Korkmayın; korkun(!)
Geçenlerde, genelde “eyvallahsız” tarafına tanık olduğumuz Minik Kırıkkanat’a rastladım bir televizyon programında; Medya Mahallesi’ydi galiba.
O “gözünü budaktan esirgemeyen” kadın, “faşizm yasası” şeklinde özetlenen, iktidarın TBMM’den muhalefeti mecaz değil basbayağı döve döve, tekme tokat geçirdiği “İç Güvenlik Paketi” namlı tasarının Saray’da onaylanıp yürürlüğe girmesinden sonra, hele bir de üzerine 7 Haziran’da bu kafa bir kere daha ve bu sefer “resmen” faşizmi uygulamak üzere yetkilendirilirse gazeteciliği bırakacağını söyledi.
“Neden” i çok “gerçek” ti:
Çünkü, canımı sokakta bulmadım.
Çünkü, yaşamak istiyorum.
Çünkü, torunlarımın büyüdüğünü görmek istiyorum.
* * *
Hayatının hiçbir döneminde suya sabuna dokunmamış, bütün bu olup biteni “tarafsız gözlemci ülke”, “üçüncü göz”, “dördüncü hakem” gibi güvenli olduğunu varsaydığı sırça fanuslardan, “dışarıdan” izleyenler arasında, “can tatlı tabii” diye kınayanlar olmuştur, olabilir;
Evet can tatlı ve kimilerine yeterince idealist gelmeyebilir ama bunun itirafı çok “insani” .
İki hafta önce, Selçuk Üniversitesi’nde katıldığım söyleşide de naklettim Kırıkkanat’ın sözlerini, yeri geldikçe dost sohbetlerinde de tekrarlıyorum. Çünkü, “seçmen” 7 Haziran günü mevcut tabloyu değiştirme eğilimi göstermezse, yahut o bu yönde elinden geleni yapar, oyunu kullanır ve fakat muhalefet partileri seçim hilelerine karşı dört açamazsa gözlerini, başımıza gelecek olanın en yalın izahı bu:
Bu saatten sonraki arafımız tamamıyla ölmek ya da ölmemek meselesiyle ilgili!
* * *
Kırıkkanat gibi çıkıp bunu en sade, en düz, dolambaçsız haliyle söyleyince “Siz de korkarsanız...” la başlayan kocaman misyon yüklemelerine maruz kalıyoruz...
“Korkmak” yüreksizlik demek değil halbuki. Hatta tersi bir “idrak” meselesi; “tehlikenin farkında” olduğumuzun/olduğunuzun göstergesi. Dolayısıyla, bu aralar etrafınızda “korktuğunu” söyleyenlerin sayısı artıyorsa ümitsizliğe düşmeyenin, sevinin, demek ki, nihayet görmeye başladılar “kötü niyetleri”! Uyandılar demek ki!
E zaten bizim çoğu yazımızın amacı da bu değil mi!
* * *
Korkmayın korkmaktan;
Ben mesela, hani siz korkusuz filan diyorsunuz ya yazdıklarıma bakıp da;
Yoo, epeydir korkuyorum. Korktuğum için sinmek ve korkmama sebep zulme rıza göstermek, devamına yol vermek yerine, daha çok yazıyorum, daha çok anlatıyorum ki son bulsun.
Tavsiye ederim, utanmayın siz de gönül rahatlığıyla, dolu dolu korkun bence!
Deneyin bakın;
“Kahramancılık” oynarkenkinden çok daha hızlı bulduğunuzu göstereceksiniz “kurtuluş” yolunu...
En kestirmesinden!
* * *
Korkun;
Korkunç günler bu günler!
Yaptıklarını yapacaklarının teminatı kabul edersek eğer; 13 yaşındaki çocuğun kurşunlanmasını, genç kızların saçlarından sürüklenmesini yerlerde, emekli maaşıyla aç kalmama savaşındaki yaşlı amcaların, teyzelerin belki de ceplerindeki son parayla aldıkları ekmeğin tazyikli suyla köpek mamasına çevrilmesini, çocuklarınızın “palalı” psikopatlarca kovalanmasını bu ülkenin sokaklarında “destan” diye tanımlamış ve “dahasına” teşvik etmiş birine 48 saat gözaltı, sorgulama, tutuklama, “koruma altına alma” emrini keyfince verme yetkisi tanındığında olabilecekleri hayal etmeye çalışın ve korkun...
Daha çok TOMA, daha çok biber gazı, daha çok plastik mermi, daha çok “tır” , daha çok “sır” , daha çok “sır küpü” , daha çok operasyon için tahsis edilen ve asla hesabını soramayacağınız “örtülü ödenek”le görülecek “hesaplar”ı, yapılacak “hesaplaşmalar”ı tahmine çalışın ve korkun...
Ki “kurtulmak” ihtiyacını duyun.