'Kürtleşen Türkler' gerçeği...
Tarım Bakanlığı’ndayken 1969-1972 yıllarında Bitlis’te çalıştım. 1969 yılındaki Sığır Vebası salgını yüzünden pek çok köyde, mezrada, komda dolaştım. Mutki’nin kuş uçmaz kervan geçmez yörelerine çıktım. O sarp dağlardaki insanımızın yaşantısını soludum. Nemrut ve Süphan dağlarının eteklerindeki göçerlerimizi tanıdım. Adilcevaz, Tatvan, Hizan yaylalarında koşturdum. Üç yıl boyunca Kürt dediğimiz insanımızla yaşadım. Sofralarına oturdum, döşeklerinde yattım, düğünlerine, yaslarına katıldım. Her davranışı, her olayı ayrıntılı biçimde gözlemledim. İnanın sevgili okurlarım; -o toplama ’dil’den başka- Türk milletinden farklı bir kültüre rastlamadım. Aksine Türklerde unutulan kimi gelenekleri onlarda gördüm. (Bir örnek: 1970 yılında Hizan’ın yaylasında bir ’göçer’in koyunlarını aşılıyordum. Öğle yemeğine koyun kestiler. Çadırımıza gelen sinideki etli pilavın üstünde pişmiş koyun başı duruyordu. Karşımda saygılı biçim de oturan adını unuttuğum o ’göçer’e -anlamını bildiğim halde kasten- “Bu koyun başı ne anlama geliyor” diye sordum. O da, “Bilmem ki. Hörmetli misafirler için koyarız” dedi. Aslında onun yaptığı Hunlardan beri gelen çok eski bir Türk geleneğiydi. Kısaca “Başım buyruğundadır” anlamındaydı.) Özellikle köylerdekiler, yoksul ama yayla gönüllü insanlardı. Hepsini sevgiyle, saygıyla anıyorum.
Beni anılarımla böylesine kucaklaştıran bir kitaptan; “Kürtleşen Türkler” den söz edeceğim. Eski gazeteci, Atatürk Üniversitesi Uzmanı Macit Gürbüz bu eseriyle, akıl terazisi bozuk sözde Kürt önderlerinin keyfini kaçırmaya ahdetmiş olmalı ki; yıllardır yılan soluğuyla şişirilen bir balonu patlatıyor. Ve en önemlisi ABD’nin gözden kaçan sinsi projesini tahrip ediyor. (ABD, Kürtlerle Türklerin kesinlikle ayrışmasını istiyor. Özal dönemi, “Kürt, Kürt’tür; Türk, Türk’tür” sözünü Türkiye’de etkili biçimde -ordu dışındaki- kimi yerlerin ’elemanlarıyla’dillendirmeye başlamıştı. Bu propaganda günümüzde uygulama olanağı buldu.) Bu kitap pek çok kişiye, ezberinin bir ’masal’olduğunu, tartışılmaz gerçeklerle bildiriyor. Yazar belgesiz söz etmiyor. Tanık olduklarını aktarıyor. Eser, 146 kaynak, 482 başlığıyla yoğun emek ürünü olduğunu haykırıyor. Kitabın müthiş bir kurgusu var. Her satırda “Vay canına!” diyesiniz geliyor. Şimdi sizlere kitaptan birkaç tümce aktaracağım; eser hakkında karar vermenize bir ipucu niteliği taşıyabilir:
“Kürt adı yaşam biçiminden kalma”, “Kürt kökenli bilinen (Abdülkadir) Aksu, Kürt değil Arnavut’tur.”, “Kürtçüler, hâlâ Doğu ve Güneydoğu’da Kürdistan kurma hayalindedir. Hâlâ kim olduklarının derdinde değillerdir”, “Kürtleşen Küresinliler”, “Diyarbakır nasıl Kürtleşti”, “Dersim nasıl Kürtleşti”, “Mezhep değiştirip Kürtleşenler”, “Kürtleşen Cumukanlılar”, “Gagauzlar nasıl Kürtleşti”, “Yörükleri nasıl Kürt yaptılar”, “Kim kimi asimile etti”, “Yaşar Kemal meğer Türkmen Yaşar Kemal’miş”, “Mem-u Zin kimin?”, “Hakkari’li Avşarlar”, “Çukurca halkı Beydili boyundan”, “Yahudi Barzani”.
Bu satırbaşları 487 sayfa boyunca uzayıp gidiyor. Bu kitap akla ve vicdana sesleniyor; bebek katillerine değil! Aklını, ruhunu yitirmiş bölücülere değil!
“Kaç PeKeKe’li Ölmüş Abe” adlı eserinden sonra “Kürtleşen Türkler” le bizleri gerçekten aydınlattığı için Macit Gürbüz’ü gönülden alkışlıyorum.
Bildik Yayınları’ndan çıkan bu ilginç esere .212. 527 11 00 - 0.312. 422 93 33 - .232. 464 12 15 numaralı telefonlardan ulaşabilirsiniz.
Haftaya buluşmak dileğiyle, esen kalın.