Mandacılık: Bir sömürgeleştirme stratejisi
Celali İsyanları’nın neden başladığını, Kuyucu Murat Paşa ve suç ortaklarının “soy-kırım”larını, Türkmenlerin “dağa çıkması(!)” na (Büyük Kaçkunluk) yol açan zulmü ve Türklerin kendi topraklarında adlarını dahi söyleyemez durumuna getirilişlerini olmamış farz edip, bu ülkenin “Türkçülükle sömürgeleştirildiğini” ileri sürmeye kargalar bile güleceğinden o bahsi es geçiyorum; Hilal Kaplan’ın dün Yeni Şafak’ta yayınlanan ve bana daha çok Sait Molla’nın Yeni İstanbul’unu okuyormuşum hissi veren diğer satırları şöyle:
“Cumhuriyet projesi, sadece sömürgeleştirilenin değil, sömürgecinin de ‘yerli’ olduğu bir sömürgeleştirme atağıydı. İtilaf Devletleri, Türkiye’yi sömürgeleştirebilmiş olsaydı, Arap alfabesini kaldırmak, ezanı Türkçeleştirmek, hilafet makamını lağvetmek, erkeklere şapkayı kanunen mecbur tutmak, Türkçe hariç bütün dilleri asimile etmek, vb. adımlara cesaret etmeleri güç olurdu.
Bugünlerde Türkleri ve Türkçülüğü savunur gibi gözükenlerin şu gerçeği akıldan çıkarmaması lazımdır: Halkın, hilafet kaldırılmadan ve alfabe değiştirilerek toplumsal hafızasından uzaklaştırılmadan kültürel sömürgeleştirilmeye ve seküler bir anlayış olan milliyetçiliğe savrulması mümkün değildir.”
***
Vatanı işgalciler ele geçirseymiş, Arap alfabesiyle, sarıkla, İngiliz kuklası olmuş halifeyle “sömürgeleşmeden” ne de güzel yaşayacaklarmış!
Hı... Hı...
Yaşardınız!
Gaziantep’teki o delik deşik olmuş minareye çıkaracak imam bulursanız; beş vakit ezan sesini duyardınız!
Kızlarınıza-karılarınıza-ninelerinize topluca tecavüz ettikleri camilere doluşup, -Türkçülükle sömürgeleştirilmemenin huzuruyla- değdirirdiniz artık alınlarınızı buram buram kan kokan o secdelerde!
***
Kaplan’ın “İtilaf Devletleri’ni Cumhuriyet’e tercih eder” sözleri, birkaç yıl önce katıldığı televizyon programında, gözlerinden nefret saçarak “İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı...” diyen başörtülü kızı hatırlatmadı mı size de!
***
Bu zihniyetin ataları, Kaplan’ın “keşke sömürgeleri olsaydık” diye iç geçirdiği “itilaf kuvvetleri” Çanakkale semalarına doluştuğunda “dostane ziyaret” diye yazmışlardı. İstanbul’a dayandıklarındaysa Vahideddin ve İngiliz Kralı’nın resimlerini basıp “İki yüce tacidar barışma halinde” diyerek, tıpkı bugünkü gibi “barış” adıyla alkış tutmuşlardı teslimiyete!
İşgalci İngilizlerin kralı;
“Alemi islamın gerçek dost ve destekçisi, Hindistan imparatoru, haşmetlu Lord Jorj hazretleri”
“Muvazenei Cihanın en büyük amali muhteşem İngiltere Kralı ve Hindistan İmparatoru” diye takdim ediliyordu Sait Molla’nın iki büklüm eğilmiş haldeki gazetesinin sütunlarında!
Kaplan’ın dilimizi değiştirmezlerdi dediği İtilaf Devletleri’nin işgali şerefine(!) “Yeni İstanbul” , “The Turkish Stamboul- A Pro- British Dailiy” olmuştu bir günde!
Asimilasyona cesaret edemezlermiş;
Sanırsın korkudan tir-tir titriyordu işgalciler Damat Ferit’in karşısında! Yahu ayakçıları yapmışlardı koca Osmanlı’nın sadrazamını; “itaatli at” diyorlardı adına!
“Osmanlılar, eski Türkler ancak İngiliz kavmi necibinin samimi yardımıyla temini hayat refah edebilir” diyen Yeni İstanbul tek de değildi.
9 Kasım 1918 tarihli Sabah “İngiltere muazzam, cihanşümul bir devlettir. Bir kere harita gözönüne getirin; o ne genişlik, o ne azamet, o ne kapsamdır? İlk anda görülür: Avustralya, Kanada, Cenubi Afrika, Hindistan, hatta Mısır vesaire... bir biri servet, ehemmiyeti mesaha itibariyle başlı başına birer imparatorluk, Krallık hasılı saltanat teşkil eyleyebilir... Biz siyaset ile meşgul olalıdan beri devleti Osmaniye için iki siyaset ilkesi biliriz, onlarda dahilde unsurların uzlaşması, hariçde İngiliz dostluğudur... bu gerçeği inkar edenler tarihden, coğrafyadan, siyasetten o derece nasipsizdirler... ” derken, İnkılabı Beşer 14 Kasım 1918’de “İngiliz siyasetinin hak ve hürriyetei insaniyeye dayandığı esası unutulmamalıdır. Bütün milli meseleler bu yüzyıl zihniyetinin kabul ettiği düsturlar halinde hal edilmeli ve memlekette alnı açık bir millet hakimiyeti tesis edilmelidir. Bu suretle İngiliz siyasetinin muavenetine mazhar olur, bu suretle de memlekette İngiliz siyaseti esaslı bir suretle birleşir. Bunun için ... kabineye yeni adam, asri zihniyet, asri teşkilat lazımdır..” diye işgalcilerin güdümüne girmek mecburiyetini savunuyordu!
***
Sonuç;
İtilaf Devletleri “geldikleri gibi gittiler” !
Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti, “İngiliz manda ve himayesini ’kurtuluş’sayan zihniyet”i tasfiye ettiğinden giderken “muhiplerini” de götürdüler!
Ve fakat, öyle anlaşılıyor ki “mütareke” günlerinde sürülüp, tohum saçılan o kafa yüz yıl sonra ekin verdi!
Ve o kafanın her türlü rövanşist söylem ve eylemi tamam da “İtilaf Devletlerinin Türkiye’yi sömürgeleştirememiş” olmasından yakınmasını anlamıyorum ben hâlâ;
Böyle bir arzuyu taşıyor olmak bile “sömürgeleşme” alameti değil mi?
Daha neyin kederindesiniz !
Olmuşsunuz ya!..