“Kimliğimi kaybettim, hükümlüdür”

Mağdurlarının “Asrın İftirası” adını taktıklarını Balyoz Davası’nın ilk soruşturması 21 Ocak 2010’da başladı. 2. ve 3. iddianamelerle birlikte soruşturma aşaması 23 Kasım 2011’de tamamlandı. İlk duruşması (2. ve 3. iddianame soruşturmaları devam ederken) 16 Aralık 2010 günü yapılan dava, Silivri’deki “Ceza Kampüsü!” içinde kurulan, spor salonundan bozma özel mahkeme salonunda iki yıla yakın süre devam etti. Yargılamanın Silivri ayağının hükmü 21 Eylül 2012’de verildi. 323 subay, astsubay, 1 sivil memure ve 1 sivil sanığa toplam 5282 yıl 4 ay ceza verildi. Gerekçeli karar bu tarihten 3 ay 16 gün sonra açıklandı. 1435 sayfaydı.
“Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevi’nde Bulunan Balyoz Davası Mağdurları” gerekçeli kararın “matematiği” ni ortaya koyan bir çalışma yaptı. (Tam 102 sayfa.) “Gerekçeli Karara Karşı Gerçekler” adını taşıyan çalışmanın hemen başında ortaya koydukları rakamlar bile yetiyor çoğu şeyi anlatmaya: 5282 yıl 4 aylık cezanın “gerekçeleri” ni ortaya koyması, muhataplarını ve üst mahkemeyi “hükmün” adil olduğuna “inandırması” lazım gelen kararın ilk 3 sayfası “fihrist”. Sonraki 148 sayfada “kimlik bilgileri” var. İddianame ve Esas Hakkında Mütalaa Özetleri, Sanıkların Emniyet, Savcılık ve Mahkemedeki Savunma/Beyan Özetleri ile Delillerden oluşan ve iddianame/mahkeme tutanaklarından kopyala-yapıştır metoduyla oluşturulan ilk üç bölüm 1435 sayfanın 950 sayfasını kaplıyor. (Üçte ikisi.)
Gerekçeli kararın “en önemli kısmı” olması gereken “Delillerin Değerlendirilmesi, Gerekçe ve Kabul” başlıklı 4. Bölüm sadece 79 sayfa. (Yüzde beşi)
Yine çok önemli olan sanıklar ve sanık avukatlarının itirazlarını içeren 5. bölüm ise 33 sayfa(cık). (Yüzde 2.3’ü.)
Sanıkların tek tek hukuki durum değerlendirmeleri ve hüküm/yargılama giderlerine ayrılan son bölüm 373 sayfa. (Yüzde 26’sı.)
Bu rakamları şöyle de okuyabilirsiniz;
-Delillerin Değerlendirilmesi, Gerekçe ve Kabul bölümünde sanık başına ortalama 11 satır. (1 A4 dosyası ortalama 49 satırdan oluşuyor.)
- Sanıkların Deliller ve Yargı Aşaması ile İlgili İtirazlarına Cevaplar sanık başına 4,4 satır.
- Hukuki Durum Değerlendirmesi ve Hüküm sanık başına 50 satır...

‘Yaşar, Ne Yaşar Ne Yaşamaz...’

Hadımköy 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Cezaevi’nden yazan Kıdemli Deniz Kurmay Albay Kadri Sonay Akpolat, “Artık kral o kadar çıplak ki... İç organları bile gözüküyor. Görmemek için başını kuma gömenler acınası bir durumdalar. Tarih onları yargılayacaktır” diyor ve hiç değinmiyor bu denli detaylı(!) bir inceleme sonucu ortaya çıkan gerekçeli karara!
“Kararın kitap olabilecek kadar çok olan çelişkileri” yerine kişisel durumunu anlatmayı tercih ediyor. Ki o da bütün bu tablonun sıkıştırılmış özeti gibi.
Onunki tam bir “Yaşar, Ne Yaşar Ne Yaşamaz” hikayesi. Hem var hem yok. Olmadığı biri olarak yargılanmış... İki yıl boyunca “Ben Sonay Polat değilim” diye çırpınmış... Mahkeme Heyeti’nin canhıraş feryada verdiği karşılık “gülmek” olmuş; ha bir de 16 yıl!

