Komşularla sorun yok, halkla var
Yaklaşık iki haftadır Türkiye’deyim ve olayları içeriden gözlememeye çalışıyorum. Ama inanın içerisi dışarıdan daha iç karartıcı. Önce öz eleştiri, basından başlayayım. İnanın bu camianın içinde yer almak yüz kızartıcı. Toplu bir goygoyculuk almış başını gidiyor. Tüccar patronların koz olarak kurduğu basın kurumları tamamen iktidarla işleri olduğu için uyum halinde. Halk kesinlikle umurlarında değil. Ellerindeki basın mensupları hem cahil hem de kendi çıkarlarını düşünen bir grup. Siyasetçiler, iktidar, muhalefet, genci, yaşlısı, kadını erkeği halk kural ve kuruluşlarından çıkmış, aynı yatağından çıkan sular gibi akıp gidiyorlar işte. Hiçbir grup Türkiye’de değil sanki.
İktidar kendi halkını bırakmış başkalarının işine karışıp, başkalarına kulluk yapıp arzularını uyguluyor. Arada bir de kapıda bekleyenlere bir iki lokma atıp geçiyor. Muhalefet deseniz daha yürekler acısı. Ana muhalefet işi bırakmış uzatmaları oynuyor. Halktan kopuk ve hâlâ halkını anlamamış bir ana muhalefet. Adalet sistemi için denecek, söylenecek söz yok diyebilirim. Neresinden tutsan dökülüyor. Uygulamalar artık Franco’nun adli sistemini andırıyor. Vatandaş becerebilirse kendi adaletini kendi uygulama peşinde. Adalet için paran varsa sorunun yok gibi. Ha bir de muhalif olmayacaksın. Uygar ülkelerde, örneğin ABD’de iktidarların atadığı yargıç ve savcılar iktidarlar aleyhine karar verirler. Bizde yok öyle şey.
Askeri anlatmama gerek yok. Halleri yürekler acısı. Nasıl oturulsun, nereye bağlansın diye yapılan boş tartışmalar var ya, bence Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlansın, isteyen de gelsin istediği yere otursun, ne fark eder.
Gelelim halka. Halk da ipin ucunu bırakmış. Kendi kültürü yerine başka kültürlerin içinde yuvarlanıp gidiyor, kendi dilini unutmuş yarım yamalak başka dilleri konuşuyor. Ramazan münasebetiyle efendiler tarafından hazırlanan sadaka çadırlarında karnını doyuruyor gerisi de umurunda değil. Türkiye bölünmüş, Türkiye savaşa girmiş, Türk ekonomisi çökmüş, askere yolladığı evladını PKK’lılar öldürmüş, Başbakan ve hükümeti katil başı ile pazarlık halindeymiş ne gam ne kasavet. Bunlar içinde tek umut kıvılcımı, MHP’li bir belediye başkanı ile tanıştım. Küçük bir beldenin Balıkesir’e bağlı Karaağaç beldesi başkanı Arif Efetekin, kendi yağı ile kavrulmaya, halkına hizmet vermeye çalışan yorulmaz bir adam. Devletten istediği hiçbir yardım doğal olarak gelmiyor. Oysa sahil hattı geniş olan bu bölgeden devletin topladığı vergiler, Diyarbakır ve o bölgeden gelenlerin iki katı. AKP seçimi orada kaybetti ya sanki Karaağaç düşman toprağı. AKP her yere yağdırdığı kredi ve yardımları buralara koklatmıyor. Ve hatta İller Bankası’ndan belediyenin hakkı olan kredileri bile sorgulayabiliyor. Onlar da çoktandır umudu kesmiş Ankara’dan, dedim ya kendi yağları ile kavrulup duruyorlar.
Gelelim Başbakanın Suriye çıkışlarına. Ne dedi? Bu bizim iç meselemizdir demedi mi. Doğrudur belki de enişte Bey’in akrabaları o yöredendir, belki de ABD babamız kendi halledemediği işleri bize havale etmiştir. Yakında polis gücüne dönüşen TSK, Suriye’ye girer ve asayişi sağlar. Tabii artık komşularla sıfır sorun politikasının da çöktüğünü bilmem söylememe gerek var mı?
Düşünün Suriye ile sorun var, Ermenistan ile sorun var ve şimdi de anladığım kadarı ile Yunanistan ile sorun olacak. Geçen hafta gazetelerimizin görmediği bir haber; Atina, Türk sınırına derin bir hendek kazdırıp içini aynı şatoların etrafını kuşatan su hendekleri gibi su ile dolduracaklarmış. Açıklanan resmi gerekçe göçmen sorunu ama Yunan genelkurmayı askeri amaçlı olduğunu da vurgulamış. Bizim zamanımızda Meriç’i geçecek Türk piyade ve zırhlı araçlarının Atina’ya kadar ineceği tartışılırdı. Demek ki zırhlı araçları bu yolla önlemeyi planlıyorlar.
Komşulardan bir Irak ve Azerbaycan ile sorun yok. O da Irak’taki kukla hükümetin ABD’nin emrinde olmasından kaynaklanıyor. Bakû ise bizim patavatsızlıklarımıza rağmen bize hâlâ kardeş diyor. Yakında onları da darıltırız. Ya da işimiz biter onları da öteki Türk cumhuriyetlerini sattığımız gibi satarız.
Başta da söyledim ya durum iç karatıcı diye, inanın gerçekten öyle.