeli’nin kopyasını inşa etmek gibi... Iraklı ve Afgan çocuklara Bush’u sevdirmek gibi... Vatikan’a; St. Pedro Katedrali’nin önündeki meydana bir Süleymaniye kondurmak gibi... Taraf’a “Katil ABD defol” manşeti attırmak gibi... Doğanın kanunlarına aykırı durumlar vardır. Türk nüfusunun tamamı Ermeni mezalimini yaşamış olan Iğdır’da Ermeni Dili ve Edebiyatı Bölümü açıp Ermenistan’dan hoca getirmek de böyle kanımca... Ermeni Edebiyatı dediğiniz; Ararat’a hasret şiirleri, “Batı Ermenistan’a kavuşmak” üzerine yakılmış türküler, sözde soykırım ağıtları ve intikam marşları, “Ermeni ütopyaları”nı dillendiren destanlar, bizim katliam onların zafer dediği trajedilere övgülerden bağımsız mıdır sizce? Ermeni Dili ve Edebiyatı’nı öğrenen üniversiteliler öğrendikleri sergilemek istedikleri gün ne olur Iğdır’da gözünde canlandırabilen var mı? Atasının toplu mezarlar açıldığı gün kavuştuğu kemiklerini sızlatır mı Iğdır halkı? İlla Ermeni dilini öğreteceğim diyorsanız; kör gözüm parmağına der gibi Türkiye’de başka yer mi kalmadı?
++++++
Yazarları bu gazeteden utanıyor ama...
Akif Beki ve Eyüp Can’ın, son yaşanan öğrenci olaylarında polisi değil üniversitelileri hedef almasına bozulan üç Radikal yazarı, çalıştıkları gazeteden utanç duyduklarını yazdılar.
Yıldırım Türker, Akif Beki içi “Gazetemize iliştirilmiş elden düşme danışman” derken, Eyüp Can’ın yönetimindeki gazetenin “hırsızın hiç mi suçu yok” yayını yaptığını ileri sürdü ve “utanç kütüklerine bir kez daha yazdırıyorlar isimlerini” dedi.
“Kritik zamanlarda ilkesel tutarlılık gösterilip gösterilmediği önemlidir” diyen Özgür Mumcu da “Ama onlar da toplantıyı basacaklarmış” diye mazeretler sıralamanın getireceği tek şey, utançtır“ ifadesini kullandı gazetesini eleştirirken. Radikal’e en sert tepki Sırrı Süreyya Önder’den geldi: ”En fazla çirkinleşenleri sonradan dönenleridir. Halkımız bu tip insanları güzel tariflemiştir: “Sonradan sünnet olanlar, sık sık çıkartıp alametlerini gösterirler.”
Maksatları “radikal” olmak değilse, bu yazarlara da sormak lazım;
Madem kritik dönemlerde ilkeli durmak önemlidir; utanç duyduğunuz gazetede ne işiniz var?
“An gelir”, “duygusal” sebepler, “ilkesel” olanları bastırır mı yoksa!
++++++
Ne mutlu sürüyüm diyene
Türk’üm...
Aaaa, ne ayıp oğlum Türk’üm demek. Hiç utanma arlanma yok mu sende? Sanki Türk’üm demek bir marifet. Niye Türk oluyorsun ki? Olma canım, illa olacaksan başka bir şey ol...
Doğruyum...
Yapma kızım, yalan varken, dolan varken, doğruluk da neymiş? Bak büyüklerine, hiç onlar doğruyu söylüyor mu?
Çalışkanım...
Evladım, bunca işsiz varken çalışmak da ne kelime. Anarşist misin sen? Al sadakanı otur aşağıya.
Yasam...
Yasan, görevini kötüye kullanmaktır yavrum. Meclis’ten daha geçen hafta çıktı, dumanı üstünde tütüyor. Kullan kötüye görevini, cezanı düşürsünler.
Yurdumu özümden çok sevmek...
Yurt sevilmez çocuğum, pazarlanır. Dekar dekar, karış karış satılır.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun...
Varlığın niye kalsın el âleme, üstelik de Türklere. Ver oğluna, kızına. Çil çil altın al, gemicik al, havuzlu villa al...
Ve son: Ne mutlu sürüyüm diyene...
