"Kürt Açılımı" söylemleri ve hayal kırıklıkları
Yıllardır huzura muhtaç kalmış olan toplum, haklı olarak “silahlar sussun” diyor. İnsanlar geleneksel kardeşliğin ve barışın kalıcı bir biçimde yeniden kurulmasını arzuluyor. Şehit cenazesi kaldırmaktan, kan, gözyaşı dökmekten ve acı çekmekten Türk toplumu kurtulmak istiyor. Bu beklentiler haklı ve yerindedir. Ancak unutmamak gerekir ki idealler ve arzular üzerine siyaset bina edilemez. Beklenti ile gerçekler arasında güçlü bir bağlantı kurulamazsa, arzulanan sonuç elde edilemez. Hatta bu konuda atılan adımlar, mevcut durumu daha kötü ve daha vahim kılabilir. Çözüm adı altında yapılanların ‘çözdükçe daha çok dolanan’, ‘kaş yapayım derken göz çıkarmak’ türünden ağır sonuçları olabilir. “Kürt açılımı” söylemlerini bu yanından da okumak gerekir.
Realiteden açılıma!
Bilindiği gibi Türkiye, çok yönlü, çok boyutlu ve kurumsallaşmış bir fitne ile karşı karşıyadır. Türkiye’ye karşı içerden ve dışarıdan terör ve ayrılıkçı organizasyonları kullananlar bu konuda ne yaptıklarını çok iyi bilmektedir. Buna karşı Türkiye’de vuku bulanları “Kürt realitesini tanıyorum” türünden cümleler kurarak çözümleyeceğini söyleyenlerin geçmişten bugüne bu konuda ne yaptıkları bilinmemektedir.
Türkiye siyaseti sonuçta “Kürt realitesini tanıyorum”dan “Kürt Sorunu benim sorunumdur” aşamasına ulaşmıştır. Oradan da bugün “Kürt Açılımı” adı altında soruna çözüm arama noktasına gelmiştir. Altı doldurulmamış, içi boş ve ne söylediğini, onu söyleyenlerin de bilmediği bu sözler bölücü mihraklar tarafından alabildiğine kullanılmıştır. Ülkeyi yönettiğini söyleyenlerin sonunda fark ettikleri (!) “Kürt Sorunu” konusunda attıkları her adımı bu sorunu kullananlar yeterli bulmamış ve sürekli yerine getirilmesi imkânsız yeni dayatmalarda bulunmuşlardır. TRT Altı kanalının Kürtçe yayına başlaması üzerine “Dilimizi tanıdılar sıra topraklarımızın adını tanımaya geldi” söylemi bunu hiçbir tartışmaya meydan vermeyecek biçimde özetler. Bugünkü iktidarın büyük ümitlerle yapmaya çalıştığı “Kürt Açılımı”nın da aynı akıbete uğrayacağından kimse kuşku duymamalıdır.
Kürdistan Milli Devleti sorunu (!)
Bu cenaha göre sorun “Kürdistan Milli Devleti”nin kurulmasıdır. Bu kesimin bugün yapılması düşünülen açılımları da “Kürdistan” davasının (!) küçük bir aşamasının geçilmesi olarak niteleyeceklerdir. İktidarın yaptığı ya da yapmak zorunda kaldığı “açılım”ı da kendileri bakımından “mümkün olanı yapma” olarak niteleyeceklerdir. Bugün açılım yapanların dikkate almaları gereken en önemli husus bu olmalıdır. Bu konuda değerlendirme yapan Kürt ve terör Baronlarının “Türkiye’yi bölmek istemiyoruz” söylemlerine ilave ettikleri “şimdilik” kaydına da dikkat etmek gerekir.
Türkiye’de herkes ve her bölge için temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması, demokrasinin standartlarının yükseltilmesi, inanç, kimlik, yer adları ile kişinin kendisini ifade hakları konusunda gerekenler derhal yapılmalıdır. Eğer “Kürt Açılımından” kast edilen bu tür hakların tanınması ise o zaman bu açılıma (ne menem bir şey ise) “Kürt” değil demokratik açılım demek gerekirdi. “Etnik” temelli açılım söylemleri hem yanlış hem de tehlikelidir.
Terörizmin siyasi, militer ve milis boyutundaki unsurlarına karşı “hedef küçültün taviz verelim” türünden bir açılımla sonuç almak mümkün değildir. Umarız “Kürt Açılımı” peşinde koşanlar, ne yaptıklarının farkındadır.
Duyuru: Olayların gerçek yorumu ve perde arkalarını anlamak isteyenler için artık http://haberiniz.com sitesi var.