KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü (16 Ağustos 2015)

KONUK KALEM / Dr. Cüneyt Mengü (16 Ağustos 2015)

Güvenli bölge oyunu

Tampon bölge ile güvenli bölge kavramları arasında terminolojik, içerik ve amaç yönünden birbirleriyle farklı anlam taşımalarına rağmen halen bazı yetkili ve yazarlarımızca her iki kavramın aynı anlam taşıdığı düşünülerek aralarına "veya" konularak kullanıldığı görülmektedir. Birkaç gün önce Suriye'deki IŞİD mücadelesi ile ilgili olarak Türkiye ile ABD arasında yapılan görüşmelerde Ankara tezinin devre dışı bırakılması için ABD yetkilileri tarafından uluslararası hukukta yeri olmayan TEMİZ BÖLGE adı altında yeni bir kavram ortaya atılmıştır.

Tampon bölge; güvenliğin sağlanması amacıyla iki devlet arasında hudut boyunca askerden arındırılmış bölgedir. Diğer bir ifadeyle, çatışan grupları ya da milletleri birbirinden ayırmak için oluşturulan ara toprak parçasıdır. Tampon bölge örneğinin uygulanması İsrail ile Arap ülkeleri arasında sık sık yapılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye'nin Suriye ile olan sınır hattında tampon bölgenin oluşturulması için hali hazırda Suriye'deki rejimin konuyla ilgili uluslararası hukuk şartlarını yerine getiremeyeceği ve Ankara'nın da terör örgütlerini muhatap alamayacağına göre bugünkü şartlar altında Türkiye-Suriye sınır hattında tampon bölgeden söz etmek veya gündeme getirmek abesle iştigal olacaktır.

Güvenli bölge ise; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin müdahalesiyle insani yardım amacıyla güvenlik önlemlerinin sağlanmış olduğu bir alandır. 1990'da Körfez Savaşı'nın ardından Irak'ın kuzeyi ve güneyinde başlayan ayaklanmaların Saddam Hüseyin yönetimince hava taşıtları kullanılarak bastırılması nedeniyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 688 No.lu kararı ile 36. paralelin kuzeyi ve 32. paralelin güneyi önce Irak hava taşıtlarının uçuşuna yasaklandı ve daha sonra bu operasyonun ana hedeflerinden olan Irak'ın kuzeyinde güvenli bölge oluşturuldu. Şimdi Suriye'de Türkiye'nin denetimi ve nüfuzu dışında Irak modeline benzer bir yapının oluşturulması için çaba harcandığı görülmektedir.

Diğer bir örnek verecek olursak 1993-1995 yılları arasında Bosna Hersek'te BM Güvenlik Konseyi'nin 781 sayılı kararı ile de uçuşa yasak bölge ilan edilmiştir.

Birleşmiş Milletler'in mültecilerden sorumlu yetkilisi Antonio Gutterres'in verdiği rakamlara göre 2011 yılından bu yana; Suriye dışındaki mülteci sayısı: 4.013.000, Suriye içinde yerini yurdunu terk eden insan sayısı: 7.600.000, toplam sığınmacı sayısı: 11.600.000 olup bu rakam Suriye nüfusunun hemen hemen yarısını oluşturmaktadır. Suriye mültecilerinin 250.000 kadarı Avrupa'da, büyük bir çoğunluğu ise Türkiye, Lübnan ve Ürdün'dedir. Türkiye'deki mülteci sayısı yaklaşık 2 milyon civarındadır. Durumun çok vahim olduğu Suriye'de acil insani yardımlara ihtiyaç olması nedeniyle sınır hattında uluslararası hukuk çerçevesinde güvenli bölge ihdas edilmesi için ülkemiz bir taraf olarak en güçlü aday konumundadır.

