Mayın eşeği kayması

Ayağımızın altındaki muz kabuğu ya eksenimizi değil bilincimizi kaydırıyorsa!.. Ve bu yolculuk
mekanda değil de zamanda oluyorsa!.. Ya “Eşek Türk”leştiremedikleriyse vagonlardan atılanlar!
Bir muz kabuğu var ayağımızın altında... Bastıkça kayıyoruz bir yerlere... Sonrası malum; popo üstü, hoppadanak aşağıya!..
Da...
Bu muz kabuğu üstündeki seyahat mekanda mı oluyor acaba; zamanda mı?
Ve yolcusu “eksen” denen zamazingo mu acaba; “bilinç” mi?
Bana kalsa, bırakın derim doğuyu-batıyı- kuzeyi-güneyi; sınır güvenliğini, bölünmez bütünlüğü, her türlü jeo-stratejik çıkarı gereği, yüzünü döneceği yönü konjonktürel olarak belirleyebilme kabiliyetine erişmeye başladıysa bu ülke, ne mutlu!
Değişmez müttefik, ebedi dost gibi uluslararası ilişkilerde hiçbir gerçekçi karşılığı olmayan edebiyat parçalamalarından vazgeçip, pazarlık edebilir, elinde kart biriktirebilir yahut yaradılıştan olan kartları oynayabilir hale geldiyse; ne var korkacak?
Türkiye’nin “ABD’ye rağmen” sınır komşusuna yaptırıma yanaşmaması mıdır korkutucu olan?
Pencerelerimizden bakınca Washington’u değil de Tahran’ı görme ihtimaline mi kahırlanmalı gerçekten bu kadar?
“Doğu” diye lanetlenen yere baktığımda “doğu”yu göremiyor olmak işkillendiriyor beni; beynimin içinde durmadan cevabını arayan bir soru: “Osmanlıcılık fikrinin devletin resmi ideolojisi haline dönüşmesi Tanzimat Fermanı’ndan sonraya denk gelmiyor muydu?”
Yani “Batılılaşma” da bir “ümmet gemisi” değil miydi imparatorluk sahillerine yanaşan?
Doğulu Osmanlı’yı doğulular mı parçaladı?
Yoksa hamiliğini üstlendiği doğuluları kullanarak batılılar mı? O zaman doğu nereye düşer, batı nereye be usta?

Doğunun batısı
Bir eliniz Ahmedinecad’ın, diğer eliniz Barzani’nin omzundayken, kabusunuz olan manada “doğulu” bırakmazlar sizi ağlaşmayın.
Yeşil tonlarına en yakın durduğumuz zamanları hatırlayın, 80’leri:
ABD ile Sovyetler Birliği düşman...
Sovyetler’in Ortadoğu’daki eli-kolu; Suriye.
Peki Suriye’nin destekçisi?
ABD’ci Suudiler!
Bu coğrafyadan su değil de zift fışkırdığı sürece bu denklem değişmez; sıkmayın tatlı canınızı, siz isteseniz de, yapıştığı paçanızdan düşmez “batı”, “doğu”ya yar etmezler sizi!
“Amerika’ya rağmen” İran’ın yanında yer alan Türkiye ile, hem 4 yılda 67 milyar dolar vaad eden petrol rezervinin üstünde, hem de ABD’nin kucağında oturan Barzani’yi konuklayan Türkiye’nin aynı olması kapı gibi garanti belgesidir elinizdeki, koyun yastığınızın altına kaçmasın uykularınız...
Tabii uyumaksa maksadınız!..

