Maymunlar cehennemi

İzmir’in işgaliyle görevlendirdiği kuklası Aleksandros bağıra bağıra ölünce “Bir maymun çırmığı, İstanbul’u kaybetmemize mal oldu” diyen Winston Churchill’den ibret alın devlet katında maymun barındırmayın!

Konstantin...
Yunan Kralı’ydı.
Kayzer’in kız kardeşiyle evliydi; Alman İmparatoru’nun hem eniştesi, hem kuklasıydı. Kayzer ne derse onu yaptığı için, İngilizlerin yanında yer almadı. İngilizler baktı ki, bu kuklayla olmuyor, başka kukla buldular. “Efendi gibi çekil, yoksa seni
devirip, Venizelos’u başa geçireceğiz” dediler.
Buldukları kukla, Venizelos değildi
aslında...
Kral’ın küçük oğlu Aleksandros’tu.
Konstantin tırstı.
Kendisi gibi Alman kuklası olan büyük oğlunu da yanına aldı, Almanya’ya sığındı.
Aleksandros hayırlı evlattı!
Babasını yolcu etti...
Tahta geçti.
*
Lay lay lom bi arkadaştı.
Tahtın yaşayan iki vârisi varken,
kral olma ihtimali bulunmadığı için,
piyangodan kral olana kadar Yunanistan’a uğramıyor, Oxford’da okuduğu için İngiltere’de yaşıyor, tenis oynuyor, futbol maçlarına gidiyor, otomobil yarıştırıyor, para saçıyor, kızlarla gününü gün ediyordu.
Kafaya tacı taktılar.
İplerini Venizelos’a verdiler.
Venizelos, İngilizlerle işi bağlamıştı, “Takıl bana, seni İzmir’de krallar gibi yaşatıcam” dedi, tuttu kolundan bu kazmayı, İzmir’i işgal ettirdi. İngilizler Venizelos’u kullanıyor, Venizelos İngilizleri
kullanıyordu. Anadolu’da gözü yoktu, n’aapsın çorak toprakları, patlıcan ekecek değildi herhalde, hiç acelesi de yoktu, gözü İstanbul’daydı. Osmanlı paketlendikten sonra, kurşun bile sıkmadan oturduğu Ege’nin ve
ardından İstanbul’un tapusunu alma niyetindeydi.
Bizim İngiliz kuklası padişah, Mustafa Kemal’e idam fermanı çıkardığında... Öbür kukla Aleksandros, sarayında, sevgili köpeği Fritz ile oynuyordu; bi de maymunu vardı, Moritz.
*
Maymun Moritz, köpek Fritz’i
kıskandı, saldırdı, Kral araya girdi, ayırmaya çalıştı, maymun dolmuş iyice tabii, bu saatten sonra kralını tanımam dedi, Kral’a da girişti... Kral’ın yüzü gözü haşat oldu, kan revan... Maymun köpeği öldürdü, askerler de maymunu vurdu.
Gel gör ki, kan zehirlenmesi olmuştu, İzmir’i işgal emrini veren kukla, bağıra bağıra öldü.
Konstantin, maymuna dua ederek, eskisinden güçlü şekilde geri geldi, tahta oturdu. Hadi bakalım, Venizelos topladı bavulu, İngiltere’ye sığındı. İngilizler mecburen, üç maymunu oynadı, tahttan indirdikleri Konstantin’in tahta oturmasına ses çıkaramadı. Üstelik, dünya savaşı bitmişti, Almanlar ayvayı yemişti, dolayısıyla, artık Konstantin’i de kendi çıkarları için maymuncuk olarak kullanabilirlerdi. Pek beğendiler bu fikirlerini...
Şampanya patlattılar.
Gel gör ki, maymun sayesinde tahta dönen Konstantin, maymun iştahlıydı, masada paylaşımı beklemedi, kendini başkomutan ilan etti, “mahvoluruz” diyen subaylarını dinlemedi, kahraman edasıyla Anadolu’ya saldırdı.
Mustafa Kemal, işte bu hatalı
hamleyi bekliyordu... İzmir’e ve İstanbul’a yerleşmiş, durarak savunma yapacak olan işgal güçlerini söküp atmak zordu. Hiç tanımadıkları Ege coğrafyasına yayılan Yunan ordusunu, salam
gibi dilim dilim doğrayacağını
biliyordu. Öyle yaptı. Önce durdurdu, sonra süvarileriyle aralarına girerek, birbirleriyle bağlarını kopardı, sırtı
boşta kalan paniğe kapıldı, İzmir’e doğru kaçmaya başladı...
Hoş gelişler ola, ittirdi, denize döktü.
Kukla mucidi ve suçu başkasına yıkma uzmanı Winston Churchill, şu tespiti yapmak zorunda kaldı: “Bir maymun çırmığı, İstanbul’u kaybetmemize ve 250 bin insanın ölümüne mal oldu!”
*
Siz siz olun... Bedelini kanla-canla ödediğimiz cumhuriyetimize sahip çıkın, aman diim, devlet katında maymun barındırmayın.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++

Devleti kuran partiniz liboşlar, işbirlikçiler; iç ve dış mihrakların tüm saldırılarına karşın iktidar olabilmek için çırpınmaktadır... Yani yine de rahat uyuyun paşam; en azından yoksullaştır-köleleştir tuzağına düşmeyen yüzde 42’lik bir kitle, Cumhuriyet’in üzerine çöreklenmeye çalışan karanlığı aydınlatmaya
devam etmektedir...
* Mehmet Faraç / Cumhuriyet

++++++

87 yıl önce ülkeyi nasıl yöneteceğimize Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde karar veriyorduk...
87 yıl sonra ABD’ye ve AB’ye sormadan karar alamaz olduk!

