Küresel şirketler ve ötekiye yaratmak
İnsanların çoğu kolaycıdır. Basit ve basmakalıp açıklamalara karşı özel zaafları vardır. Sistematik, disiplinize edilmiş ve çok boyutlu düşünmenin zorluğundan, her şeyi bir çırpıda açıkladığı düşünülen formül, kuram ve kavramlara sarılırlar. Tarihin geriden ileriye, insanlığın barbarlıktan medeniliğe, siyasetin diktatörlükten demokrasiye, sosyolojinin tarımdan sanayiye, oradan da enformasyon toplumuna doğru gittiği gibi yargılar çoğu insan için, yeteri kadar açıklayıcıdır. Düşünme, okuma ve yazma yorgunu insanlar; dogma, kurgu ve komploya aşırı derecede düşkün olurlar. Türkiye gibi “büyüklerin en iyisini bildiğine” iman edilen ülkelerin aydınları da bu yüzden orjinal yaklaşım özürlüdür. Bu nedenle Türkiye’de aydın hatta bilim adamları düşünce adamı değil gösteri (şov) adamı tavrı sergilerler. Rafine edilmiş, alıcısı bol ve sıradan düşünceleri rehber edinme kolaycılığının nedeni budur. Bu yüzdendir ki, Türkiye’de “Amerikan İmparatorluğu” nun ve AB’nin stratejistlerinin dayattıkları, ’milli devletler devri kapandığı’şeklinde paradigmaya kapılan aydın sayısı dünyanın her yerinden daha fazladır. Küreselleşen dünyada milli devletlerin küresel ve ulus üstü kuruluşlar içinde eriyeceği şeklindeki bir görüş adeta aydınların kutsal “dogma” sı haline gelmiştir. Kendi kapıldığı yabancılaşma anaforuna sıradan insanların niçin kapılmadığına hayıflanan onlarca bilim ya da siyaset adamı televizyonlardan, gazete köşelerinden adeta topluma sitem yağdırmaktadır. Modası geçen (milli devlet, millet ve milliyetçilik vb), devri kapanan (töre, örf ve âdet vb.) ve sonuna gelinen (tarih, ideoloji) eski zamanlara ait değerlerin hâlâ uygarlaşmanın (!) ve insan olmanın önünde niçin engel oluşturduğunu bir türlü anlayamamaktan yakınmaktadırlar. Bu anlamda millet, milliyet, milliyetçilik, milli devlet, milli kültür, milli güvenlik, egemenlik, bağımsızlık, toprak bütünlüğü gibi belâlı ve bir hastalık (!) kadar tehlikeli kavramlardan insanların korunması için tedbir üzerine tedbir önermektedirler. Düşman kapının hemen arkasındaki “kimliğiniz” dir. Sakın ha! Kendiniz olmayın ’öteki’yi yaratırsınız!
***
Kendisi olmak, milli çıkarı davranışın eksenine yerleştirmek çok uluslu şirketler için son derece tehlikelidir. Mal, hizmet ve kimlik pazarında yabancıya yer açmak için yerli ve milli olan her şey bu yüzden mahkûm edilmektedir. Yalnız mal ve hizmetler değil, aynı zamanda değerler ve kimlikler de tartışmanın tarafıdır.
Küresel dünyada kimliklerin kimliksizlikle, milli kültürün çok kültürlülükle, milli devletlerin küresel devletle yer değiştireceği iddia edilmektedir. Bu anlamda milliyetçiliğe, milli kültüre, milli devlete ve milli kimliğe karşı başlatılan karalama ve kirletme kampanyaları giderek hız kazanmaktadır. Küresel yönlendirme merkezleri asla inkârı ve ihmali mümkün olmayan küresel gerçeklerden söz etmektedirler. Bu anlayışa göre küreselleşme, insanın ve insanlığın geleneksel biçimiyle var oluşundan bu yana sürdürdüğü bütün kurum, kuruluş ve yaşantı biçimlerinin sonu anlamına gelmektedir. Çağa ancak ailenin, bireyin ve kültürün küreselleşmesi ile uyum sağlanabileceğinden söz edilir olmuştur. Önerilen yeni dünya düzeninde insanlık adeta Dante’nin de sözünü ettiği ’Âraf’ toplumuna benzemektedir. Milletlerin, dillerin, dinlerin, soyların, kültürlerin ve diğer farklılıkların olmadığı homojen bir toplum!