Film şeridine dikkat
Ha aldıysanız uykunuzu;
Uyanık bir hayata, Türkiye, İran’ın “yeniden tanzimi”nde rol almaya yanaşmadığı için değil de fırsattan istifade “Türk Araps’sız yaşayamaz” açılımını fırına vermeye çalışmalarından korkarak başlayın...
Bu ikisini birbirinden ayırarak...
Türkler Gazze sahillerinde kurşunlanırken, Marmaris sahillerine demirlemiş yatlarında güneşlenen Arap şeyhlerine baktığınızda...
Türkler Üsküdar sahilinde kılıçtan geçirilirken, saray avlusunda sefa süren devşirmeleri hatırlıyorsanız korkun!
Bir an için bile olsa, Türk Arap Forumu’nda konuşanın AKP’nin değil de Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin Genel Başkanı sandıysanız korkun...
Meydanları dolduranların elleirndeki ’karanlık’ bayrakların, “insanlık aşkına” kalkmadığını hissettiren bir şüphe beliriyorsa içinizde; Menemen geliyorsa gözünüzün önüne...
Gazete manşetlerine dizilen gazeteci “kelle” lerine bakınca, “kelle”si alınan gencecik bir subayı hatırlıyorsanız ve Derviş Mehmet’i...
TRT’nin Kürtçe, Arapça, Farsça yayınlarını bir “mozaik”in taşları gibi görmeye başladıysanız...
Türklüğü yeniden tanımlayacaklarını söyleyen kadını dinlerken Maarif Nazırı Rumbeyoğlu Fahrettin’i de duymaya başladıysanız: “Okul kitaplarından Türk kelimesini çıkarın... ”
“Ben Gürcü’yüm, karım Arap” diyen devlet büyüğü, “Babam Arnavuttu , anamsa Çerkez, bilmeyen var ise öğrensin herkes” diyen Şurâ-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik’i andırır gibi olduysa...
Bu vatan için ölen de siz, bu vatanda hor görülen de sizken, “mayın eşeği” saymaya başladıysanız kendinizi...
Ve bu duygu size hiç de yabancı gelmiyorsa... Ziya Gökalp’in aktardığı 2 asırlık hikayeyse tekerrür eden: “Tanzimatçılar ona: ” Sen, yalnız Osmanlısın. Sakın, başka milletlere bakarak, sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin anda, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına neden olursun! demişlerdi. Zavallı Türk, “vatanımı kaybederim” korkusuyla “Vallahi Türk değilim, Osmanlılıktan başka hiçbir topluluğa ait değilim” demek zorunda kalmıştı.“
Yeniden ”Eşek Türk“leştirilmekten korkun!

Borcunuzu ödeme vakti
Tarih 20 Ekim 1927.
Bakın ne diyor Mustafa Kemal Nutuk’ta:
”Efendiler, yabancılar Hilafete saldırmıyorlardı. Fakat, Türk milleti saldırıdan kurtulamıyordu. Hilafete saldıranlar, Müslüman milletler içinde Türk’ü çekemeyenler değildi. Fakat Çanakkale’de, Suriye’de, Irak’ta İngiliz ve Fransız bayrakları altında Türklerle vuruşanlar bu Müslüman milletlerdi.”
Onun içi korkun... Hakkınız... Ama sinmeyin... Korkularınız sayesinde derin uykulardan uyanmak da en büyük ödeviniz... En büyük borcunuz Cumhuriyet’e!..

+++++

PKK’yı unutmak eksen kaydırmasıdır
Başbakan 10 yıl önce Türkiye’nin neredeyse Suriye ile savaşın eşiğine geldiğini söyledikten sonra dedi ki; “2002 sonunda hükümeti devraldık. Esat kardeşime dedim ki ’Gel şu meseleleri masaya yatıralım. Bir görüşelim neymiş bu meseleler, bir görelim.’ Türkçede bir deyim vardır; incir çekirdeğini doldurmaz. Evet, Türkiye ile Suriye arasındaki sorunların adeta incir çekirdeğini doldurmadığını, çözümsüz hiçbir sorun olmadığını gördük.”
Abdullah Öcalan’ın hamisi kimdi?
Suriye..
Öcalan örgütünü nereden
yönetiyordu?
Şam’dan..
PKK militanları nerede yuvalanmıştı?
Suriye kontrolündeki Beka Vadisi’nde..
Nerede eğitiliyorlardı?
Suriye kontrolündeki Mahsun Korkmaz Akademisi’nde..
Türkiye topraklarında saldırı düzenleyen, can alan militanlar işlerini bitirince nereye kaçıyordu?
Suriye’ye..

