Kuşatılmış Yazılar

Hoyratlar bir kitaplık söylüyorsa, her kitabın özünü bir hoyratla söylemek mümkündür. Dursun Özden’in “Kuşatılmış Yazılar” adlı kitabı, hoyrata teşne imiş zaten, bitirir bitirmez esin perisi çaldı kapımı:
Kuşatıldı
Gönül-kale kuşatıldı
Kırklara karışacaklar
Burçlarından kuş atıldı
Kırkı bir, biri kırk ya da kırkta bir olur uçar giderler gönlümüzce, gönüllerince. Nereye? İşin içinde Dursun Özden var ise, önce Turan illere, sonra bütün uzak illere.
Dursun Özden, iyi gezen, iyi yazan bir ozan. Dünyanın kaç bucak olduğunu biliyor. Dünya işlerinin nasıl tutulup gideceğini de. Sözgelimi, Bolivarcı Venezuela Anayasası’nda Atatürk’ün bulunduğunu ondan duyuyoruz ilk kez. Fidel Castro’nun unutturulan “PKK, ABD’li yankeelerin petrol bekçisi” tespitini o hatırlatıyor bize. Che Guevara’nın çantasından “Nutuk” ve “Kuvayı Milliye Destanı” çıktığını o yazıyor. Ülkemizin yakın tarihine değin de ilginç sorular soruyor. Ergenekon Destanını unutup, cemaatçi gazetede Ergenekon örgütü otopsiciliği yapan 70’lik albızlar, bu sorulara da yanıt verseler ya. Sözgelimi işte şu soru: “Yurtsever devrimcilerle, yurtsever Ülkücülerin eline silah verip birbirlerini vurdurtanlar kimlerdi?”
“Dersim Tarihi” başlıklı yazısı Dursun Özden’in, Kürtçü Bölücüleri hop oturtup hop kaldırtacak cinsten. Araştırmacı -yazar Ali Kaya’ya göre, Zazaca Kürtçe değil, Dersimliler’in ataları da Deylemliler, yani Kürtlerle hiçbir akrabalıkları yok. Munzur festivalinde “melanet açılımı” yapan “o çağı geçmiş karı”, ne der acaba bu işe?
Kitaptan başka ilginç başlıklar da sunayım:
Orhan Pamuk, nobel edebiyat ödülü almadı, verildi.
“Kürtçü” ve “Ermenici” bölücülük... Edebiyatımız toplumun ana damarı olma özelliğini yitiriyor.
Kürtlerle Yahudileri akraba çıkarma çabaları
Satılık kalemlerin sövgüsü
Tarihte bilinen Türk mucitler.
Öncü kadınlarımız
Kam dansı
Türk-Yunan Mübadele Sözleşmesinin tam metni
Şinasi Özdenoğlu tıpkı Mustafa Kemal Paşa gibi cephede hem sever, hem savaşır.
Davar sesini bile bir “şiir çığlığı” olarak görür şair Dursun Özden, şiire uğramak vaktidir artık. İşte Dumlupınar Tableti:
“Gazi’nin beğendiği tepe, şavkıyınca zafer tepe/kükredi Anadolu şaha kalktı sere serpe.
dağlar, ovalar, ırmaklar değil, tarih yanıyordu/ölmeyi emrettiğinde, ölüm o’ndan korkuyordu.
sonsuz ölüm dağının burcunda utkuyu gördü/’ya istiklal ya ölüm’deyip, atını denize sürdü.
devrimdi, gök mavisi gözlerinde kayan yıldızlar/bağımsızlık için direnen analar, çocuklar, kızlar.
bebeği karnında, düştü ardında, atı at değil küheylan/elif’in omzunda dünya, kırık kağnıya koşulan ceylan.
son nefesinde, daha 15 yaşındaydı, Ulukışlalı Ethem/mavzeri boyundan uzundu, incecik parmaklıydı hem.
kurşunu yürek korunda eritip, kurşun kalemle yazdı/yavuklusuna son mektubu, 30 ağustos’tu, son yazdı.
gez-göz-arpacık, arpa boyu ilerliyordu zaman, oy amann/Türkiye sevdası bu utku, geçilmez Dumlupınar, pek yaman”
Özden’in kitabı Edebiyat-koop Yayını.

Yazarın Diğer Yazıları