Kobani Kürtçüler için neden önemli?
IŞİD Ayn el-Arap’a gelene kadar pek çok Kürt bölgesini işgal etti ses çıkmadı, eylem olmadı. Ayn el-Arap, Kürtçülerin tabiri ile “Kobani” muhasara altına alınınca ne oldu da PKK’lı teröristler sokaklara döküldü?
Kobani’nin Kürtçüler için anlamını Ağustos ayında, PKK’nın yayın organı Fırat News’te çıkan bir köşe yazısında görüyoruz. “Neden Kobane” başlıklı yazıda bizimle alakası olmayan bir savaşın neden tarafı haline getirilmeye çalıştığımızın cevapları da var: “Bilindiği gibi, .. Abdullah Öcalan, Temmuz 1979’da Suruç’tan Kobanê’ye geçerek Orta Doğuya açıldı ve orada tanışmadığı aile neredeyse hiç yok... Kobanê’nin böylesi tarihsel bir önemi var Kürtler için. Yine aynı öneme dayanarak, Rojava Devrimi 19 Temmuz 2012’de Kobanê’de başladı.”
Yani, Kürtçüler için “kutsal” bir mekân Ayn el-Arap. Kobani’nin Kürtçüler açısından “tarihsel” öneminin yanında “siyasi pratik” açısından da önemi var. Kobani, PKK’nın “devlet” tecrübesi kazandığı coğrafyanın kalbi idi.
Yani, Türkiye’de adına siyasetçi dediğimiz, çağdaş demokrasilerde “terörist” olarak nitelendirilecek isimlerin “Kuzey Kürdistan” olarak nitelendirdiği Güneydoğu’muzda kurmayı hâyal ettikleri çakma devletin pratiği Kobani idi.
Gerçi adına “KCK” dedikleri paralel devlet yapılanması ile Türkiye Kürtçülerinin bu konuda yeterince pratiği vardı, lâkin Kobani bu işin “ete-kemiğe” büründüğü toprak parçası olarak Kürtçü güruh için önemli.
O yüzden bu vaveyla!..
Kolay değil tabii. Kobani ve çevresinde yalandan da olsa kurdukları PKK devleti ile Türkiye’deki bölücü güruha bir hayâl veriyorlardı; “Bu iş olabilir” diyorlardı, ama IŞİD işi bozdu.
İş bozulunca bölücülerin hayalleri yıkıldı, o da azgınlık olarak sokağa yansıdı.
***
Bu hengâmede Başbakan’ın “Türkmenler ve Araplar öldürülürken neredeydiniz?” açıklaması ise sürecin en trajikomik açıklaması olarak kayda geçti.
Eğer Demirtaş bu soruya cevap verseydi en güzeli şu olurdu: Sizinle “önder” Apo arasında müzakerelere aracılık ediyorduk!
Bu sorunun muhatabı sokakları yakan ayaktakımı değil devleti yönetenlerdir.
Türkiye sınırına dayanan Türkmenlere “pasaport” sorup yüzgeri eden “devletlû”ya sorulmalıydı bu soru.
Bu soru, kapımıza kadar gelen Türkmenlerin Şii olanını Basra ve Necef’e gönderen, Sünni’sini Peşmerge’ye muhtaç eden hükümete sorulmalıydı.
Bence Başbakan “ucu açık” sorular sormamalı, sonra adama sorarlar “Sen neredeydin?” diye.
Eserinizle övünebilirsiniz!
Bu “yağmacı” takımın sokağa egemen olmasının temelinde hükümetin açılım politikaları var. Yer isimlerinden, mahalle ve sokak isimlerine, güya dilin ihyası adına devlete gayriresmî ikinci dil inşa etme politikalarından KCK yapılanmasının üyelerini serbest bırakmaya kadar bütün icraatlar bir haftadır sokakların yanmasına sebep olan olayların güzergâhını oluşturdu.
Olaylar karşısında devleti yönetenlerin eşkıyanın siyasi uzantılarından “demokratik” tavır beklemek ve yağmacılardan sağduyu dilenmekten başka yapacak bir şeyi kalmamış durumda. Başbakan yardımcısının da itiraf ettiği gibi, esefle müşahede ediyoruz ki sokak hareketleri eşkıyanın inisiyatifi ile sonlanıyor.
Terörist eylemler PKK’nın hükümeti “çözüm” sürecinin yörüngesinde tutmak ve daha tavizkâr adımlar için kullanılıyor. PKK’nın sokak hareketleri ile taviz koparma stratejisi yeni değil. PKK, Hükümetin “tavizleri” ağırdan aldığını anlayınca sokağa eşkıyalarını salıyor, “terör” ile hükümeti hizaya getiriyordu.
Öcalan katili ile ilgili “istifhamlar” oluştuğu zaman da böyle olayları gördük. Öcalan, cezaevinden bir mektup veya mesaj göndererek sokaktakileri inlerine gönderiyor, liderliği hususundaki “şüpheleri” dağıtıyor, böylece siyasi irade hizaya getiriliyor.
Birilerinin “çözüm süreci” diye kutsadıkları tavizler silsilesinin ülkeyi kamplara böldüğünü, bölgeyi eşkıya inisiyatifine terk ettiğini ve çözülmeyi getirdiğini bu ülkenin hakiki aydın ve siyasetçileri dillendirdi durdu.
Ama “çözülüm” lobisi etnik farklılıkları kaşıyarak, verilen tavizleri “kutsayarak” bu günlerin mimarı oldular.
Eserleri ile övünebilirler.