Koyun Psikolojisi!
Birlik ve beraberlik içinde bulunmanın önemine vurgu yapan “sürüden ayrılanı kurt kapar” diye bir atasözü vardır. Bu söz gruba yönelen saldırı ve risklere karşı birlik ve bütünlük içinde karşı koymanın yararına dikkati çeker. Bütünler parçalanmadan, ayrılıklar üretilmeden, “toplu vuran yürekler” arasına ayrılık tohumları atılmadan bir gruba yönelik saldırıdan sonuç almak imkânsız denecek kadar azdır. Bütün saldırıları stratejileri, önce parçalamak, sonra parçaları kendi arasında uyumsuz öğeler olarak yeniden ayrıştırmak daha sonra küçülen ve zayıflayan hedefleri kolayca yutmak üzerine kuruludur. Bu yönden bireyin göreceli olarak zayıf ve güçsüz varlığını sürdürebilmesi için gruba olan ihtiyacı grubun bireye olan ihtiyacından çok daha fazladır. Bu bağlamda toplumun gücü o toplumu meydana getiren fertlerin guruba duydukları aidiyetlerin şiddetiyle yakından ilgilidir.
Ancak bu, bir guruba, ideolojiye, siyasete ya da stratejiye tapınmak anlamına da gelmemelidir. Eleştirilmeyen bir siyaset, strateji ve uygulama eninde sonunda başarısız olmaya mahkûmdur. Yönetenler “en iyisini bilir” ya da “bize mi düşmüş sorunlarla ilgilenmek” türünden pasifist yaklaşım anlayışına sahip olanların başarısızlık için başka bir şey yapmalarına gerek kalmaz. Bir siyaset ya da stratejinin müntesipleri “yap denileni yapmak/yapma denileni yapmamak” gibi “kurşun asker” anlayışına sahip olduklarında yenilgi kaçınılmaz hale gelir.
Herhalde Tanrı, eşsiz olarak yarattığı insana aklı, izanı, basireti, feraseti, mantığı, muhakemeyi kiralasın, israf etsin ya da ciro etsin diye vermemiştir. Sosyal bir gerçek olarak başkasının aklına, izanına ve insafına sığınanların özgür olanlardan daha karlı çıkması, insanları özgür davranış göstermekten alıkoymaktadır. İnsanlar bu yüzden iradelerini yönetim elitine gönüllü olarak devretmekte hiç bir sakınca görmemektedirler. Kitle içinde kişiliğinden sıyrılıp sıradanlaşarak niceliğe dönüşmek, bireylerin güvenlik ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılamaktadır. Böyle bir insanın şahsiyetinin olmamasına rağmen onun adına düşünen, karar veren, yöneten insanlar vardır. O, kitle içinde korunan, savunulan ve saklanan bir nicelik olarak vardır. Yani sürü içinde, sürünün önündekilerin arkasından sürüklenen bir vücudu taşır. Vücudunu nereye doğru mu taşır? Onu hiçbir zaman bilemez. Tıpkı geçtiğimiz yıllarda Van’da bir koyun sürüsünün yaptığı gibidir. Görevi ilerdekileri takip etmektir. Sürünün önündekiler uçuruma atlamış olsalar bile onun görevi sorgusuz sualsiz öndekileri takip etmektir. Eleştiri yok! “Nereye sürükleniyoruz” sorusunu sormak yok! “Hayır” demek yok! Sürü, kendi psikolojisini de süreç içerisinde üretir: Güç kimde ise akıl da ahlak da ondadır! Bu tavır koyun tavrıdır. Koyun tavrı koyun akıbetini üretecektir.
Birkaç yıl önce meydana gelen bir koyun sürüsüne ait hikâye şöyledir: Van’ın Gevaş İlçesi’nin sarp kayalık bir bölgesinde otlayan koyun sürüsünün içinde öndeki koyun karşı yamaca geçmek için kendini uçurumdan boşluğa bırakmış. Onu büyük bir sadakatle takip eden 1480 adet koyun da aynı yolu izleyerek uçuruma kendilerini bırakmışlar. Bu koyunlardan 450’si ölünce üzerlerine düşen diğer koyunlar yaralı olarak kurtulmuşlar.
Bu olay, insanın koyunlaşması halinde başına gelecek olanları göstermesi bakımından ibret alınacak kalitededir. Sürü psikolojisi içinde davrananları; ya hemcinslerinin cesedini çiğnemek ya da hemcinslerinin ayakları altında çiğnenmek gibi bir kader beklemektedir. Her ikisi de insana özgü bir davranış biçimi değildir.
Bu yazı beş yıl önce yazılmıştır. Eski bakanlardan Kürşat Tüzmen’in, “Eğer Başbakan uçurumdan atlıyorsa, bize yakışan onunla beraber atlamaktır” sözleri bu yazıyı güncellemiş olmaktadır. Anlaşılan garp cephesinde beş yıldır değişen bir şey olmamış.