Madem “kumpas”; o kapılar artık kilit tutmaz
En son, Obama’nın Suriye konusunda Erdoğan’a inanmadığını ilan ettiği görüşmeyi “mutabakata vardılar” diye manşet yaptıklarında şüphelenmiştim o “kafa”dan;
“Absent” kafası!
Dün “Başdanışman”ı okurken içimi aynı şüphe kapladı;
Bu “faiz lobisi”, bu “uluslararası komplocular”ın son tezgâhı, AKP’li kalemşorların yayıklarına “absent” karıştırmak olmasın sakın?
Yoksa nasıl izah edeceğiz bu “sanrı”ları...
Mesela, “millet”i 36 etnik gruba bölmüş, yüzde 50/yüzde 50 karpuz gibi dilimlemiş birinin zinhar “toplumun birlik ve bütünlüğünü riske atacak söylemlere başvurmayacağını” savunmak,
Mesela, “Ananı da al git...”, “Kes ulan...”, “Şerefsiz...”, “Cibilliyetsiz...”, “Ahlaksızlar...”, “Çapulcular...” diye ülkede gönlü kırılmadık kesim bırakmayan birinin yegane gayesinin “gönüller yapmak” olduğunu söyleyebilmek,
Mesela, demokratik hakkını kullanan vatandaşını “Eyleme devam ederseniz anladığınız dilden yanıt veririz...” diye tehdit edebilmiş birinin “tehditle, şantajla, korkutmayla” işi olmadığını öne sürebilmek,
Mesela, “Türklüğe dair” ne varsa silmeye kalkışmış birinin “gayrimilli güç merkezleriyle”, iktidar uğruna “papaz cübbesi”ne “tamam” demiş birinin “gayridini güç merkezleri” ile mücadele ettiğini iddia edebilmek “Van Gogh sendromu” değilse nedir Allah aşkına!
***
Hadi bunlar pişkinliğin daniskası kavlinden göz boyamalar, yağlamalar, ballamalar, cilalamalar diyelim. Ya “Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşması” diye kutsadığı süreci dün, “Kendi ülkesinin milli ordusuna kumpas” olarak nitelendirebilmesini neye yoracağız Başdanışmanın?
Bu kumpası kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olamayacağını çok iyi bilirlermiş, amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini çok iyi bilirlermiş!..
Özrü kabahatinden büyük dedikleri bu biçim bir şey olmalı; bile bile göz yumduysanız, bile bile çanak tuttuysanız, bile bile ortak olduysanız daha fena ya!
***
(Adımızı “iftiracı”ya çıkarmaya kalkarlar filan, nemelazım; ben peşin peşin aşağıdaki ifadelerin tamamını bizzat “Başdanışman”ın 6 Ağustos ve 13 Ağustos 2013 tarihli yazılarından aldığımı not düşeyim...)
Siz değil miydiniz o “kumpas”ın;
“Tüm cuntacılardan, darbecilerden, ihtilalcilerden, tüm hukuksuz girişimlerden sembolik açıdan hesap sorulmasını” sağladığını söyleyen?
Siz değil miydiniz o “kumpas”ın “Darbelere artık geçit yok, müsamaha yok, izin yok demenin yolu olduğunu” savunan?
Siz değil miydiniz o “kumpas”ı “Türk demokrasisinin dönüm noktası” sayan!
Ve hatta siz değil miydiniz bugün “devlet içinde örgüt” dedikleriniz eliyle yapılan o “kumpas” “devlet içine çöreklenen bir anlayışı yargı yoluyla tasfiye ediyor” diye sevinçten havalara uçan!
Hani “Devlet gücünü kendi anlayışları doğrultusunda kullanan ve milletin iradesini hiçe sayan bu zihniyetin ürettiği vesayetçilik, çetecilik, komitacılık yargının hesap sormasıyla tedavülden kalkıyor” du, ne oldu?
Hani “Darbe girişimlerini değil de, bu girişimlerin yargılanmasını bir sorun olarak görmek” anlamsızdı? Nasıl yolsuzluk, rüşvet, karapara aklama girişimlerini değil de bu girişimlerin soruşturulmasını sorun olarak görmemizi bekleyebiliyorsunuz bizden şimdi?
Hani “davayı ve mahkemeleri gayrimeşru ilan etmek, tanımamak, hukuk katliamı diye nitelemek, intikam duygusuyla büyük zulümlerin yapıldığını söylemek” işi sulandırmaktı!
Bir hafta da ne emniyet kaldı, ne yargı; sel bastı!
Ha bir de “hükümet bu davaların bir kısmında mağdur sıfatıyla ’taraftı’ve davalara müdahil”di öyle değil mi?
Dünkü yazınızla birleştirince “taraf ve müdahil olduğunuz” şeyin bir kumpas olduğunu itiraf ettiniz yani!
Ee bu itiraftan sonra, onca insanı hangi meşru gerekçeyle tutacaksınız cezaevlerinde?
Ki madem “kumpas”tı;
Ne tahliye, ne beraat; sanırım her şeyden önce itibarlarını iade etmeniz gerekecek yüzlerce Türk subayına! Rütbelerini, üniformalarını iade etmeniz gerekecek; ordularını geri vermeniz gerekecek emirlerine!
Nasıl mı olur!
Bir gecede hukuki kılıf hazırlama üstadı kanun biçicilerinize danışın; elbet bir yolu bulunur!
İstikamet polisevi
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin haklarında yakalama kararı çıkardığı 102 subayı teslim etmeyerek orduevlerinde “korumaya alan” Genelkurmay’ın “yardım ve yataklık suçu” işlediğini öne süren Yeni Şafak’ın 30 Temmuz 2010 günü konuyla ilgili başlığı şöyleydi:
“İstikamet orduevi”
Aynı gazetenin, İstanbul Emniyet Müdürü’nün, İstihbarat Şube Müdürü’nü, savcının çağırmasına rağmen ifadeye göndermemesi üzerine de bir “İstikamet polisevi” haberi patlatması gerekmez miydi!