Medya istimlak planı
Genel yayın yönetmenleri ve köşe yazarlarının iktidara yakınlıklarını göstermek için kullandıkları uçak fotoğraflarından sonuncusu, mahalle için yeni bir imar planı hazırladığının işareti gibi
Boy sırası desem değil.
Alfabetik sıra; Erdal’ın E’si önde de, Enis’in E’si neden geride o zaman...
TRT usulü, tiraja göre dizdiler desem; en afilli yerde Vakit var, mümkün değil!
Liyakat!.. Sanmam.
Ama belki sadakat sırasıdır:
Önde: Ezelden beri benden olanlar,
Ortada: Sonradan bana dönenler,
Dipte: Bedeni benimle kalbi muhalefette kalanlar...
İhtimal dahilinde. Bu ölçü baz alınarak da belirlenmiş olabilir uçak gazetecilerinin “poz” noktaları...
Veya yeniden tasarlanan mahallenin imar düzeni esas alınmıştır;
Medya istimlak planı!
Benim manşetimden enerji ihalesi geçecekti de, neden onun manşetinden teşvik geçti, şu krediyi benim arka kapağa kaydırsak ya filan diye pürüz çıkarmayanlar; “iktidar baba”nın verdiğine razı gelenler en önde, diğerleri gözden (ee tabii gönülden de) uzakta tutulmuştur belki. Ölçü olarak hangisi kullanılmış olursa olsun, iktidar uçağında, az sayıda bulunan “direkt iktidar sermayesiyle çıkarılmayan gazete”lerden Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu’nun ezilen imajı düzelmiyor. Hem öyle gerilerden depar atmaya hazırlanır gibi, fırsat kollayan, tetikte bir hali var, hem de göze batmamaya çalışır gibi “sığınmış” sanki.
Ben bu duruşu bir yerden çıkaracağım.
Buldum; masal kitaplarından.
Benim o “melül” bakışlardan anladığım, algıladığım, düpedüz “çirkin ördek yavrusu” sendromudur.
Ne yaparsan yap, yerden bilmem kaç fit yukarda çift burgu, üç takla filan da atsan “diğerlerinden daha gri”sin işte arkadaş!
Demek ki neymiş, yazarını da tasfiye etsen, muhabirlerine mesai saatlerinde “toz pembe gözlük” takma zorunluluğu da getirsen, yumoş tankerine de düşsen;
İktidarla kıyılan “köprüyü geçene kadar” tipi nikahlarda keramet olmuyormuş!
Genel Yayın Yönetmenliğine oynadığı günlerde “iki bakan arası” kariyer manzaralı koltuktan aşağısı kurtarmıyorken, ülkenin “en büyük” gazetesinin başına geçirildikten sonra “en dipte” taşınan Berberoğlu’nun şu pozu cümle aleme ibret olmalı. İnsan geldiği gibi gidiyor demek ki... Makamından olmasa da kimliğinden, değerlerinden, mesleğinden gidiyor...
Aslında Berberoğlu için “Kendin ettin kendin buldun” tonundan çalmalı sazı ya; fotoğraftaki hali yıllar öncesinden bir başka nakaratı doladı dilime:
“Ah canım vah canım/Üzme tatlı canını”
“Üçünkü kuşak Alamancı” tabir ettiklerimizin aksanıyla söylüyordu şarkıcı. Belki zihnimdeki bağlantının kaynağı buydu. Berberoğlu da, iktidarın “ehlileştirilmiş muhalif gücü” ihtiyacını karşılamak için “göç ettirilmiş” izlenimi veriyordu ya sözde “yükseldiği” günlerde.
Yükseklik Başbakan uçağının kaç fite çıktığıyla ölçülebilse keşke; ama işte orada, en tepede, biraz arkada kalınca perspektif otomatikman alçaltıyor insanı... Faaliyet alanı “hizmet” sektörüyle sınırlı o “Alamancı” ötekiliği düşüyor beden dilinin her hecesine.
Zaten şarkının devamı tamamlıyor fotoğrafı: “Biliyoruz maddiyat, görüyoruz başını almış / Dönüyoruz hep beraber; dönüyoruz aynı yöne..” Ah canım, vah canım!
***
Baykal’a ilk taşı atacak son kişi(!)
Başbakan Erdoğan’dan sonra Baykal’a ilk taşı AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik attı.
Ne dedi?
Söylediği şu: “Baykal ailenin kutsallığını ve Türk toplumunun değer yargılarını hiçe sayan bir aymazlık içindedir. Şayet kendisine izafe edilenler doğruysa bunun utanç ve mahcubiyetini yaşamalıdır.”
Benim bir iddiam var:
Eğer biri şöyle Hazreti İsa edasıyla ortaya çıksaydı...
Ve en Agah Hun ses tonuyla deseydi ki:
“İlk taşı günahsız olanınız atsın...”
