Kostere binmeden ezber bozalım!..
Hiç huyum ve de üslubum değildir ama bu sefer küçük bir serzenişte bulunacağım..
Defalarca yazdım;
MİT-İmralı görüşmelerini, kayıkçı kavgalarının ardından neler gelebileceğini..
Herkes görmezden geldi!..
Yanlış anlamayın. Bunu kendi payıma bir şeyler çıkarmak adına söylemiyorum.
Refleks körelmesi ile birlikte duyarsızlıkların da hangi noktalarda olduğu iyi görülmeli.
Neyse!.. Bu faslı kapatalım.
Ezber bozmaya var mısınız?..
Hani şu İmralı canisinin PKK yandaşlarının açlık grevi eylemlerini bitiren mektubu ile ilgili..
Kendi el yazısı ile yazmış.. Kardeşi Mehmet Öcalan, teröristbaşının hukuk bürosuna bırakmış mektubu da bizler de oradan yapılan açıklamayla öğrenmişiz.. Koster-moster hikayeleri ile magazin boyutu da unutulmayan tezgahın kısa bir süre öncesine yani 16 Kasım Cuma akşamına dönelim;
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın PKK’lılara teşekkür etmesiyle taçlandırdığı tezgahın kritik arifesine.. Gözleri yaşlı PKKsever Bülent Arınç, Cuma gecesi bir televizyon kanalında ne demişti?.. Güya gerilim ve kavga doruk noktasındayken!..
“Her an Türkiye’de açlık grevlerinin bittiğini, bitirildiğini duyabilecek bir noktadayız” .
Cuma gecesi tüm haber kanalları bunu anında duyurdu. Cumartesi sabahı gazetelerde okuduk. Aynı gün akşam saatlerinde de malum mektuplu gelişmeler.
Tezgah öyle bir servis edildi ki; sanki İmralı canisinin kardeşi ile görüşmesi, açlık grevlerini sonlandırdı. Herhangi bir şart-şurt, pazarlık da yok!.. Her şey insani (!) boyutta
gelişti.
Peki!.. Bülent Arınç’ın Cuma gecesi attığı bu işaret fişeğinden hiç kuşkulanmadınız mı?..
O an, içinden geldiği için mi böyle konuşmuştu Bülent Arınç?..
Bazı gazetelerde yapılan servislerin sonucu “Öcalan mektubu kendi el yazısı ile bir gün önceden yazdı” diye ilan etmediler mi?.. (Cuma gününe işaret ediliyor.)
Yalnızca buradan hareketle sizin burnunuza, önceden hazırlanan bir senaryo metninin gayet başarılı bir şekilde oynandığına dair kokular gelmiyor mu?
Bana sorarsanız, Bülent Arınç yine diline hakim olamadı ve senaryoyu ağzından kaçırarak faş etti. Belki de yine Tayyip Erdoğan’dan fırça yemiş olabilir.
Sanki;
Eli kanlı bebek katili hidayete ermiş, daha önce kardeşi ile görüşmeyi reddeden bu cani, insanlık namına bu görüşmeyi yapmış bir kahraman!..
Ben inanmadım!..
İnanmayacağım..
Zaten, açlık grevlerini bitiren mektup olayında gelinen süreç ile ilgili bakınız tüm taraftar medyaya; hepsi MİT ile İmralı canisinin görüşmelerini ve de en son olarak Öcalan’ın Hakan Fidan ile görüşmek istediğini yazdı.
Cani Öcalan’ın güya kardeşi ile gönderdiği mektubun bir satırını da dikkatlerinize sunacağım;
“Açlık grevleri yapılacaksa bile içeridekilerin değil dışarının yapması gerekir”.
Bu da size bir şey hatırlatmadı mı?
Hani şu; Tayyip Erdoğan’ın “dışarıdakiler kebap yiyor” söylemi var ya!
Hâlâ hatırlayamadıysanız bu söylem benzerliği için tekrar arşivlere göz atmanızı tavsiye ederim.
AKP’nin çeşitli senaryolarını çok iyi bilen (kusuruma bakmayın burada mütevazi olamam -aht-) bir gazeteci olarak yakından izlediğim gelişmelere göre şu yorumda bulanacağım;
* Cezaevlerindeki açlık grevleri, AKP ile BDP arasında yapılan tüm kavgaların hepsi danışıklı dövüştü. (Bunun en büyük kanıtı da Tayyipsever Leyla Zana’nın açlık grevidir.)
* Bizler kayıkçı kavgasını seyrederken MİT ile İmralı arasında yeni Oslo sürecinin tüm ayrıntıları konuşulup kararlaştırılıp, karşılıklı adımlar atıldı.
* Bu arada “amcaların”, “yeğenlerine” verdiği özel demeçlerle “Öcalan kilit adam, barışı ancak o sağlar” algısı iyice yerleştirildi. Biz de zaten her gün verdiğimiz şehitlerin acısıyla neyin ne olduğunu anlayacak durumda değildik.
* Öcalan ile görüşmelere son noktayı MİT Müsteşarı Hakan Fidan koydu. Mektup onun nezaretinde yazıldı. Kardeş Mehmet Öcalan ve hukuk bürosu, senaryo gereği raket olarak kullanıldı.
Kısacası;
Abdullah Öcalan canisi “barış sürecine” ustaca oturtuldu.
Pekiii!..
Bizlerin şehit acılarından ciğerlerimizin yandığı bu süreçte Genelkurmay ne yapıyor?
Onlar zaten 29 Ekim’de PKK’nın sivil uzantılarının da geldiği Çankaya resepsiyonuna katılarak “süreç” teki tavırlarını ortaya koymuşlardı.
Sözde mektupla açlık grevlerinin bitirildiğinin ertesinde, Orgeneral Necdet Özel, 20 yıl aradan sonra Suudi Arabistan’a giden ilk Genelkurmay Başkanımız unvanını aldı.
Hayaldi gerçek oldu...