Kitap dağıtım sarmalı
Ben ki “Cehennemine koymazsın umarım. Cennetine koyduğunda ise, ne huri isterim, ne gılman, ne de öyle bol nimet. Cennetin -varsa- kütüphanesine ko beni, -yoksa- bir kütüphane yarat benim için” diyip, bir kitabına da “Cennetin Kütüphanesi” adını veren adamım. Ben ki o kitapta “Sahhafta ben, sarrafta sen. Başımız bir, sonumuz bir, başımız ’sa’sonumuz ’af’. Buraya gel de göstereyim sana ortadaki iki ’h’ile ’r’nin farkını” diye seslenenim. Kitap bunca önemli ve vazgeçilmezdir benim için. Birileri hiçe sayıp bu kitap tutkumuzu, dağıtmıyorlar kitaplarımızı, naz ediyorlar, yokuşa sürüyorlar, egemen güçlerin yayınevlerine çıkaramadıkları sorunları bizim yayınevlerine çıkarıyorlar... Cesare Beccaria “Gücün insan ruhu üzerindeki baskısı çekilmez ve dayanılmaz bir niteliktedir. Bu baskı, kuşkusuz gizlilik, ikiyüzlülük ve alçaklık üretecektir” der. Kitap dağıtımında da bu tür üremeler oluyor. Üstad Talat Sait Halman “Şaha kalkmış yağız at, şaha baş eğmiş insan” der. At olmayı değil kansız savaşsız mat olmayı seçenler, günü kurtarıyorlar akılları sıra. Ben böylesi eyyamcılıkları savaş ilanı sayarım hepten ve yekten. Kimse, “Çark böyle dönmekte, tersine döndürmeye çalışanlar kendi başlarını da, bizim başımızı da derde sokarlar” demesin ha! Aldanmayın o çarkı döndüren gücün bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olmasına. Kırılacak o çark pek yakında, hem de arasına sokulan ufacık bir kıymıkla. Benden size uyarı ve öğüt, o günleri de düşünün...
Yaşlılık üstüne
18-24 Mart arası yaşlılar haftası... Bir kitabına “Yetmiş Yaşım Merhaba” adını vermişti Aziz Nesin, “İnsan yaşlanınca sert yerleri yumuşar, yumuşak yerleri sertleşir demişti”. Biz daha yetmişe merhaba diyemedik, belki diyemediğimiz için Tanrı’ya şükür henüz sert yerlerimizde bir yumuşama yoktur. Yoktur ya, birileri nüfus kâğıdına bakıp ille “olmalı” diyorlar. Geçenlerde bir bankaya gittim, tüketici kredisi alacağım, yetkili bayan “Size bir yıldan fazla vade yapamayız, yaşınız altmış dört çünkü” dedi. “Ölüme yakınım öyle mi” dedim, geveledi bir şeyler, ben gevelemedim “Bankanız Azrail mi kesildi” dedim. Aklıma Reyhanî’ye dair bir anekdot geldi. Rahmetli Âşık Yaşar Reyhanî’nin evine telefon açmış Karslı Âşık Erzâde, eşi açmış telefonu, “Yenge Hanım ben Âşık Erzâde, Reyhanî Usta evde mi” demiş, Reyhanî’nin eşi “Erzâde” yi “Azrail” anlamış Erzurum şivesiyle “Nee... Âşık Ezrail mi? Şimdi de sazınan mı dolanirsan, evde yohtur” demiş.
Azrail kime ne zaman gelir, bunu kimse bilemez. Kim yaşlıdır, kim gençtir, o da ak saçlara bakılarak belirlenemez. Osman Bölükbaşı “Biz alnımızı karartmamak için saçımızı ağarttık” derdi. Hıdır Amangeldi adlı Türkmen Yazar “Dikkat et, kır saçlarım cam kırıkları gibidir. Birden kesebilir ellerini. Çocukluğumun yumuşacık saçlarından kervan göçtü” der. Osman Pamukoğlu Paşa’nın gençlik ve yaşlılık ölçütleri farklıdır ve bana göre doğrudur da: “İnsan ’yaparım’ diyorsa genç, ’olabilir’diyorsa ihtiyardır.”
Aziz Nesin’le başlamıştık, onun dizeleri ile bitirelim:
“Bir yanımda sevda bir yanımda ölüm/İkisinin ortasında yalnızlığımı taşıyorum/Bunca kahır bunca zulüm/Hepsine karşın güzel yaşadım/Yalnızlığımı bir an bile bırakmayan/Ölüm ve sevda yüzündendir/Ki hâlâ ne güzel yaşıyorum.”