Uluslararası Gazeteciler Cemiyeti'nden yılın gazetecisi ödülüne sahip Eric C. Margolis'in, New York Times'da yayımlanan "ABD'nin Çıkarları İçin Suriye'yi Tahrip Etme" makalesinde; "2009-2010 yıllarında Amerika'da İran karşıtlığı çok revaçta idi. Amerika'nın planı İran'ı bölgeden izole etmektir. Fakat Beşar Esad, İran ile bağlarını koparmayı reddetti ve böylece ABD yönetimi Suriye'deki Esad rejiminin işbaşından uzaklaştırılması için başlangıçta bir dizi planlar yaptı. Bunun için tıpkı Saddam ve Kaddafi'de olduğu gibi Suriye'de de aynısını yapmak istedi. Ancak Washington bunların içinde İran, Lübnan ve Hizbullah olmak üzere kendi plan ve projesi gereği politikasını değiştirmiştir" ifadeleri yer almaktadır. Bize göre hali hazırda Beşar Esad rejimi başta olmak üzere IŞİD, Kürt grupları ve diğer İslami muhalif grupları birbirleriyle çarpışmaktadırlar. Şimdiki oyunda IŞİD'i gerekçe göstererek Türkiye ile Suriye arasındaki sınır hattında koridor oluşturulmak istenmektedir.

Türkiye-ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri arasında bir kaç gün önce yapılan görüşmelere gelince; Azez-Cerablus hattında sadece Kürtler değil Türkiye'nin de taraf olacağı Türkmen ve Arapların da bulunacağı bir güvenli bölgenin oluşturulması Türkiye tarafından talep edilmektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner tarafından yapılan açıklamaların satır aralarından anlaşılacağı üzere, IŞİD'e karşı verilen mücadelede, Türkiye'den sadece tesislerinin kullandırılması istenmekte, Suriye içinde oluşturulacak bölgenin adını önce telaffuz etmemekle birlikte daha sonra bu bölge ile ilgili olarak uluslararası hukukta yeri olmayan ''TEMİZ BÖLGE'' ifadesini kullanmaktadır. Toner; iki ülke arasında "Güvenli Bölge" diye bir anlaşmanın imzalanmadığını açıkça belirtirken, konuşulan meselenin, sadece IŞİD'in bölge dışına sürülmesi olduğunu da açıklamıştır.

Bu cümlelerden ABD'nin Türkiye'den son zamanlarda Kuzey Irak'ta yürürlükte olan ilişkilerin bir benzerini PKK uzantısı olan PYD-YPG ile yapılmasını talep ettiği açıkça anlaşılmakta, diğer bir ifadeyle PKK ile masaya oturmasının istendiği anlaşılmaktadır. Bunun için güvenli bölge kavramı yerine TEMİZ BÖLGE kavramı veya başka gerekçeler ileri sürülmektedir. Türkiye'nin PKK'ya karşı verdiği mücadeleye de değinen Toner; diplomatik bir dil kullanarak PKK'nın ABD içinde yabancı terörist ülkeler listesinde olduğunu hatırlatmış, "Türkiye'nin kendini onlara karşı savunma hakkı vardır, bu bölgede IŞİD'e karşı yürütülen mücadelenin dışında bir durumdur" değerlendirmesinde de bulunmuştur.

Türkiye için en ideal çözüm uluslararası hukuk çerçevesinde bu bölgede güvenli bölgenin oluşturulması ve sınırlarımız içerisindeki Suriyeli mültecilerin bir an önce kendi topraklarında varlıklarını sürdürmelerinin sağlanmasıdır.

Diğer taraftan Türkiye, İncirlik Üssü kozunu kaybetmesinin yanı sıra diğer tezlerinin de kabul edilmemesiyle birlikte Güneydoğu'da kanlı terör örgütü PKK savaşıyla karşı karşıyadır. Türkiye'nin içinde bulunduğu bu zor durumu aşabilmesi şu anda bir erken seçim ile değil, AKP'nin CHP veya MHP ile birlikte kuracağı bir kriz hükümeti ile olabileceği kanaatindeyim