* * *

Ankara, Suriye’yi uyardığı halde yıllar boyu Apo bizde değil, Şam’daki adresini biliyorsanız verin diye dalga geçen kimdi?
Esat kardeşin babası.. Hafız Esat..
16 Eylül 1998’de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Ateş tam Suriye sınırında; sabrımız kalmadı dedi..
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel 1 Ekim’deki Meclis açış konuşmasında; sabrımız taşmak üzere diyerek onayladı...
Türkiye, Suriye ile savaş eşiğine böyle geldi..
Bütün bunları yaşanmamış saymak.. Hele hele incir çekirdeğini doldurmayan sorunlar nedeniyle Türkiye’nin Suriye ile savaş noktasına geldiğini ima etmek.. Biz geldik çözdük demek.. Eksen kaydırmasıdır..
* Mehmet Tezkan / Milliyet

+++++

Kim Rusçu kim İrancı kim Amerikancı
Başbakan (da) “ABD’nin Irak işgali”ni eleştiriyor: “Dul ve yetimlerin hesabını kim verecek?” Oysa ABD’de Irak işgalinin “Koalisyon ortakları” arasında hep Türkiye de vardı; hop BOP mop; unuttunuz mu?,İşin tuhafı Afganistan’da askeriniz var. (Orası da “Silahla netice alınmak
istenen” bir yer değil mi!) İşin tuhafı, topraklarınızda “komşulara karşı” nükleer silahlar, arkadaş arasındaki adıyla atom bombası var.
Bazıları var ki, yıllardır hükümeti “Amerikan uşağı” olmakla eleştirdi. “Uşak”tan daha münasip sözlerle ben de öyle eleştiri çok yaptım. Fakat şahıslar şimdi aynı hükümeti “ABD’ye rağmen farklı şeyler yapmakla” eleştiriyor. Orada çöküyorum.
Öteki cenahta da zeki, çevik, matik münevverler mevcut. Şöyle liberal ve demokrat tahlilleri vardı: “Ergenekoncular İrancı, Rusçu. İşte, E. General Levent Ersöz Moskova’ya kaçmadı mı? ABD Türkiye’nin Batı’dan kopmasını istemediği için, hükümet (ve hatta Genelkurmay) ile birlikte bunları tasfiye ediyor!”
Lakin kim Rusçu, kim İrancı, kim ABD’nin, İsrail’in kankası karıştı ya...
Bu sefer, “Tabii ki İran’la, Rusya’yla, Brezilya’yla da şey edilecek” yazıyorlar. Ben düşüyorum! 11 Eylül sonrası; “ABD ile olmakta tereddüt hem aptalca, hem utanç verici” ya da “İşin içinde anti-Amerikanlık, sözüm ona anti-emperyalizm var” diyen bugünün “Hükümet dostları” mı istersin...
9 yıl önce Afganistan’a gönderilen askerleri, “Güle güle kahramanlar. Türkiye’de terörü bitirdiniz. Dünyada bitirilmesine katkıda bulunacaksınız. Orası öyle Vietnam olmaz” diye uğurlayan yönetmen mi “kanaat önderi”!
* Umur Talu / Habertürk

