LYS tercihleri ve kapımızdaki tehlike...
Aslında tablonun sebebi hükümet çevreleri tarafından "Eğitimde başarısız olduk" şeklinde zaman zaman itiraf ediliyordu. Yap-boz tahtasına dönen Millî Eğitim sisteminin performansı son LYS sınavında test edildi.
YÖK'ün verdiği rakamlara göre tercih yapma hakkı olan adayların %53,86'sı tercih yaptı. Geçtiğimiz yıl bu oran %69,98'di. Tercih yapma oranı lise mezunlarında %64,80'den %56,18'e meslek lisesi mezunu adaylarda ise %77,71'den %50,31'e düştü.
Toplam 214 bin öğrenci tercih yapmadı, bu sayının ilk yerleştirmeler sonunda 300 bine ulaşması bekleniyor. Tüm bunların üzerine ÖSYM'den gelen "yanlış hesap" şoku ile eğitim sistemimizin MEB-YÖK-ÖSYM üçgenindeki hâli gözler önüne serilmiş oldu.
***
YÖK'ün yayınladığı "2017 LYS: Tercihler" raporunda MYO'lardaki tarihi kontenjan açığı sınavsız geçiş sisteminin kaldırılmasına bağlanmış.
Başından beri yapılan uyarılara rağmen "vatan evlatlarını üniversite kapılarında bırakmıyoruz" demagojisi ile başlatılan uygulama sonunda sanayinin ara eleman ihtiyacı için önemli bir işleve sahip MYO'ların içi boşalmış ve işlevsiz hale gelmişti. Olması gereken oldu, sınav tekrar geldi. MYO'lar yeni teknoloji ile desteklenip sanayinin ihtiyaç duyduğu "nitelikli ara eleman" kuluçkasına dönüştürülürse uygulama hedefe ulaşır.
Burada herkesin dikkat etmesi gereken husus Meslek Lisesi mezunlarının tercih oranının geçen yıla göre yaklaşık yarı yarıya azalmasıdır. Bu durum, sınavsız geçişin kaldırılması ile yaklaşık 260 bin meslek liselinin bir yere yerleşecek puan alamadığını gösteriyor.
Bu rakamlar meslek liselerinde verilen eğitimin kalitesini gözler önüne seriyor. Peki MEB bu durumdan bir vazife çıkartır mı? Son onbeş yılda böyle bir "çıkarım" görülmedi.
Bu sonuçlar ve sanayideki "çırak" manzarası da gösteriyor ki eğer MEB, "Meslek Lisesi" olarak bir okul türünü değerlendirmeye devam ederse çok yakın bir zamanda sanayimiz ara elemanını Suriye başta olmak üzere civar ülkelerden karşılayacak...
***
Eğitim Fakülteleri'nde daha önce görülmeyen kontenjan açıkları ise "taban puan" uygulaması ve "istihdam güçlüğü"ne bağlanmış.
Öğrencilerin "taban puan" uygulamasına takılması Millî Eğitim politikaları açısından değerlendirilmesi gereken bir durum. YÖK'ün açıkladığı rakamlara göre taban puan 240 binlere çekilmiş bu sebeple öğrenci bulunamamış.
MEB'e bağlı okullarda nasıl bir eğitim veriliyor ki bu rakamları tutturan sınırlı sayıda öğrenci bulunamıyor, okul birincileri açıkta kalıyor?
**
Bu sonuçlarda en önemli mesaj Vakıf Üniversiteleri'ne. Sonuçlara bakıldığı zaman Lisans Yerleştirmelerde Devlet Üniversitelerinin "toplam yerleştirme" sayısında çok büyük kaybı yok. Bu kayıplar da muhtemelen ek yerleştirmelerde telafi olur.
Lakin Vakıf Üniversiteleri'nin birkaçı hariç hali perişan. Bu perişan hâl gösteriyor ki siyasi/dini yapılara yaslanarak veya ticarethane mantığı ile ancak Üniversite açabiliyorsunuz. Lakin Üniversite olamıyorsunuz.
Üniversite dediğiniz şey bir Vakıf, birkaç dönüm arsa ve gösterişli mütevelli heyetlerinden ibaret bir şey değil. Üniversite kurmak belki kolay ama yönetmek ve büyütmek önemli bir iştir.
Vakıf Üniversiteleri öncelikle kültürümüzdeki "vakıf" kavramının ne anlama geldiğini öğrenmeli ve ticarethane mantığını bırakıp geleneksel anlamda "vakıf" ve evrensel anlamda "üniversite" mantığına dönmelidir.
Yoksa onları daha kötü sonuçların beklediğini söylemek kehanet olmaz...
***
Bu sonuçlar siyasetçiye "artık her kasabaya üniversite fikrini bir kenara at!" mesajı veriyor. Her yere üniversite açarak "üniversiteli mezun nüfusunu" artıramıyorsunuz. Ayrıca, üniversite dediğimiz şey yerel esnafı kalkındırmanın aygıtlarından biri değil, bunu artık anlamak lâzım.
Yekta Saraç'ın "...ille de üniversite isteyen kentler başta olmak üzere" vurgusu ile işaret ettiği "dersler"den en önemlisi bu aslında. Tespit doğru ama uygulamaya müteallik olarak geçmişte YÖK'ün siyasetin bu tip taleplerine direnmeden nasıl cevaz verdiğini unutmadığımızı belirtelim. Umarız aynı hatalar tekrarlanmaz.
Neticede söz konusu olan ülkenin ve çocuklarımızın geleceği...