* * *

87 yıl önce geleceğimiz vardı...
87 yıl sonra yarının ne getireceğini bilemez olduk!
* Mustafa Mutlu / Vatan

++++++

Eskiden bu haber manşet olurdu
Medya üzerindeki baskının hangi boyutlara ulaştığını gösteren ilginç bir gelişmeden söz etmek istiyorum:
AKP Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesini değiştiren teklifi AKP grup yönetimi tarafından da kabul edilip TBMM Başkanlığı’na sunuldu.
Bu kanun maddesi, “görevini kötüye kullanan” kamu görevlileri ile belediye başkanlarına verilecek cezaları tespit ediyor. AKP milletvekilinin teklifi, görevini kötüye kullanma suçu işlediği tespit edilen kamu görevlileri ve belediye başkanlarına verilecek cezalarda indirim yapılmasını sağlayacak.
Teklifin böyle verilmesinin bir tek amacı var: Görevini kötüye kullandıkları mahkemelerde tespit edilen belediye başkanları ve memurlar, görevlerini sürdürmeye devam edebilsinler!
Hatırlar mısınız bilmiyorum, bu konu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu arasında yapılan bir telefon konuşmasında da geçiyordu.
“Telekulak”a yakalanan konuşmada “görevini kötüye kullanma suçu” ile ilgili cezaların indirilmesi meselesi konuşuluyor, Gökçek, “fitillememek için” Kuzu’dan bu suçtan yargılanmakta olan milletvekillerinin listesini istiyordu. Şimdi AKP öncesi günlerimizi hatırlayalım: Böyle bir olay daha önceki iktidarlar döneminde yaşansa gazetelerin tümünde manşet olurdu. “Görevi kötüye kullanma suçunu” affetmeyi ve bu suçu işleyenleri işbaşında tutmayı hedefleyen bu girişim eleştirilir, teklifi veren de verdiğine pişman edilirdi. Ama artık AKP’nin “özgürlükler ülkesi” nde bunu manşetlere taşımak mümkün değil. Medyanın bir bölümü iktidarın “hık deyicisi” olmuş, öbür bölümünün üzerinde de ağır bir baskı var.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet


++++++

Bulut’un kalesine gol yağmuru
Fatih Altaylı’nın Habertürk’te Murat Bardakçı ile sunduğu Teke Tek Özel’e Ertuğrul Özkök’ü davet etmesini “biat” etmek olarak yani bir anlamda “yenilgi” sayarak yorumlayanlar oldu...
Ama ya zafer gecesiyse Özkök’lü yayın Altaylı’nın... Ya aralarına giren onca yenilir yutulur olmayan yazıya, sataşmaya, lafa/söze rağmen Altaylı-Özkök ikilisini biraraya getiren “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesiyse! Ya başında Yiğit Bulut’un bulunduğu Habertürk TV’ye, Yiğit Bulut’a rağmen Ertuğrul Özkök’ü çıkararak Ciner Yayın Holding’te “kimin borusunun öttüğünü” göstermekse Altaylı’nın bütün derdi!
Yiğit Bulut’un edilmedik hakaret bırakmadığı Ertuğrul Özkök, Balçiçek’in yayınına konduktan sonra bir de saatlerce Teke Tek Özel’de ağırlandığına göre Bulut’un elindeki borunun vuvuzela gibi kurugürültü çıkarmaktan ötesine yaramadığı tescillenmedi mi şimdi! Özkök Habertürk’te başlasa, başlamasa ne gam mı Altaylı’ya; atılan gol 2, yenilen gol 0!


++++++

Kemalizm’den vazgeçelim...
Başbakan’ın danışmanları da böyle mi bilmiyorum ama akıl hocalığı yapmaya çalışan medyacıların önerileri feci.. Eğitim seviyesi yükseldikçe hayır oylarının da yükselmesini bakın neye bağlamışlar.. Diyor ki; Nasıl olur da eğitim düzeyi yükseldikçe, insanlar demokrasi düşmanı, hoşgörüsüz ve tutucu hale gelir? Yani AKP yanlısıysan demokratsın.. AKP’nin karşıtı bir çizgide durursan, hele hele eğitimliysen faşistsin!..
Ölçüleri bu..
Eeee, ne yapmalıymışız..
Başbakan’a öneriyor: Gençler Kemalist ideolojiye maruz kaldıkça demokrasiden uzaklaşıyor.. Eğitimden vazgeçmeyelim, hemen Kemalizm’den vazgeçelim.. Madem okur-yazar olmayanlarla ilkokul mezunları daha demokrat, daha hoşgörülü, daha uzlaşmacı, liseliler de durumu idare ediyor.. O zaman uğraşmaya gerek yok, üniversiteleri yavaş yavaş lise seviyesine indirelim.. Zaten gidişat o yönde.. Bu iş tamamlanana kadar da eğitimlilerin anasını belleyelim ki sesleri çıkmasın.. Bu sayede demokrasi hızla geliversin!.. Memleketin tümü demokrat olsun!..
* Mehmet Tezkan / Milliyet