+++++

Mesela dedük Zahid Akman!
Ne işin var kardeşim senin Las Vegas’ta? Malum; soruyu soran Bülent Arınç. Sorduğu kişi de kendisine bağlı RTÜK’ün üyelerinden Zahid Akman. Zahid Bey kardeşimiz, telefon açıp Bülent Abi’sinin merakını gidermiş midir, bilemiyoruz. Bildiğimiz, arkadaşımız Fahrettin Fidan’ın bu seyahate ilişkin “olsa olsa” yöntemiyle bir düşünüşte aklına geliveren olasılıklar. Tek tek basaraktan sıralıyor:
Ne yani, Las Vegas’tan cep telefonuna, “Okeye dördüncü aranıyor” şeklinde bir mesaj gelmiş olamaz mı?
Kemal Unakıtan’a, ameliyat için “Cleveland!” diyen Rabbimiz Zahid Akman’a da her nevi tetkikat! ve dahi tatbikat! için “Las Vegas” demiş olamaz mı?
“Deniz Feneri davası bir gün açıklanır ve sonuçlanır” ihtimaline binaen Las Vegas’ta ikamet edeceği binayı görmeye gitmiş olamaz mı?
Las Vegas’ta “Dünya RTÜK’leri 1. Asamblesi!” toplanmasına karar verilmiş... 200’e yakın ülkenin RTÜK Başkanı’ndan “Sen olmazsan bir değil bin eksiğiz. Gözümüz yolda bekliyoruz” daveti almış olamaz mı?
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

RTÜK üzerinden polis devleti
Yeni hazırlanan RTÜK Yasasının 37. maddesi Üst Kurulun görev ve yetkilerini belirliyor. O maddenin(g) fıkrası insanı yerinden zıplatıyor:
“Yayın hizmetlerinin izlenmesi ve denetlenmesi için gerekli izleme ve kayıt sistemlerini, gerekli hallerde yayıncı kuruluş stüdyolarına da cihaz yerleştirerek kurmak.”
Benzeri ancak polis devletinde görülüyor.
Cihaz yerleştirince ne olacak?
Çok pratik. TV’de söylenenler ya da görüntüler daha yayına çıkmadan önce hemen orada kesilecek.
Kaynakta kesilen vergi gibi. Çalışanlar gelir vergisini, gelirleri daha ellerine geçmeden, nasıl kaynakta kesme usulü ile ödüyorsa, görüntü ve konuşmalar daha yayına çıkmadan önce, stüdyoda (kaynakta) denetlenecek. İşine gelmiyorsa, yayın kesilecek, hemen orada.
Yeni RTÜK tasarısı cezayı bir yana bırakıyor, sansürü hedefliyor.
* Yalçın Doğan / Hürriyet

+++++

KISA... KISA...

/ Mehmet Ali Birand’ın CNN Türk’teki görevinden ayrılacağını duyuran Medyatava, kanalın yeni yöneticisini de açıkladı: Ferhat Boratav.

/ Daha önce Star TV, CNNTÜRK, NTV ve TRT TÜRK’te görev yapan haber spikeri Ece Özbek Habertürk’le anlaştı.

/ İzleyiciden gelen küfürlü e-postalar yüzünden hemen her canlı yayını sinir harbina
dönen Fatih Altaylı, bundan böyle Teke Tek’i “Noter” huzurunda sunacak. İletişim Başkanlığı’ndaki yetkililerle görüştükten sonra böyle bir karar aldığını söyleyen Altaylı, e-postaların geldiği bilgisayarların IP numaralarını tespit ettirip haklarında yasal işlem başlatacakmış.

+++++

MİNİ YORUM
Susmayangiller
Prof. Dr.Acar Sevim, Prof. Dr. Özcan Mert, Doç.Dr. Cüneyt Akalın, Dr. Melih Güzel... Liste uzun. Marmara Üniversitesi’den 90’a yakın öğretim elemanı, kamuoyuyla kaygılarını paylaşma gereği duydular. Silivri’ye işaretle “Tutukluluğun telafisi olanaksız cezaya dönüşmesi tehlikesi”ni hatırlattılar. Kaygılarını paylaşıyorum ve paylaşmayanların da, kişisel çıkarlarını ilmi ve vicdani sorumluluklarının üstünde tutan meslektaşlarına benzemedikleri için, bu akademisyenlere saygı duyacağını umuyorum.

Yazarın Diğer Yazıları