* Işık Kansu / Cumhuriyet
++++++
Omurga bütündür parçalanamaz (!)
Ergun Babahan’ın öğrencilere dayak konusunda hükümeti ve polisi eleştiren bütün satırlarının altına imzasını atarım. Alınması gereken doğru tavrı aldı, omurgalı davrandı. Ancak... (...) Babahan, siyasi konularda, hükümetle ilişkilerde, referandumda, medya eleştirisinde, Ergenekon’a bakışında o kadar esnedi ki... Öylesine yanlış yerde durup, haksız tavırlar sergiledi ki... O kadar kaypak, korkak ve yandaş bir çizgide ilerledi ki... (...) Duruş sahibi olmak bir bütündür. Bir konuda düzgün tavır alıp, bütün başka konularda yalpalarsan ciddiye alınmazsın.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
Sen şimdi golf belgeseli de yaptırırsın...
Türk Hava Yolları’nı da Kobe Bryant tanıtacak; ne var yani olamaz mı?
Çok saygıdeğer TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin de “Türkiye’yi tanıtmak” üzere açmayı planladığı İngilizce haber kanalında, İngilizler’e “Amasya’nın köylerinde gol oynayarak büyüyen çocuklar” belgeseli izlettirebilir pekala!
Tabii yerlerse!
Baktıkça insanın içine buram buram köy kokusu dolduran “milli spor”umuz ne de olsa bugüne bugün golf!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının, yetimin, fakirin, fukaranın hakkını har vurup harman savurmamak olmayabilir ama İngilizce haber kanalı “milli görev” miş çok saygıdeğer Şahin’e göre!
“Çünkü Türkiye çok büyüdü. Gerçekten çevresinde, bölgede etkin bir güç halini aldı. Ama bunu tanıtamıyoruz. Çünkü Türkçe bilmeyen insanlara Türkiye’nin anlatılması daha çok İngilizce ile olur. Artık İngilizce evrensel bir dil oldu. Herkes biraz anlıyor. Her ülkenin bir kanal kurarak kendini tanıtımı söz konusu. Bunda biz biraz geri kaldık diye düşünüyorum.”
“Türkçe bilmeyen her insan mutlaka İngilizce bilir” peşin hükmünden yola çıkarak baştan bir ayağını sakatlayan İngilizce kanal projesi “herkes biraz anlıyor” tespiti ile hepten topallıyor;
Türkiye’yi “herkese biraz anlatmak” mı yani Şahin’in “en iyi” olacağını iddia ettiği projedeki hedefi!
Atatürk’ü Lord Kinross’dan...
Alevileri İrene Melikoff’tan...
Hunlar’ı Lev Nikolayeviç Gumilov’dan...
Attila’yı Marcel Brion’dan...
Osmanlı Tarihi’ni Joseph Hammer’dan öğrenmiş bir ülkeyi kalıp İngilizler’e, Amerikalılar’a, Ruslar’a “biraz anlatmak” milli görev değil olsa olsa milli komedidir Sayın Şahin;
Ortaoyunu!
Bütün tasanız buysa; hiç merak etmeyin onlar damarlarınızda akan kanın değerlerine varıncaya kadar sizi sizden çok daha iyi tanıyor, biliyorlardır zaten, yok yere yormayın kendinizi...
Hem öyle tanıyordurlar ki; golf sopasının üzerinde kırk takla atsanız inandıramazsınız “ata sporu”nuz olduğuna!
++++++
MİNİ YORUM
Yaşasın dosya!
Uzun zaman sonra nihayet Kılıçdaroğlu ile “yolsuzluk dosyası” yan yana geldi. Geçenlerde bir CHP’li yönetici soruyordu; “Kılıçdaroğlu’nu Kılıçdaroğlu yapan Şaban Dişli’lere, Melih Gökçek’lere, Dengir Mir Fırat’lara karşı verdiği yolsuzluk, rüşvet vs. mücadelesi değil mi?”
"Evet” dedim. Yine sordu: “Öyleyse partinin en etkili görevlerinden birini niye rüşvetten yargılanan birine teslim etti?” Eee herşeyi gazeteciden beklemek olmaz, madem öyle bunu da “teslim ettirenler” cevaplandırsın değil mi ama?