Kitlenin Tunç Kanunu
Kitle gerçeğinin diğer boyutlarına da dikkat çekmek zorunluluk oldu. Bireyin bilinç düzeyi maddeye form verecek zenginlikte olsa bile, maddeyle temas başladığında maddenin yasalarına tabi olmak kaçınılmazdır. Maddenin yasalarına tabi olma süreci bilinçte değişimlere yol açar. Bilincin maddenin yasalarından etkilenmesi, düşünce prosesinin de bundan nasibini alması tutum ve tavırların, moral ve beşeri özden materyalizme kaymasını sağlar. Teknoloji fetişizminin de met’a fetişizminin de temelinde bu olgu vardı. Marks, “üretim dediğimiz şey, insanları yalnızca eşya-insan haline getirmekle kalmaz, onları ruhsal ve bedensel olarak insanlıktan çıkarıp, kötürümleştirir” derken bu etkileşimin boyutlarının ne denli büyük olduğunu ortaya koymaktadır. Makine, teknoloji, bürokrasi, hiyerarşi ve örgütlerin insanı anomi ve yabancılaşmaya hazır hale getirmesinde de bu diyalektik ilişkilerin önemli rolleri vardır. İnsan çoğu zamanlar bir eşya aracılığıyla düşünmüş olduğuna, düşüncelerinin kendi muhakeme yeteneğinin sonucu olduğuna inanır. Kitle kültürü bireye bu anlamda çeşitli putlar sunar. Bu putlara klasik anlamda ibadet edilmez ama aynı anlama gelecek törenler ve kutsallıklar izafe edilir. Günümüz enformasyon ve iletişim seli ayırt etme ve seçme imkânını ortadan kaldırarak bireye kitlenin değerlerini dayatır. Birey için yeni durum sorumluluktan kaçmak için bir fırsattır. Zira tefekkür sabrı, akıl yürütme hüneri ve yorulmayı gerektirirken, kitlenin meydana getirdiği koroda slogan atmanın hem zor hem de yorucu bir yanı yoktur. Kitlenin de kendine özgü Tunç Kanunu vardır. Bu kanunu şöyle ifade edebiliriz: Kitle toplumsal bir anafordur içine aldığı bütün unsurları eritir ve kendine meydan okuma cüretini gösteren bireyi ya linç eder, ya tanrılaştırır ya da yok eder. Bütün bu olgular göstermektedir ki, geleneksel bağlamda kitle kültürü çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa doğru gelişen inanç sistemini tersine çevirmektedir. Bu açıdan da çağımızı kitlelerin ve politeizm’in çağı olarak niteleyebiliriz.
Günümüzde bireyler, derinliğine nüfuz edemedikleri, tadını ve zevkini çıkaramadıkları dini pratikleri, kitlenin yeni araçlarıyla ve kültürel değerleriyle takas etmektedir. Kitle adamı sansasyonel, hedonist ve çılgınlıkların kombinasyonu olan yeni ibadet biçimlerine yönelmiştir. Yeni tanrılar ve ibadet biçimlerinin en önemli özelliği geçici olmalarıdır. Bunlar yerine göre internet, yerine göre de müzik, spor, uyuşturucu, moda ve punk’ur. Kitle iletişim araçları da bu yeni tanrıların pazarlamasını yapar. Bu durumda çoğu zaman seks yaratılışın amacı, spor var olmanın sebebi, müzik sonsuza ulaşmanın, uyuşturucu ve şiddet mutluluğun olmazsa olmaz şartı haline gelir. Aslında bireye sorsanız eskilerden kalma alışkanlıkla yine tek tanrısı olduğunu söyler, ancak o tek tanrısına ayırdığı zaman ve tutku ile yeni değerlerine ayırdığı zaman, önem ve tutku ara-sındaki mukayese kabul etmez farkın bilincinde değildir. Kitlenin değerleri ve yönelimlerine göre hareket etme zorunluluğu bireyi moral ve mana önünde değil, materyal unsurlar önünde secde ettirir. Kuvvet, iktidar, estetik, fiziki ve somut; hak, etik, ruh ve soyuta tercih edilir. Pavyon ve plaj mabedin, mayo türbanın, eğlence ibadetin yeni adıdır. Tanrıların yeni adları ise tv, şampuanla yıkanmış bir fifi, villa, altın ve iktidardır. Sahip olmak ise her şeyin ölçüsüdür. Her şey bundan böyle olmanın değil sahip olmanın aracıdır. Kitle kültürünün dayanılmaz hakimiyeti altında olan fert söyle diyecektir: “İflâs ettim, Tanrım öldü”