***

Bir tek şeyden eminim. Aşağıdaki mektubu okuduktan sonra, vereceğiniz çok anlamlı cevaplarınız olacak “İnsanı yaşat ki...” nutukları atanlara: “... 24 Temmuz 1974 senesinde Kıbrıs açıklarında ülkemiz için savaşırken Kocatepe muhribinde yaralanarak gazi olan ve 1994 yılında rahmetli olan sevgili babam, 18 Aralık 1965 tarihinde doğduğumda, biz denizcilerin ortak kaderini yaşıyormuş. Yani seyirdeymiş. Ama oğlan olursa çocuğuna, yine ülkemiz için kurmay yüzbaşı rütbesinde şehit düşen rahmetli dedemin ismi Kadri’yi vereceğini herkes biliyormuş. Sevgili annem Aralık ayında doğduğum için son ay anlamında Sonay ismini de ikinci isim olarak doğum ve nüfus belgesine yazdırmış. Böylece ismim TC kanunlarına göre Kadri Sonay Akpolat olarak tescillenmiş. (...) İki isimli olursam büyük adam olacağım ya!
(...) Geçen 47 sene boyunca, isim ve soyadımla, her normal vatandaş gibi hayatımı geçirdim. (...) Ta ki 13 Ağustos 2011 tarihinde tutuklanana ve mahkeme önüne çıkana kadar. Tutuklandığımda anladım ki meğer ben Kadri Sonay Akpolat değilmişim!
İddia makamı, bana atfedilen sahte olduğu onlarca kez ispat edilen 3 adet imzasız dijital word belgesinin üst verilerindeki ” Sonay Polat “ isim ve soyadı hakkında hiçbir araştırma yapmadan (...) hiçbir somut gerekçe koymadan beni sanık olarak tutuklamıştır.
İnternete girip bakın, sürüyle gerçek Sonay Polat isimli kişiye ulaşabilirsiniz. Gerçek hukuk işlese, hepsinin soruşturulması lazım...
... Mahkeme sürecinde hep bu duruma isyan ettim. “Ben Sonay Polat değilim” diye haykırdım. Genelkurmay’dan böyle bir kullanıcı ismi olmadığına dair resmi belgeleri sundum. O heybetli Silivri Mahkemesi’nin koca koca perdelerine devletimin verdiği nüfus kağıdımı yansıttım. Ne mi oldu? Hiç!

İsmimi hakimlerden iyi mi bileceğim

Delil olarak kabul edilen CD’lerin herkes tarafından kolaylıkla üretilebileceğini göstermek amacıyla, savunma avukatları, hakimlerin tam isim ve soyadlarını vermeden benzer isimlerle üretilmiş CD’leri kürsünün üstüne mizansen amacıyla bıraktıklarında, hakimlerimiz bu mizansene bile aşırı tepki göstererek avukatlar hakkında suç duyurusunda bulundular.
Diğer taraftan, başka iki isimli sanığa “Niye nüfus kağıdındaki isim ve soyadını kullanmıyorsun” diye serzenişte bulundular. Bu duruma tarafımdan itiraz edilerek “Ben nüfus kağıdımdaki ismi kullanıyorum siz kabul etmiyorsunuz. Ben Sonay Polat değilim” dedim. Sonuç yine hiç!
Sonuçta büyük adam olamadım ama terörist oldum.16 yıl hapis cezası aldım. 47 sene isim ve soyadımı yanlış kullandığım için kendime kızdım. Öyle ya kendi ismimi hakimlerimizden daha iyi bilecek halim yoktu. Bu yüzden kimliğimi kaybettim. Aman dikkat! Bulanlar için hükümlüdür.
İşte size bir Aziz Nesin hikayesi daha...
Bizi iftira, yalan dolan, dalavere yaparak yok ettiklerini sananlar, hakkımızı yiyenler şunu çok iyi bilsinler ki biz, rahmetli babam ve dedelerim gibi Mustafa Kemal’in askerleriyiz...”

Yazarın Diğer Yazıları