Kızımın kitabına yazı
“Her kitabın kendine has matematiği, estetiği, heyecanı oluyor” demekte Gürbüz Azak. Doğru demekte. Doğrusunda üç unsur var: Matematik, estetik, heyecan. Şimdi tanıtacağım kitabın heyecan unsuru, diğer heyecanlardan farklı, öte, kutsal ve övünçlü benim için. Çünkü bu kitap, kızım Nagehan Gürbüz’ün ilk kitabı.
Bilimsel bir yapıt... Araştırma görevlisi kızımın yüksek lisans tezi... Konu ve içerik itibarıyla ilginç bulunduğu için, hukuksal kitaplar yayımlayan “On İki Levha Yayıncılık” tarafından kitap haline getirildi çok kısa bir zamanda.
Kitabın konusu, adı aynı zamanda: “Biyotıp Hukukunda İnsan Onuru”.
Doğal ki, kızım işe “insan onuru”nu tanımlamaya, yorumlamaya çalışarak başlıyor. İnsan onurunun genel kabul görmüş, bir çerçeveye sığdırılmış bir tanımı yok, tartışılmış yüzyıllarca. Nagehan’ın konuya yaklaşımı ise, Antik Yunan’dan bugüne dek insanın neden onura layık görüldüğü konusunda ileri sürülen dinsel ve felsefi nedenleri irdelemek oluyor. Stoacılar, Sofistler, Hıristiyanlık, Müslümanlık, Rönesans ve Aydınlanma Düşüncesi açısından insan onuru karşılaştırmalı ve eleştirel olarak ele alınıyor. Ve gide gide, insan onuru kavramının yetkin hale geldiği Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’ne gidiliyor. “İnsan onuru bir hak değil, hakların nihai kaynağıdır”, “İnsan onuru, insan haklarının üzerine inşa edildiği binanın zeminindeki kaya gibidir” saptamaları yapılıyor.
Ve sonra tartışmalar, ilginç örnekler... Mesela bir “Cüce Fırlatma Oyunu” var. Fransa’da barlarda özel koruyucu kıyafet giydirilmiş bir cüce, müşteriler tarafından hava yatağına doğru bir top gibi fırlatılmakta. Kim cüceyi uzağa fırlatırsa o birinci. Bu oyun dava konusu oluyor. Hükümet komiseri, bir cücenin top gibi fırlatılmasının onur kırıcı olduğunu, onu bir eşya statüsüne indirgediğini belirtiyor. Oyunu düzenleyen firma güvenlik önlemlerini aldığından dem vuruyor, cüce, bu işe gönüllü olduğunu, ekmek parası kazandığını söylüyor fakat mahkeme bir cücenin kendisinin top gibi fırlatılmasına izin vermesinin kendi onurundan ödün vermek anlamına geldiğini kabul ediyor.
Daha başka çarpıcı örnekler de var ya, onlar buraya sığmaz, meraklısı alır okur.
Kızımın kitabında “Biyotıp Hukuku”na dair de ilginç bölümler var. Biyotıp Sözleşmesi var öncelikle “İnsanın onuru ve kimliği korunmalı” diyor. Hayvanda denenen, sonra insanda denenip denemeyeceği çok tartışılan “klonlama”nın üretim amaçlısı, insan onuruna aykırı bulunuyor. Embriyonun kök hücre çalışmaları ve tedavi edici klonlamanın insan onuru açısından durumu ise açıklığa kavuşmamış. Embriyonun onur sahibi olup olmadığı ve hukuki durumu, ilginç ve zevkli bir tartışma konusu.
Ve bir diğer ilginç konu da “taşıyıcı annelik”. Çocuk doğurma yeteneğinden yoksun ya da sağlık açısından riskli olan bir kadının çocuğunu, onun yerine karnında taşıyan kadına taşıyıcı anne deniyor. Bunun değişik türleri var. Ve hukuk buna insan onuru bağlamında çözüm arıyor. Organ Satışı, Ötenazi, Hayvandan İnsana Organ Nakli de diğer tartışmalı alanlar.
Üslup bakımından -hadi kendime pay çıkarayım- bana çekmiş kızım, bir bilimsel eser olmasına karşın son derece akıcı, kolay okunuyor.
Doktora tezinin de basılmasını görmek dileğiyle kutluyorum sevgili kızımı, tavsiye ediyorum ilgilenenlere.