Lal vicdanlı...

Yönettiği ülkenin insanları İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Sivas’ta, Tokat’ta, Kars’ta; Türkiye’nin dört bir yanında “Hocalı Türk Soykırımı”nı unutturmamak için seferber olmuşken Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitti ve “Filistin’de, Gazze’de çocuklar, kadınlar gözlerimizin önünde cansız yere düşerken biz susanlardan olmayız ve olmayacağız. Suriye’de her gün masum yavrular, masum kadınlar, masum yaşlı insanlar toplu halde katledilirken biz susanlardan olmayacağız...” dedi.
“Ekranlarda Suriyeli çocuğu izlerken kanı, kurşunu, cansız bedeni görüyor ama acıyı, zulmü, adaletsizliği görmüyorsak, feryadı duymuyorsak, havadaki ağırlığı hissetmiyorsak, bu demektir ki biz aslında o ekranda hiçbir şeyi görmüyoruz” dedi.
“Kendi öz halkına karşı acımasızca katliamlar yapan ama kendi topraklarını işgal edenlere karşı on yıllardır dilsiz kalan, sessiz kalan, tepkisiz kalan Suriye’nin zalim diktatörü yani dilsiz şeytanı karşısında biz susmayacağız” dedi.
Benim yüzüm kızardı; baktım onda en ufak bir utanma, sıkılma emaresi yok!
‘Yarın bir gün yolum Bakü’ye düşerse, nasıl bakarım “tek millet” olduğum insanların yüzüne’kaygısı yok.
‘Hocalı’daki Türk Soykırımının yıldönümüne bir gün kala Sharjah’ta ‘İslam Medeniyetleri Müzesi gezmesi iyi güzel de ‘Şehitler Hıyabanı’nı ziyaret etmek “zorunda kaldığında”, ya daha kundaktayken kanına girilenlerin vebali çarparsa’ korkusu yok.

***

“Zalime esme-gürleme servisi” için madem “haksızlık” yazıyor tarifende;
Telinan Enveroğlu Orucov hak mı etmişti yani kafa derisinin yüzülmesini?
Fitat Ehedkızı Hasanov hak mı etmişti tecavüze uğradıktan sonra gözlerini oyan canilerin elinde çırpınarak vermeyi son nefesini?
Dilara Oruçgızı Nuraliyeva hak mı etmişti sapık katillerce gözleri çıkarılarak, göğüsleri kesilerek işkenceyle öldürülmeyi?
Hafiz Yusufoğlu Nuriyev hak mı etmişti elleri telle bağlandıktan sonra kafasının koparılmasını?
İkbal Kuluoğlu Aslanov hak mı etmişti cinsel organları kesildikten sonra diri diri yakılmayı?
Üç yaşındaydı Agyar Salmanoğlu İmam, hak mı etmişti diri diri yakılmayı, canı bedenden gidene kadar acılar içinde kıvranmayı?
Gözlerinin önünde cansız bedenlerden sıra dağlar var ve sen susanların safındasın;
Türk’e Ermeni mezalimi “hak” mı senin kitabında?

***

Madem bir çocuğun bedenine saplanmış kurşun yetiyor “zulmü”, “adaletsizliği” görmene;
Karnı kurşunla delinmiş o minicik Azerbaycanlı kız çocuğu nasıl yetmiyor “görme bozukluğu”nu gidermeye?
Ayakları çorapla bağlandıktan sonra karnı deşilen hamile kadının,
Kafatası ikiye ayrılmış genç babanın ve bedeniyle kalkan olduğu ama kurtaramadığını evladının,
Vücutlarında kocaman oyuklar açılmış 3-4 yaşlarında çocukların,
Üst üste atılmış, yığınlar halindeki kömüre dönmüş insanların,
Dizlerini içine çekmiş, iki elini sımsıkı yumruk yapmış, yüzü paramparça haldeki o kundak bebeğinin uğradığı “zulmü” niye görmezden geliyorsun?
Azerbaycan Türkleri için Ermeni katlini vacip mi sayıyorsun; bunun “adil” bir son olduğunu mu düşünüyorsun?

***

“Kendi öz halkına katliamlar yapan” ülkelerin devlet başkanlarını devirmeye, rejimlerini değiştirmeye kalkıyorsun.
Madem kafatasçı değilsin, ırkçı değilsin, bir Türk devletini yönetiyor olmandan yola çıkarak soruyorum;
Dilini mi yuttun?
“Senin kendi öz halkını katledenlere” karşı, “senin kendi öz halkının topraklarını işgal edenlere” karşı neden susuyorsun?

***

BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi “soykırım”ı “milli, etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme” olarak tanımlıyor.
Hocalı’ya “Bir tek Türk bile kalmayacak” naralarıyla giren Ermeni işgalcilerin yaptığının “soykırım” olduğunu neden kabul etmiyorsun?
10 yıldır Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni idare ediyorsun; otur otur, kalk kalk; TBMM’den çıkacak kararlar, kanunlar iki dudağının arasında;
Neden “Hocalı Türk Soykırımı” nı tanımıyor, fellik fellik gezdiğiniz ülkelerin parlamentolarına tanıtmıyorsun?
Karabağ işgal altındayken başını yastığa rahatça koyup, diri diri yakılan bebelerin feryatları kâbusun olmadan uyuyabiliyor musun?
Peki ama nasıl?
Yoksa yatmadan önce Ebussuud fetvalarını mı okuyorsun?
Yetiyor mu bari, “vicdan” dediğimiz “ecdad dinlemez” mekanizmayı
susturmaya?


Bir Amerikan geleneği

Oscar’ı CIA kazandı

Dün sabah saat 06.30 sularıydı herhalde; televizyonu açtığımda ABD “First Lady”si Michell Obama, Beyaz Saray’dan yapılan canlı yayında, elindeki zarfı açmış kazananı açıklıyordu:
ARGO!
Bu yılın “En İyi Film” Oscar’ını İran’la ilgili “operasyonel” yapım kazandı.
Anlamadığım “teşekkür” konuşmasını neden Ben Affleck yaptı;
CIA Başkanı’na vekaleten mi?

İki ayda bir yapılan RTÜK toplantılarının 27 Şubat 2013 gündemi ‘Spor ve Şiddet’ olarak belirlenmiş. Baktım bir dolu spor yazarı, televizyoncu, yönetici vs. davet edilmiş konuyu anlatsınlar diye. İşgücü israfı! Bir tek Emre Belözoğlu kafiydi; iki harekette öğretirdi “şiddet”i herkese!


GÜNÜN SORUSU

Sorum, dünkü, “Haftalık ‘Bakın görün ben bu gazeteyi nasıl yönetiyorum’ yazısı”nda Milliyet’in doğru haber/özgür yorum anlayışını sürdürdüğünü savunan Derya Sazak’a:
Nagehan Alçı’yı “özgürlük nişanı” olarak mı taktılar Milliyet’e

Yazarın Diğer Yazıları