Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Meclis’te Türkçe konuşulur!

Kimi milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kürtçe konuşma ısrarını sürdürüyor... Biri çıkıyor “Ne Anayasa, ne yasa, ne Lozan’daki antlaşma benim dilime, kimliğime gem vuramaz. Biz bu dil için buradayız” diyor... Bir diğeri yine Meclis kürsüsünden “Arkadaşım Kürtçe konuştuğu için gerildiniz; buna alışacaksınız; daha çok gerileceksiniz...” benzeri sözler
ediyor.
Bu kişilere göre sanki Türkiye -birleşmiş bile değil- tesadüfen bir araya gelmiş ‘milletler’ topluluğu karargâhı! Böyle bir anlayış olabilir mi?
Ana dil kutsaldır. Bir insan ana dilini elbette konuşabilmeli. Konuşabilmeli ama resmi dili başka olan, yurttaşı olduğu bir ülkenin Meclis’inde değil! Bağrında pek çok millet barındıran Osmanlı’da da yoktu böylesi. Devletin resmi dili Türkçe idi! Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda yalnız Türkçe konuşulurdu!
Sevgili okurlarım, Osmanlı Meclisi’ndeki durumu anlatmak için; Ünal Tanık’ın, Haber7 sitesinde 26 Şubat 2009’da yayımlanan, çok beğendiğim yazısından bir bölümü sizlere sunuyorum. Buyurun efendim
okuyalım:
“(...) Osmanlı tarihine baktığımızda bu konuda iki somut örnek var. Birincisi I. Meşrutiyet’in başında yaşanıyor. Hatırlanacağı gibi, I. Meşrutiyet 23 Aralık 1876’da ilan ediliyor. Ama Meclis-i Mebusan’ın toplanması ise 19 Mart 1877’de oldu. Osmanlı Meclisi, şimdiki gibi yalnızca Anadolu’nun temsilcisi değildi. Arap yarımadasından tutun, Balkanlar’a, hatta Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir coğrafya henüz Osmanlı haritası içinde idi. Dolayısıyla Arapça’dan Kürtçe’ye, Bulgarca’dan Sırpça’ya kadar birçok dili konuşan halkların temsilcisi Osmanlı Meclisi’nde idi.
Bu dönemde, yeni seçim kanunu hazırlanırken Arap kökenli mebuslar, müzakere ve yazışma dilinin yalnızca Türkçe olmasından duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Kendilerinin Türkçe bilmediğini beyan eden milletvekilleri, Türkçe’nin yanı sıra Arapça’nın da olmasını istediler.
O dönemde Meclis Başkanı koltuğunda oturan (bir dönemin ünlü sadrazamı) Ahmet Vefik Paşa’nın onlara verdiği cevap çok net oldu:
“Aklınız varsa dört yıla kadar Türkçe öğrenirsiniz. “ (Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesinden aktaran İlber Ortaylı, Osmanlı Barışı, Timaş Yayınları, 3. baskı, s; 174)
Benzeri diğer olay ise II. Meşrutiyet döneminde yaşandı.
Şam mebusu Abdülhamit Zöhravi, Türkçesi çok zayıf olduğu için Arapça konuşup konuşamayacağını öğrenmek istiyor. ” Hayır “ cevabını alan Zöhravi, Bağdat doğumlu olan Mahmut Şevket Paşa’yı kastederek, ” Ben de Harbiye Nazırı Paşa hazretleri gibi küçük yaşımda İstanbul’a gelse idim Türkçem kuvvetli olurdu “ diyor. Bu çıkışa Meclis Başkanlığı koltuğunda oturan Ahmet Rıza Bey, bugünkü gerekçelere benzer bir cevap veriyor. Özel hayatlarında istedikleri dili konuşup yazabileceklerini hatırlatan Ahmet Rıza Bey, “Meclis-i Mebusan’da yalnızca Türkçe konuşulur” diyor. (Cemal Kutay, Örtülü Tarihimiz, 1975, s. 204)
TRT Şeş açılımı, Kürtçe eğitim ve öğretime sıcak bakılması, hükümetin bazı yeni adımlar atması, BDP’lilere bu cesareti vermiş görünüyor. Ama Osmanlı’nın vermediği özgürlüğü Cumhuriyet Türkiyesi’nin vermesini beklemek mümkün değil.
Meclisler ortak anlaşma ortamları. Aynı dili konuşanların (bile) birbirini anlamada neler yaşadığını hep birlikte görüyoruz. Buna bir de dil karmaşası girerse, durum neye dönüşür?”
Bu soruyu da ben yanıtlayayım:
Babil Kulesi’ne!
İliştiri: Sonsuzluğa göçen Irak Türklerinin sesi, değerli dostum
Abdurrahman Kızılay’ın durağı uçmak olsun.
Haftaya buluşmak dileğiyle...

Yazarın Diğer Yazıları