Kürt sorunu değil, Öcalan sorunu!
Bu ülkede kitle katliamı gerçekleştiren, insanları araçlarda diri diri yakan, mayın patlatarak insanları paramparça edenlere dahi “terörist” denilemiyor. Kuralsız ve ahlâksız şiddet uygulayanlara normal insanlar başka, yandaşlar ise daha başka anlam veriyor. Eli kanlı katillere kimileri “terörist” kimileri de “gerilla” diyor. Canilerin yaptıkları işe de kimisi “terör”, kimisi de “Kürt Sorunu” adını veriyor. Dağdaki canilerin ellerine silahı, Kürtlerin sorunları yüzünden aldığını söyleyenler var. Katliam, cinayet, sabotaj ve pusuların bunun için yapıldığı iddia ediliyor. Bu cenaha göre sorun, “Kürt Sorunudur”. Nitekim başta ABD olmak üzere Türkiye’deki iktidar da bu görüşteydi.
İktidar açılımın karşılığını alıyor!
Bu nedenle AKP iktidarı, “bedeli ne olursa olsun” diyerek, “Kürt sorunu”nu çözmek için içeriğinde ne olduğu pek de belli olmayan bir “demokratik açılım” paketi yürürlüğe koydu. Bu amaçla Başbakan, PKK’nın vahşi eylemlerine terörizm demediği için görüşmediği DTP lideriyle görüştü. Dağdan inen PKK militanlarına “pişman olmadan”, pişmanlıktan yararlanma imkânı tanındı. Onlara tören/şölen düzenlenmesine devlet göz yumdu. Hükümet “TRT’de devlet eliyle Kürtçe televizyonu yayını başlattı”. Ardından özel televizyonlara 24 saat Kürtçe yayın yapabilme imkânı getirildi. İmralı’daki Öcalan’ın yanına yeni arkadaşlar getirildi ve binalar yapıldı. Öcalan için yapılanlar terörist başının beklentilerine cevap vermedi. Bunun üzerine Öcalan’ın işaretiyle Kandil ve DTP’nin yerel milisleri harekete geçti. Sokaklara kaos hakim oldu. Otobüsler yakıldı. Karakollara saldırılar düzenlendi. İktidar yavaş yavaş açılımının bedelini tahsil etmeye başladı.
Her şey Öcalan için!
Öcalan açıkça “sorun benim, Kürt sorunu, DTP, Kandil bunların hepsi ayrıntıdan ibarettir” diyor. Öcalan, kendi sorununu çözmeden hiçbir sorunun çözülmesine izin vermeyeceğini bu tavrıyla göstermiş oluyor. Açıkça adam “Kürt Sorununa çözüm aranacaksa onu da benim yol haritama bakarak gerçekleştirebilirsiniz” mesajı veriyor. Dağdan inenler “Öcalan istedi, geldik. Barış elçisiyiz. Pişman değiliz. O, isterse yine gideriz” dediler. Dağdaki bir grubu “test amaçlı” indiren de kent sokaklarını savaş alanına çeviren de Öcalan’ın bizzat kendisidir. Öcalan “güç bende” ben istemedikten sonra sokaklara barış gelmez diyor.
DTP’nin de Kürt sorunu falan umurunda değil. DTP’yi var eden Öcalan’dır. Onlar da velinimetlerine köle ölçüsünde sadakatle mükellefler. Nitekim DTP eş başkanı Ahmet Türk “Kürtlerin gözü kulağı İmralı’dadır, İmralı toplumsal barışın en hassas noktasıdır” diyerek siyasi parti olarak yalnızca Öcalan’ın konforundan sorumlu olduklarını açıkça ifade etmiş oldular. Bu arada Kürtlerin anayasa ile tanınması ve siyasi haklar verilmesini Açılımın olmazsa olmazı olarak ifade etti. Bu arada DTP’li Çukurca Belediye Başkanı barış elçisi olan teröristleri kabulünde “Biz gerekirse Öcalan için ölmeye hazırız” dedi.
Açılımın ruhuna Fatiha!
Yalnız Kandil, Kürtler ve DTP’liler değil, Türkiye’nin huzuru da Öcalan’ın rehinesi haline gelmiştir. İktidar yetkilileri hadsiz hesapsız açılım, konuşma ve tavırlarıyla Türkiye’nin huzurunu Öcalan’ın rehinesi haline getirmeye büyük katkı sağlamışlardır. Bugün, iktidar yetkililerinin dünya gücü olduğunu söylediği Türkiye, sokaklarını kontrol edemeyen bir Türkiye haline gelmiştir. Hapishanedeki bir mahkûmun Türkiye’nin huzuruna musallat olmasını iktidar engellemiyor ya da engelleyemiyor. Aksine açılım gibi soyutlamalarla yangına benzin döküyor.
İktidar yetkilileri, açılımlarının öldüğünün farkında bile değil. Hâlbuki açılımın ruhu için eksik olan bir Fatiha kaldı. Açılımın ruhuna Fatihayı da yakında bizzat PKK yandaşları okuyacaklardır.