Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ
Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Maddenin paylaşımı... (21 Nisan 2011)

Değerli okurlarım, “16 Mayıs Ulusal Hukuk ve Tavır Dergisi”ne geçen hafta gönderdiğim “Maddenin Paylaşımı” başlıklı uzun makalemin girişinden küçük bir bölümünü sizlere sunuyorum:
“İnancın kazanılması da kolay, paylaşımı da... Eğitim, alımlı sözlerle telkin ve grup içinde etkileşim gibi yöntemlerle kişinin inanç dünyasını biçimlendirmek olanaklı. İster dinsel olsun -özellikle dinsel- ister ideolojik; herkes inancını heyecanla paylaşmak istiyor. Kolayca da paylaşıyor. Ama aynı kolaylığı, ‘madde’nin paylaşımında göremiyoruz.
Bu durum, insanın bir büyük zaafı mıdır? Yoksa hayvanca bencilliğimizin ifadesi midir?
İşin burası bir karışık bilmece...
Bu çözümsüz bilmece, aklım erdi-ereli yüreğimi dağlar durur. Aslında, bizim kültürümüz için, bu konunun ‘çözümsüz’ olmaması gerekir; madem ki insan “madde ve mânânın terkibi”dir; o halde madde niçin gözardı edilir?
İşte bu soru irdelendiğinde, hiçbir inanışta yeri olmayan ‘bencilliğin’ kokusunu alıyoruz. Hak ve eşitlikten yoksun vahşi bir iklim yaratan bu zalim bencillik, insanın doğal hukukunu çiğnemektedir.
70 milyonu aşkın bir Türkiye için çok söylenir ki; 350 bin kişinin sahip olduğu maddi varlık; geri kalan milyonlarca yurttaşın maddi varlığına eşittir!
Bir başka ölçüt de dünyadan geliyor:
Forbes dergisinin 2011 yılı geleneksel ‘dolar milyarderi’ tespitlerine göre; gelişmişliğini yüksek teknolojiyle taçlandıran, kişi başına 49 bin dolar ulusal geliri olan 130 milyonluk Japonya’da 26 dolar milyarderi var iken; 12 milyon yoksulu olan, kişi başına 10 bin dolar ulusal geliri bulunan, 73 milyonluk Türkiye’de 38 dolar milyarderi yer almaktadır!
Bu katı gerçek; ülkemizdeki maddi varlığın toplum tabanına yayılmadığını; aksine küçük bir azınlığın elinde toplandığını göstermektedir.
Maddenin olağanüstü biçimde belli ellerde toplanması -yoksulluğu yaşatması yanında- siyaseti ve kültürü de çoğunluğun zararına yönlendirmektedir.
Tek başına olmasa da ‘para’ gücünün siyasetteki yoğun etkisini kimse reddedemez. ‘Paranız varsa siyaset yapabilirsiniz’ kuralının efelenerek dolaşması bir yana; milletvekili seçimlerindeki ‘yoksul avı’nı bir anımsayınız.
Kültüre, bilime, özgün fikir üretimine gelince... Burada da maddenin adaletsiz paylaşımından doğan acı tabloyu görüyoruz.
Yaşadığımız gerçek şudur:
Çağımızda, devletlerin ’bağımsızlığının’bir anlamda örtülü şartı, ’yüksek teknoloji’ye egemenliktir. Gerçek şu ki; yoğun maddi destekle beslenen bilimsel araştırmalar, ülkemizde yok denecek kadar azdır. Dünyanın 20 büyük ekonomisi içinde olan Türkiye, bilimde geridedir. Türkiye varlıklı olmasına karşın, yoksulluğu yaşamaktadır. Bu ülkenin yetişmiş beyin gücü, kendisini besleyecek bilgi kaynaklarına ulaşamamakta; dolayısıyla düşünce ufkumuz, başkalarınca kontrol edilen bir sanal dünyanın tutsağı olmaktadır.
Kimi aydınlar, Goya’nın eli kolu zincirli ama gülümseyen ’mutlu tutsakları’resmettiği tablosunun modeli konumundadırlar. Bir başka deyişle bu aydınlar; emperyalizmin Türkiye için ürettiği düşünceleri -kendi düşünceleri sanarak- içtenlikle savunmaktadırlar...”
Sözümüze burada nokta koyup, ilginç bir sergi haberi vereceğim.
Ressam Hüseyin Kandemir, Çanakkale Savaşları’nın her aşamasını geleneksel minyatür tekniğiyle anlatmış. Her yurttaşımızın ailece izlemesi gereken bu sergi, Tolga&Sons Sanat Galerisi’nde 30 Nisan’a kadar açık. Galeri, Beyoğlu Taksim Gümüşsuyu, İsmet İnönü Caddesi 12/A adresinde, Alman Konsolosluğu yanında. Telefonu: 212 243 24 38.
Haftaya buluşmak dileğiyle...

Yazarın Diğer Yazıları