İddia ediyorum:
Böyle bir olay olsaydı, Hüseyin Çelik’in bu taşı atması epey zorlaşırdı.
l Ahmet Hakan / Hürriyet
***
Menderes’i partiden atar mıydı
Mesele CHP meselesi olmaktan çıktı, komplo, gizli çekim, kaset olayının ötesine geçti.. Başbakan fırsat bu fırsat diyerek..
Topu kaptı, geleneksel değerlerin çürümesi, ahlaki yozlaşma, Türk aile yapısının erozyona uğramasına kadar getirdi..
Belli daha ilerilere de götürecek..
Eline, ’beline, diline sahip olmayanlarla yola çıkılmaz’ diyerek frene basmayacağının mesajını verdi..
Bu arada.. Başbakan’ın ’partimde olsa derhal ihraç ederim’ sözüne takıldım kaldım.. Resmen evliyken başka bir kadınla birlikte olanları mı kastediyor.. Yasak aşk dedikleri ilişkiye girenleri.. Yoksa ’gizli çekime’ maruz kalanı mı? Burayı anlamadım..
Demokrasi kahramanları
Çünkü aklıma hemen merhum Adnan Menderes geldi..
Hani Menderes, Özal, Erdoğan’ın resimlerini yan yana koyup altına ’demokrasi kahramanları’yazıyorlar ya..
Demokrasi tarihinin başlangıcına koyuyorlar.. Başbakan, Menderes’in devamı olduğunu sık sık söylüyor..
İşte o!.. Başbakan’ın yaklaşımına göre..
Adnan Menderes de ahlaksız ilişki içindeydi.. Beline sahip olamamıştı, muhafazakâr toplum yapısıyla bağdaşmayan bir yaşam tarzı içindeydi.. Çürümüşlüğü, ahlaki yozlaşmayı, yasak aşkı meşru hale getirmişti..
Bebek davasını hatırlayın
Menderes’in evli olduğu kadın Berin Hanım’dı, ama yasak aşkı da Ayhan Aydın’dı.. 1951 yılında başlayan ilişkileri 27 Mayıs ihtilaline kadar sürdü..
Ayhan Aydın, Menderes’ten hamile kalmış ama doğum esnasında çocuğu ölmüştü..
Yassıada duruşmalarında Menderes yüzünden de yargılandı..
Bebek davasını hatırlayın..
Tanık olarak Ayhan Aydın, Yassıada’da aynen şöyle demişti: “Adnan Menderes’i 1951’de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Ancak hangi vicdansız üzerine titrediği bebeğinin öldürülmesine razı olabilir.”
Merakım şu..
Türk toplumunun midesi bu kadar geniş mi diye soran Başbakan..
Merhum Adnan Menderes’i de kulağından tutup partisinden atar mıydı?
Onun da kendi evi değildi
Başbakan sık sık Menderes’in devamı olduğunu vurgularken.. Menderes gibi demokrasi kahramanı olduğunu söylerken, merhum başbakanın ’yasak aşk’ ilişkisini özel hayattan mı saydı?
Baykal’ı eleştirirken; ’bu özel hayat değil, kendi evi değil’ dedi..
Biliyoruz ki, Adnan Menderes de Ayhan Aydın’la kendi evinde birlikte olmuyordu..
O zaman o da özel hayat değil..
l Mehmet Tezkan / Milliyet
***
Gizli tanık:
Taha Kıvanç
Fehmi Koru, Yenişafak’ta Taha Kıvanç ikinci kimliği ile yazdığı yazıda . “Gazetecileri patronuna gammazlayan gazeteciler tanımına uyan birileri var mı medyada?” diye sormuş. Şaka değil!
Ciddi ciddi... Hatta Ertuğrul Özkök ve Oktay Ekşi’ye “Böyle biri yok” diye kafa da tutmuş. “Var diyen iddiasını ispatlasın veya tanık göstersin.. Acaba kim, nerede Aydın Doğan’a “Ertuğrul’u at, onun yerine beni getir” demiş? Ya da, “Oktay Ekşi işe yaramaz biri, onu gönder de beni başyazar yap” aklını kim, nerede vermiş Aydın Bey’e?” diyor. Konunun açıklığa kavuşması için Aydın Doğan’ın tanıklığı şartmış... Gördüm ama böyle uyanğını görmedim. Kimse “gammazcı Aydın Doğan’ın kulağına fısıldadı” demiyor ki zaten. “Gammazcı”, gazeteci sıfatıyla edindiği köşe(ler)den yapıyormuş bu işi.
Tanıksa günde kaç bin “tıklayanı” varsa hepsi tanık. Ha ille de ismiyle cismiyle lazım diyorsa... Malum bu ara “tanığın” gizlisi makbul. Aradığınız tanık şu anda aynadan sizi izliyor olabilir Fehmi Bey;
Kod adı: Taha Kıvanç!
***
Gökyüzünde
kınama
Adnan Menderes, Başbakan ve evli, 50 yaşında... Yine evli 25 yaşında bir opera sanatçısı kadını bir davette görüyor.
Kadın güzeldir, dişidir.
Başbakan Adnan, çapkındır.
Ege’de toprak ağasıdır.
