"Kürt Sorunu" Demokrasi Sorunu mudur? (2)
Yüzlerce yıldır eşkıyalık, haydutluk, isyankarlık dahil siyasi Kürtçülerin yaptıkları bütün başkaldırıların arka planında daima Türkiye toprakları üzerinde bir Kürdistan devleti kurmak vardır.
Durum, ortam, imkân ve şartlara göre devlete başkaldırının bahanesinin değişmesi amacı değiştirmemektedir. Türkiye’nin parçalanarak bir “Kürdistan” kurulması için siyasi Kürtçünün sosyalist, gerici, ırkçı, milliyetçi, liberal, komünist ya da hümanist olması da önemli değildir.
Ekim 1927 tarihinde kurulmuş olan Hoybun örgütünün 31 Maddeden oluşan tüzüğünün ikinci maddesinde cemiyetin maksadı şöyle belirtilmiştir: “Cemiyetin maksadı, Türkiye boyunduruğu altında bulunan Kürdistan ve Kürtlerin kurtarılması ve hudud-u tabiye ve milliyeti dahilinde bir Kürdistan devleti müstakillerinin
teşkilidir”.
1974 yılında T.İ.P.’nin bazı üyeleri tarafından kurulan ve genel sekreterliğini Kemal Burkay’ın yaptığı Türkiye Kürdistan’ı Sosyalist Partisi’nin Kürt Sorunuyla ilgili olarak görüşü şöyledir:
“Eğer eşitlik ilkeleri gözetilirse, Kürtler, Türklerle aynı demokratik sistem içinde yaşayabilir.../... ancak bunun için ya Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine bir federasyon, ya da Kürdistan’da bağımsız bir devletin kurulması” ön şarttır.
8 Eylül 2009 tarihli Taraf gazetesinde, Neşe Düzel’e konuşan İsmail Beşikçi “Kürtlerin, Ortadoğu’da devlet kurmalarının doğal bir hak olduğunu, Kürt sorununun, Kürdistan sorununun özünde toprak sorununun olduğunu” söylemiştir.
Kürd-Der Diyarbakır Sözcüsü ve HAK-PAR Kurucusu İbrahim Güçlü bir süre önce “Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmasını” savunarak, (Türkiye Cumhuriyetini) devleti “işgalci” olarak nitelendirmiştir. Fuat Önen, “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur.
Kürtler kendi topraklarında istilaya uğrayan bir halktır. Bu devlet, bu bayrak hepimizin bayrağı değil” diye konuşmuştu.
Siyasi Kürtçülerin demokrasi ya da insan hakları örtüsü altında dile getirilen talepleri gerçekte bağımsız birleşik Kürdistan’a gidecek yolu açmaya
yöneliktir.
“Demokratik Açılımı” siyasi Kürtçüler gerçekte Bağımsız Kürdistan’a giden yolun açılması olarak algılıyorlar. Bugün “demokratik açılım” olarak yürürlüğe sokulması
düşünülen paketin TKDP’nin 1961 yılındaki tüzüğündeki
hususlarla örtüşmesi de rastlantı değildir.
Kuruluş tarihi 1961 yılına kadar inen Marksist-Leninist Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP)’nin 61 maddelik tüzüğünde ifade edilen amaçlar şunlardı:
1. Türk Anayasasının değiştirilmesi, Kürt ve Türk terimlerinin Anayasa’da birlikte yer alması ve Türk Devleti’nin bu iki unsurdan oluştuğunun kabul ve ilan olunması,
2. Parlamentoya kendi
nüfusları oranında milletvekili verilmesi,
3. Kürdistan olarak tanımlanan yerlere muhacir yerleştirilmemesi ve buradaki köy ve kentlerin isimlerinin değiştirilmemesi,
4. Kürdistan şehirlerine aslı Kürt olan idareciler yollanması,
5. Türkiye’deki Kürdistan’da resmi dilin Kürtçe olması, okullarda Kürtçe eğitim verilmesi, Kürtçe radyo ve televizyon
kurulması ve Kürtçe kitap,
mecmua ve gazete neşrinin sağlanması,
6. Devletin, Kürdistan olarak tanımladıkları yerlerin kalkınması için mali ve iktisadi tedbirler almasının ve bunun için Kürdistan olarak bildikleri yerlerin sınırları içerisinde ağır sanayi yatırımlarının oluşturulmasının ve bölgeden çıkan petrol gelirlerinin %74’ünün, Kürdistan olarak belirttikleri yerlere sarf edilmesinin gerçekleştirilmesi.
DTP’nin Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir,
“Vali ve belediye başkanlığı görevinin seçilmiş olan tek bir kişi tarafından yürütülmesi idari etkinliği artıracaktır” diyor.
Baydemir, Valinin yetkilerinin de kendilerine verilmesi halinde ortada yalnızca ekonomik sorun kalacağını onu da:
“Batman’daki petrol rezervleri ve su kaynaklarının da yerel yönetimlere devredilerek” çözüleceğini söylemişti.
Yapılmak istenen açıktır. Kürtçülüğü, demokrasi ve insan hakları sorunu olarak sunmak yanlıştır.
Demokrasi ya da insan hakları bölge için değil herkes için ve her kesim içindir.