++++++

Atatürk’ün sesi bize her zamankinden uzak
Her ne kadar Cumhuriyetin 87. yılının arifesinde, Atatürk’ün gerçek sesini, bulunmuş kimi kayıtların temizlenip, düzeltilmesi sayesinde yeniden duyduysak da kanmayalım!
Mustafa Kemal’in gerçek sesi ve ilkeleri, Cumhuriyetin 87. yılında bize her zamankinden daha uzaktır. Cumhurun kendi yöneticilerini kendisinin seçtiği Cumhuriyet hâlâ devam etmektedir. Ama bu Cumhuriyet acaba 87 yıl önce ilan edilen o Cumhuriyet midir? Yoksa o Cumhuriyetin bütün temel ilkelerini reddeden, bazılarının egemen kılmaya çalıştıkları yeni bir cumhuriyeti mi yaşamaktayız? Daha açık deyişle, 2. Cumhuriyet, yavaş yavaş alıştıra alıştıra geldi de biz mi farkında değiliz?
* Ali Sirmen / Cumhuriyet


++++++


Cumhuriyet’teki ilk yazısında Cumhuriyet’i yazdı
Başınızı dört bir yana çevirip bakın; her şey Cumhuriyetin eseridir...
Şu şehirler, şu kasabalar, şu yollar, şu otomobil fabrikaları, şu üniversiteler, şu okullar, şu hastaneler...
Şu okul bahçesinde oynayan
çocuklar...
Şu üniversiteli kız...
Şu sırtında bilgisayar çantası olan oğlan...
Son lokması ağzında, saçına tokasını takarken işine koşan kadın... Şu alnında yaşamın derin çizgilerini taşıyan duraktaki adam...
Ben...
Siz...
Hepimiz...
*
Türkiye Büyük Millet Meclisi...
Cumhurbaşkanı...
Başbakan...
İktidar, muhalefet, siyaset, seçim sandıkları, tümü Cumhuriyetin eseridir...
Cumhuriyetin koltuğuna oturmuş, Cumhuriyete burun kıvıran badem bıyıklı... Cumhuriyet olmasaydı inek güdecekti, Cumhuriyet adam etmiştir onu...
Cumhuriyetin eseridir...
Övünerek yaptıklarını söyledikleri her şey, ama her şey cumhuriyetin eseridir...
Türbanlısı...
Cüppelisi...
Yobazı dahi...
Tümü Cumhuriyet’in sağladığı özgürlük ortamının eserleridir...
*
“Çok iş yaptık” diyor cumhuriyete kızan ahmak...
Sekiz senede mi büyütüp de yetiştirdin; ekonomistleri, bankacıları, profesörleri, bürokratları, gemi, uçak, makine mühendislerini?.. O yolları yapan şantiye şefini, o dozer şoförünü, o haritacıyı, o kısım amirini, o plancıları?..
Pekiiii...
Cumhuriyet olmasaydı hangi toprak üzerine yapacaktın yol, hangi toprak üzerine kuracaktın fabrika?.. Hangi özgür-bağımsız ülkenin, hangi çağdaş okullarında büyümüş, hangi Batı gibi üniversitelerde okumuş insan gücü sana “çok iş yaptık” deme olanağını verecekti?..
*
Cumhuriyeti yıkma hevesiniz için dahi ona muhtaçsınız..
Onun demokrasisinden yararlanmak, onun özgürlük ortamına sığınmak, onun kurumlarını ve kurallarını kullanmak, onun koltuklarına oturmak, onun kıyafetini giymek, onun çatısı altında durmak zorundasınız...
Cumhuriyetin gücü de buradan gelir...
Bu yüzdendir; yıkamazsınız Cumhuriyeti...
* Bekir Coşkun / Cumhuriyet

++++++

MİNİ YORUM
O fotoğraf...
Bugünkü muhtemelen bütün gazetelerde yer alacak olan o fotoğrafta Tayyip Erdoğan’la Kemal Kılıçdaroğlu’nun birbirine sırt dönmüş olmasından daha önemli olan bir ayrıntı var; ortadaki “Atatük”ün iktidar ile muhalefetin “arasına girmiş” gibi gözükmesi... Muhalefetin kimi garip söylem/eylemleri Atatürk çizgisi ile bağdaşır bağdaşmaz ayrı konu; ama fotoğraf ortada...

Yazarın Diğer Yazıları