Başbakan Adnan Menderes, Ziraat Bankası Genel Müdürü’nün verdiği davette “Kim bu kadın” diye sorduğu anda dalkavuklar niyeti anlıyorlar. 20 yıllık evli 3 çocuk babası Başbakan, başbakanlığının gücünü kullanarak kadının operada görevli 6 yıllık kocasını, bir gece, bir görev için evden uzaklaştırıyor ve buluşmalar başlıyor. Kadının evine devletin siyah makam otosuyla geliyor.
Başbakan Adnan eşinden ayrılmıyor.
İlişki böyle sürüyor.
Bu zinayı yapanı yeryüzünde sahiplenen şimdiki Başbakan, Deniz Baykal’ın kasetini gökyüzünde kınıyor.
Siyaset tarlası böyle!
l Necati Doğru / Sözcü
***
Hasan Cemal’e tek bir soru
Medya yine Hasan Cemal mevsimini açtı. Önce gazetesi Milliyet manşetten ’Türkiye’nin Asker Sorunu’nu duyurdu, sonra devamı geldi.
Bu aralar bol bol Hasan Cemal söyleşisi okuyacağız, hazırlıklı olun.
Deniyor ki Hasan Cemal bu kitabında özeleştiri yapıyor... Evet, dört cümleyle!
Hangi özeleştiri... Hasan Cemal’le bol bol söyleşi yapılıyor ve özeleştiri kültürü övülüyor.
Ben de şunu sormak istiyorum:
Değişim dönüşüm insana özgü ama her 10 yılda bir ’Ben yanlış düşünmüştüm şimdi özür dilerim’ diyen birinin bugünkü düşüncelerinden de bir 10 yıl sonra vazgeçmeyeceği ne malum?
l Oray Eğin / Akşam
***
Eleştirenler Cumhuriyet’le sorunlu
Neden bir konu, bir sorun çerçevesindeki farklı unsurları birbirinden ayırıp tartışamıyoruz, anlayabilmiş değilim!
İktidarın muhalefet partisi başkanına yönelik hukuksuzluğu aydınlatma görevi vardır.
Nokta.
İşin ahlaki boyutunun siyasal tartışma malzemesi yapılması yakışıksızdır.
Nokta.
(...)
CHP’nin tüketilmesi veya kendini tüketmesi, Türkiye’de siyaset sahnesinde, müthiş bir boşluğun ortaya çıkmasına neden olur.
Bundan kimse medet ummasın, zira, bu türden bir boşluk, Türkiye’de mevcut siyaset krizini hafifletmez, tam tersine azdırır.
Bu noktada, açıklığa kavuşması gereken diğer bir husus, CHP’nin siyaset sahnesinde doldurduğu yerin “sol” siyaset değil, Cumhuriyet rejiminin “kurucu değerlerini temsil eden parti” olma iddiasıdır.
O nedenle, bugüne kadar CHP’ye yöneltilen “gerçek sosyal demokrat”parti olup olmadığı yönündeki eleştiri ve zorlamalar isabetsizdir.
Bu eleştiriyi en çok dillendirenlerin, Cumhuriyet’in kurucu ilkeleri ile sorunlu olan, sağ-muhafazakârlar olması da ayrıca anlamlıdır.
l Nuray Mert / Hürriyet
***
Tayyip Erdoğan da gider
Baykal’ın istifasında hükümeti sorumlu tutması ve “Bunu çıkarın ortaya” demesinden sonra Başbakan Erdoğan çok sert bir açıklama yaptı.
Burada en dikkat çekici nokta, Erdoğan’ın ilk defa içinde hakaret geçen bir konuşmayı irticalen yapmaması, kâğıttan okumasıydı.
Demek ki hakaret dolu bu
konuşma üzerinde çalışılmış ve metin
haline getirilmişti.
Acaba Erdoğan Baykal’ın kaset konusunda hükümeti sorumlu tutmasına mı çok
öfkelendi yoksa Pensilvanya göndermesine mi?
Baykal madem kendisine moral veren bir mesajdan söz edecekti, Pensilvanya yerine Amerika’da yaşayan bir din adamından söz edebilirdi. Öyle yapmadı, bilerek “Pensilvanya” dedi.
Bu Amerika’nın da AKP’den umudunu kesmeye başladığının
bir mesajıydı.
Erdoğan ve çekirdek kadrosu bu mesajı alacak kadar akıl ve izan sahibidir.
l Can Ataklı / Vatan
***
MİNİ YORUM
Timsah gözyaşları
Fenerbahçeliler ellerinde bildiğiniz kanlı canlı timsahlarla gelmiştiler Şükrü Saraçoğlu stadına. Fenerbahçelilerin psikolojisini bozan bütün o “oldu da bitti maşallah” girişimlerini kınıyorum, bir faciadan en azından “dönülmüş” olmasına şükrediyorum ama en çok çeneleri bağlanmış, taraftarların deyimiyle “evcilleştirilmiş”
o hayvanlara ne olduğunu merak ettim maçtan sonra; sahaya dökülen gözyaşları onlarınkiler miydi dersiniz!